İlk adım olarak cep telefonumdan Twitter ve Instagram uygulamalarını sildim
Bir müddettir sosyal medya diyeti uygulamaya çalışıyorum. Twitter ve Instagram başta olmak üzere mümkün olduğunca az vakit geçirmeye çalışıyorum sosyal medyada. 2019 yılında bir gazeteci olarak sosyal medyadan tamamen vazgeçemeyeceğimin bilincindeyim lakin mümkün olduğunca az kullanmayı bir seçenek ya da şans olarak görüyorum.
İlk adım olarak cep telefonumdan bu iki mecranın uygulamalarını sildim. Böylelikle elim sürekli telefonuma gittiğinde umduğumu bulamıyorum ve zamanla elim daha az gidiyor. Bunun neticesinde bazı konulara dair geç bilgi sahibi olabiliyorum ama sürekli yanlış ve bilinçli olarak birilerince yönlendirilmeye çalışılan algı operasyonlarına maruz kalmaktan çok daha iyi olduğunu düşünüyorum.
Bu yüzden bazı gazetelerin internet sitelerinin Mehmet Şevket Eygi’nin vefatının ardından “gerici yazar” yakıştırmasını yaptıklarını geç gördüm.
İyi bir iz bırakmak
Sürekli yaftalanmaktan, sanatçıların ortaya koydukları eserlerden dolayı değil ideolojilerinden dolayı eleştirildiklerinden, gazetecilik ilkelerinden bahsedenlerin gerçek yüzlerini ortaya koyması açısından son derece dikkat çekici bir olaydır bu. Medyamızın, sanat dünyamızın, düşünce dünyamızın içinde bulunduğu durumu gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.
Hiç hoşlanmadıkları bir yazar söz konusu olduğunda maskelerin nasıl düştüğünü vefatından sonra bile bize öğretmeye devam eden Mehmet Şevket Eygi’ye Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Birkaç kez çeşitli ortamlarda konuşlamalarını dinleme fırsatı bulduğum ama hiç baş başa görüşemediğim tam bir İstanbul beyefendisiydi Eygi. İdeolojik farklılıkları bir tarafa bırakarak Eygi hakkında son derece samimi bir yazı kaleme alan odatv yazarı Halit Kakınç örneği de Eygi’nin verdiği bir başka dersti bizler için. Eğer siz yaptığınız işi yaparken kendi ideolojiniz dışındaki kişilerle çalışır, onlara saygı duyarsanız iyi bir iz bırakırsınız ve Baki’nin de dediği gibi “Bu kubbede bir hoş sada” bırakabilirsiniz. Hepimiz bunu istemez miyiz? Arkamızdan yapılan hüsn-ü şehadet herkese bir gün lazım olur.
2004’te Kürdistan neredeydi?
Yazar Paulo Coelho’nun “On Bir Dakika” isimli romanında “Kürdistan” farklı şekilde ifade edilmiş. Bunu da bir Twitter kullanıcısı attığı tweetle belirtmiş. Bunun üzerine Can Yayınları’nın yöneticisi Can Öz bu hatanın hemen düzeltileceğini, piyasadaki nüshaların toplanıp yeni baskıda aynı hatanın olmayacağını belirtti.
İlk baskısı 2004’te yapılan bu kitapta o tarihte Kürdistan yazmak sadece kitabın yayıncısının değil, çevirmeninin de başını ağrıtabilecek bir husustu. Her ne kadar bazı kişiler kabul etmek istemese bile 15 yılda bu alandaki demokratik açılımların sonucu olarak Can Yayınları “Kürdistan” ifadesini kitaba koyabiliyor.
Bu hatadan dolayı Can Yayınları’nı eleştirmek kolaya kaçmak olur. Doğru ve zor olan 2004 Türkiyesini eleştirmektir.