Bu hafta köşemde iki sergiden bahsetmek istiyorum. İkisini de ücretsiz olarak gezmeniz mümkün
Nur Koçak Türkiye’de fotogerçeklik akımının ilk temsilcilerinden. SALT Beyoğlu ve SALT Galata’da açılan ve “Mutluluk Resimlerimiz” başlığını taşıyan sergi, sanatçının şimdiye kadar açılan en kapsamlı sergisi. Koçak 1970’li yıllarda devlet bursuyla gittiği Paris’te özellikle kadın dergilerinden ve reklamlardan çokça etkilenir. Hollywood sinemasını ve popüler kültür yaygınlaşmasını eleştirel bir gözle ele alarak ilk bakışta fotoğraf zannedilebilen “gerçeklikte” eserler meydana getirir. Tuval üzerine akrilikle çalıştığı 1973 tarihli “La Machine” isimli seri sanatçının Paris yıllarında yaptığı ilk renkli resimlerden meydana geliyor. Bu seride de görebildiğimiz bu erken dönem eserinde Koçak sanayileşme toplumunlarındaki yalnızlaşmayı ve bireyin yabancılaşmasını vurguluyor. İlk resmi 1973 yılındaki Salon d’Automne’da (Sonbahar Salonu) sunulan seri, ertesi yıl Grand Palais’de düzenlenen Salon des Artistes Français sergisinde yer alır. Sergide yer alan ve yine 70’li yıllardaki çalışmalarından olan “Faroche” (Yabanıl), “Vivre” (Yaşamak) ve “Chamade”den oluşan Fetiş Nesne serisi de sergide görebileceğimiz ve sanatçının en dikkat çeken eserlerinden. Bir sergi salonundan çok bir öğrenme ve araştırma mekanı olan SALT Galata’da ise sanatçının akademi yıllarında aldığı eğitim esnasındaki çizimleri yer alıyor. Sanatçının tamamen klasik bir eğitim alırken fotogerçekçiliğe yönelmesini izleyebilmek bu sergiyi önemli kılan hususlardan biri. Sergi 29 Aralık tarihine kadar açık.
En etkileyici sergilerden
Akbank Sanat’ta resim, heykel, enstalasyon, video, ses ve performans alanlarında çalışan çağdaş bir Hintli sanatçı Sudarshan Shetty’nin Hasan Bülent Kahraman küratörlüğündeki “Öz/Çeviri-m” başlıklı sergisi son zamanlarda beni en etkileyen sergilerden biri oldu. Çağdaş ve/veya modern Hint sanatı hakkında neredeyse hiç bilgim olmadığını bu sergiyi ziyaretim sırasında fark ettim. Hindistan’ın sadece sanatına değil sosyolojine ve modernleşmesine de son derece yabancıyım maalesef. Ama sergiyi gezerken bunun eksikliğini çok hissetmedim. Shetty’nin eserleri sadece kendi coğrafyasına değil herkese hitap ediyor. Evet eserlerinde yerel hafızasına yer veriyor, ama bu eserin anlaşılmasına engel teşkil etmiyor. Küratörün sunuş metninde de belirttiği gibi Shetty’nin yapıtlarında madde, zaman ve bellek bir arada ele alınıyor. Sanatçı zamanın izini ve kırılganlığını ve yok ediciliğini kültürlerin gerçeğinde arıyor. Geri dönüştürülmüş tik ağacı ve buluntu seramiklerden oluşan heykel sizi galerinin girişinde çarpıcı bir biçimde karşılıyor. Gene geri dönüştürülmüş tik ağacının kullanıldığı halı görünümlü heykel de serginin en dikkat çeken eserlerinden. Ayrıca Shetty’nin 2 videosu sanatseverlere sunuluyor. Bu videolardan “Shoonya Ghar”, 60 dakika; “A Song A Story” (Bir Şarkı Bir Hikaye) 24 dakika uzunluğunda. Sadece birini izleyecek vaktiniz varsa benim tavsiyem “Bir Şarkı Bir Hikaye.”