Bugün hikaye anlatmayla alakalı iki kitap tavsiyesinde bulunacağım. Robert McKee’nin efsanevi kitabı “Story” ve ardından gelen “Diyalog”
Sıklıkla özellikle genç okurlarımdan kitap tavsiyesi isteyen e-mailler alıyorum. Sadece bana değil birçok köşe yazarına benzer taleplerin geldiğini biliyorum. Hatta goodreads.com sitesi üzerinden de çeşitli paylaşımlar yapan yazarlar var. Böylece genel bir kitleye çok daha kolay ve pratik bir şekilde tavsiye listesi sunma yolunu seçmiş oluyorlar. Ayrıca kitapyurdu.com, idefix.com, dr.com.tr gibi bazı online kitap satış siteleri de okurlara çeşitli listeler sunuyor. Hiç şüphesiz bunlar da okurun tercihlerinde hayli etkili oluyordur. Ben de bugün hikaye anlatmayla alakalı iki kitap tavsiyesinde bulunacağım.
Robert McKee onlarca ödüllü senarist yetiştirmiş bir senaryo hocası. Uzun yıllara dayanan deneyimlerini hâlâ ilgilileriyle konferanslarında paylaşıyor. Bundan birkaç yıl önce Boğaziçi Film Festivali vesilesiyle İstanbul’da da bir çalışma atölyesi düzenlemişti. Robert McKee’nin efsanevi kitabı “Story” (Hikâye) adıyla İstanbul Medya Akademisi Yayınları’nca neşredildi. Daha önce Türkçede iki farklı çevirisi bulunan kitabın önceki baskıları hayli
UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde Türkiye’den sadece 18 eser yer alıyor. Bunun üzerinde durulması ve bu alanda ayrıca harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimiz günlerde partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada 2019 hedeflerinden ve bu yıla ait kararlardan bahsetti. Şüphesiz 2019’un “Göbeklitepe Yılı” olarak ilan edilmesi kültür ve sanat alanındaki en önemli duyuruydu. Göbeklitepe 2011 yılında UNESCO’nun Dünya Mirası Geçici Listesi’ne girmiş bu yıl da UNESCO’nun Dünya Mirası Listesi’nde kendine yer bulmuştu. Bu listede tarihin başlangıcından beri çok fazla medeniyete ev sahipliği yapmamıza rağmen sadece 18 eser yer alıyor. Bunun üzerinde durulması ve bu alanda ayrıca harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu listede yer alan diğer eserler ve listeye giriş tarihleri şu şekilde:
1. Divriği Ulu Camii ve Darüşşifası (1985)
2. İstanbul’un Tarihi Alanları (1985)
3. Göreme Millî Parkı ve Kapadokya (1985) (Karma Miras Alanı)
4. Hattuşaş: -Hitit başkenti (1986)
5. Nemrut Dağı (1987)
6. Hieropolis-Pamukkale (1988) (Karma Miras Alanı)
Geçtiğimiz hafta sonu Mevlana Celaleddin Rumi Hazretleri’nin vefatının 745. yılı anma töreni yani Şeb-i Arus için Konya’daydım.
Şeb-i Arus artık birçok kişinin de bildiği gibi Düğün Gecesi manasına geliyor. Mevlana’nın yaratıcıyla buluşmasını temsil ediyor. Her yıl 17 Aralık’ta bu önemli günde Hz. Mevlana anılıyor. Sadece Türkiye’den değil İran başta olmak üzere dünyanın her tarafından Mevlana’yı sevenler bir araya geliyor. Şehirde âdeta bir festival havası esiyor.
Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve Konya Büyükşehir Belediyesi tarafından düzenlenen etkinlikler sadece 17 Aralık tarihinde değil 10 gün öncesinden yapılmaya başlanıyor. Bazı günler hem gündüz hem de akşam Sema Ayini düzenleniyor ki biletleri satışa çıkar çıkmaz bitiyor.
Çoğunluğu Mevlana Kültür Merkezi’nde düzenlenen Sema Ayinleri’nin anonslarının Türkçe, İngilizce ve Farsça yapılması uluslararası ilgiye gösterilen önemin bir işareti. Şehrin her yerinde afişlerde yer alan Mevlana’ya ait sözler de aynı şekilde Türkçe, İngilizce ve Farsça yazılmış. Her yıl bir tema çerçevesinde yapılan etkinliklerde bu yılın teması Selam Vakti’ydi.
“Mevlana Celaleddin Rumi’nin Unutulmuş Mesajı”, “Kış Hasadı”, “Toynak Sesini Duyunca
Pera Müzesi iki yeni sergiye ev sahipliği yapıyor. Ermeni sanatçı Parajanov’un eserleri Sarkis’le buluşuyor ve ülkemizde ilk kez bu kadar kapsamlı bir sergiyle sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. Türkiye’de daha çok yönetmen kimliğiyle tanınan sanatçının kendisini diğer alanlarda da nasıl ifade ettiğini, üzerindeki Sovyetler Birliği baskısının ve sansürünün boyutlarını görmek, bu baskılarla nasıl mücadele ettiğini anlamak için son derece önemli bir sergi.
Diğer sergi ise “Zaman Değişmeli” başlığını taşıyor. Serginin küratörü daha önce gene Pera Müzesi’nde “Çiftdüşün Çiftgörü” sergisinden tanıdığımız Alistair Hicks. Sergide Cao Fei, Nilbar Güreş, Raqs Media Collective’in eserlerinden seçmeler yer alıyor. Cao Fei Çin’in uluslararası alanda son dönemlerde yükselen yıldızı. Eserleri Shangai, Moskova, İstanbul ve Venedik Bienalleri’nde sergilendi. Nilbar Güreş, eserlerinde mizahi unsurlar kullanarak daha çok kadın kimliği üzerine çalışıyor. Raqs Media Collective ise Monica Narula, Jeebesh Bagchi ve Shuddhabrata Sengupta’dan oluşan bir üçlü.
Daha önce “Çiftdüşün Çiftgörü” sergisinde de eserlerini gördüğümüz Raqs sadece çağdaş sanatla uğraşmıyor bilgisayar programcıları, yazar, küratör
İstanbul Sanat ve Medeniyet Vakfı’nca ihdas edilen İstanbul Resimleri Müzesi vakfın başkanı Mehmet Çebi tarafından yıllardır toplanmış eserlerden oluşuyor
Geçtiğimiz haftalarda bu köşede Üsküdar Belediyesi tarafından hizmete sunulan Nev Mekan Sahil isimli kafe-kütüphaneden bahsetmiştim. O yazıda mekanın 24 saat açık olmamasının büyük bir eksiklik olduğuna değindikten sonra Üsküdar Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’le görüşme fırsatım oldu. Artık 24 saat açık. Bugün de resmi açılışı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan tarafından yapılacak. Nev Mekan Sahil için İstanbul’da Anadolu yakasının ilk Millet Kıraathanesi diyebiliriz. Bu tarz mekanlar özellikle gençler için büyük fırsatlar sunuyor. Sabaha kadar kitap okuyabileceğiniz, çay, kahve, çorba gibi basit ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz konforlu bir mekan. Böylelikle gençler kötü alışkanlıklardan ve ekrana bağımlı bir hayattan biraz daha uzak durarak gerçek bir okuma kültürü edinebilecekler. Keşke benim de ilk gençlik yıllarımda imkanlar bu kadar iyi olsaydı. Bugün Nev Mekan Sahil’in açılışıyla birlikte Üsküdar’da yapılan yeni kurumların ve komplekslerin de töreni var. Bunlardan bir tanesi bence diğerlerinden çok daha dikkate
Taksim Sanat’taki sergide Büyükşehir Belediyesi koleksiyonundan bir seçki var
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Taksim Metro İstasyonu girişinde yer alan İstanbul Kitapçısı’nı kapatarak burayı Taksim Sanat ismiyle çağdaş sanata adanmış bir mekan olarak yeniden tasarladı. Bu mekanın ilk sergisi geçtiğimiz günlerde açıldı. Her gün saat 19.00’a kadar ücretsiz olarak gezilebilecek sergide belediye koleksiyonundan yapılmış bir seçki var.
“Bir sanat disiplininde ileriye gitmenin yolu geçmişle kurduğu bağ ile şekillenir. Sanatçı kendinden önce yapılanlarla buluşmalı, hesaplaşmalı ve bu sentezden yepyeni çağdaş sanat eserini, bir meydan okuma gibi yaratmalıdır ki geleneğe eklemlensin. Bu teorik bakış Türk resim tarihi için ne yazık ki söz konusu değil. Çünkü halen resim sanatımızın başlangıcından bugüne önemli eser ve sanatçılarının yer aldığı millî resim müzemiz bulunmuyor.” Bu sözler serginin küratörü Lütfi Şen’in katalogda yer alan yazısından. Bu serginin ve ona eşlik eden kataloğun amacını da anlatıyor. Kamu kurum ve kuruluşlarının koleksiyonlarında yer alan eserlerin bir an önce kataloglarının yayımlanması gerekiyor. Böylelikle ileride açılması muhtemel bir milli resim müzesi için
Hem çeviri kalitesi hem de dünyaca ünlü yazarlardan, düşünürlerden kitabı tahlil eden, kitabı daha iyi anlamaya yardımcı olan önsözler ve sonsözlerle klasiklere yeni bir soluk getiren yayın çizgisi son derece dikkate değer.
Edebiyata, kitap okumaya meraklı gençlere her daim okumaya klasiklerden başlamaları gerektiğini salık veririm. Klasikler sadece okuma alışkanlığı kazandırmaz rafine bir edebiyat zevki de aşılar. Ayrıca klasikler olarak tanımladığımız bu kitapların büyük çoğunluğu aradan yıllar geçtikten sonra tekrar okunduğunda bambaşka bir hissiyatla insanın kendi gelişimine ışık tutabiliyor. Klasikleri okurken dikkat edilmesi gereken bazı hususlar var çünkü birçok yayınevi klasikleri yayımlıyor. En önemli husus çeviri kalitesi. Çeviri kalitesini belirleyen en önemli nokta ise çevirmenin kitabı orijinal dilinden çevirmiş olması.
İletişim Yayınları’nın yıllar önce başladığı klasikler serisi, bu alana yeni bir soluk getirdiği için bence son derece dikkate değer. Hem çeviri kalitesi hem de dünyaca ünlü yazarlardan, düşünürlerden kitabı tahlil eden, kitabı daha iyi anlamaya yardımcı olan önsözler ve sonsözlerle gerçekten başarılı bir seri oluşturdular. Türkiye İş Bankası Kültür
10 galeriden oluşan Jameel Arts Center’ın ilerleyen dönemlerde Dubai’nin ve bölgenin sanat hayatında önemli etkisi olacağına inanıyorum
Ülkemizde Jameel Prize’la tanıdığımız Jameel topluluğu Dubai’de bir sanat merkezi açtı: Jameel Arts Center. Açılış için merkezin davetlisi olarak geldiğim Birleşik Arap Emirlikleri’nde sanat hayatının son derece hareketli ve organize olduğunu bir kez daha gözlemleme fırsatım oldu.
Jameel Arts Center 10 bin m2 kapalı alana sahip, 10 galeriden ve 3 kattan oluşuyor. Dubai Creek bölgesinde denize sıfır bir konumda yer alıyor. Açılış programında 6 sanatçı odası ve Murtaza Vali’nin küratörlüğünde yer alan Crude (Ham) sergileri yer alıyor. Ayrıca geçen sene başlayan misafir sanatçı programının neticesi olan Kuveytli sanatçı ikilisi Alia Farid ve Aseel AlYaqoub’un eserleri de bulunuyor.
Körfez ülkelerinde yer alan ilk ticari olmayan, kar amacı gütmeyen, özel girişim tarafından açılmış bulunan bu merkezin ilerleyen dönemlerde Dubai’nin ve bölgenin sanat hayatında önemli etkisi olacağına inanıyorum. Merkezin direktörü Antonia Carver da yaptığı konuşmada bölgede yer alan Sharjah Sanat Vakfı, Louvre Abu Dhabi, Dubai Sanat Fuarı, Abu Dhabi Sanat Fuarı, Dubai