Şehrin en merkezi noktaları yaşanan fiyat artışlarından ve cazibe merkezi olmasından dolayı galeriler gibi sanat kurumlarını ve başka bazı unsurları bünyesinden atıyor. Bu kurumlar bu sefer görece daha ucuz ama merkeze yakın yerlere gidiyorlar.
İngiltere’de her yıl yılın müzesi ödülü veriliyor. Bu yıl Galler’deki St. Fagans Milli Tarih Müzesi (St. Fagans National Museum of History) kazandı bu ödülü.
Bizim için hayal etmesi bile son derece güç bir durum. Her yıl zaten kaç tane müze açılıyor ki Türkiye’de? Sıklıkla her kesimden insan tarafından dile getirilen bir sıkıntı müze eksikliğimiz. Özellikle İstanbul söz konusu olduğunda. Müze açmaya karar verdiğinizde ya da bu alanda bir girişimde bulunduğunuzda müze profesyoneli sıkıntısı da yaşayacağınız bir gerçek. Bu alanda eğitim almak isteyenlerin başvurabilecekleri alan da son derece az. Geçtiğimiz günlerde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Handan İnci de bu alandaki eksikliğin farkına vardığını belirterek en kısa sürede Kültür ve Sanat Yönetimi bölümü kuracaklarını belirtti. Önemli bir gelişme.
Sevindirici bir haber
Yıllardır kapalı olan İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nin de önümüzdeki yılın ilk aylarında açılacak olması sevindirici bir haber. Ayrıca müzenin Vasıf Kortun’la olan birlikteliği son derece önemli. Sadece Türkiye’de değil tüm dünyada çağdaş sanat dünyasının en etkin kişilerinden biri olarak gösterilen Vasıf Kortun’un Türk resim tarihinin en önemli eserlerini koleksiyonunda bulunduran müzenin kurucu küratörü olması şahsen beni heyecanlandırıyor.
Koç Grubu da bir laboratuvar gibi planlayarak açtığı Arter’i bir sonraki aşamasına geçiriyor. Eylül ayında Dolapdere’de açılacak müze sanat çevrelerinde merakla bekleniyor.
İstanbul Türkiye’nin sanat merkezi. Ama bu merkezin odak noktası zaman içerisinde değişebiliyor. Bazı semtler sanat merkezlerinin konumlanmasına göre dönüşüm geçirebiliyorlar. Bu değişim sadece Türkiye’de ve/veya İstanbul’da değil bütün dünyada gerçekleşiyor.
Şehrin en merkezi noktaları, yaşanan fiyat artışlarından ve cazibe merkezi olmasından dolayı galeriler gibi sanat kurumlarını ve başka bazı unsurları bünyesinden atıyor. Bu kurumlar bu sefer görece daha ucuz ama merkeze yakın yerlere gidiyorlar. Aradan biraz zaman geçtikten sonra bu bölgeler de değişiyor. Mesela bunun en bariz örneğini Tophane’de gördük.
Arter’in açılmasıyla birlikte Dolapdere’de de benzer bir durum yaşanacak, yaşanıyor. Böylesine önemli bir müzenin o bölgede açılması başka galerilerin, mesela Dirimart, açılmasına, yeni beş yıldızlı otellerin yapılmasına vesile oluyor. O çevrede yaşayan insanlar ise bu değişime ayak uyduramadıkları için maalesef başka yerlere taşınmak durumunda kalıyorlar. Bu değişim ve dönüşüm bazen Ali Cabbar’ın “ELDORADO: A Wor{l}d Game” isimli sergisinde olduğu gibi sanat eserlerine yansıyabiliyor.
Müzelerin de bu değişimle alakalı olarak o bölgede yaşayan insanları göz önüne alarak bazı önlemler alması, bunların dokuyu korumaya yönelik olması gerektiğini düşünüyorum. Müzenin personel seçiminde o bölgede yaşayanlara pozitif ayrımcılık yapılması bunun örneklerinden en basiti. Ayrıca o bölgede yaşayan insanların müzeyle olan entegrasyonunu sağlamak adına özel programlar da düzenlenmesi yerinde bir uygulama olacaktır.
Eylüle fazla zaman kalmadı. Bekleyip göreceğiz.