UNUTMA

31 Ağustos 2019

Hafıza 15 Temmuz müzesi, bu topraklarda yaşayan herkesin ara ara gezip görmesi, içinde vakit geçirmesi, böylelikle yaşananları unutmamasına vesile olabilecek bir müze

Geçtiğimiz günlerde verdiği bir röportajda Şaban Teoman Duralı Hocamız şunları söylüyor: “Kişiler gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır. Özet olarak söyleyeyim. Bizim felsefeye yatkınlığımız yok. Üç aşağı beş yukarı, sıfıra elde var sıfır.”

Son derece çarpıcı, dikkat edilmesi gereken cümleler. Bizim milletimizin baskın özelliklerinden biri de çabuk unutmasıdır. Bu Teoman Hoca’nın değil benim şahsi fikrim. Karışıklık olmasın.

15 Temmuz 2016 tarihinde sadece bu toprakların değil tüm dünyanın en büyük terör saldırısı gerçekleşti. 250’den fazla insanımız bu toprakları yeniden vatan kılmak, esarete, hain terör örgütüne boyun eğmemek için hayatlarını feda etti. Allah hepsinden razı olsun, mekânları cennet olsun. 

Bu yaşananları unutmamak için, hain darbe girşiminin üçüncü yılında Cumhurbaşkanımız

Yazının Devamı

HALUK DURSUN HOCA’NIN ARDINDAN

24 Ağustos 2019

Trafik kazası neticesi aramızdan ayrılan Türkiye’nin önde gelen münevverlerinden Haluk Dursun’un 4. Tarihi Roman ve Romanda Tarih Bilgi Şöleni’nde yaptığı konuşması kulaklara küpe olması gereken tespitler ve önerilerle doluydu. İnternetten bulup izlemenizi tavsiye ederim

Türkiye’nin önde gelen münevverlerinden Haluk Dursun Hocamız trafik kazası neticesinde bu dünyadan ayrıldı. Vefatı üzerine konvansiyonel ve sosyal medyada yazılanları birçoğunuz görmüştür. Benim için yıllar önce Topkapı Sarayı’ndaki makam odasını kumrulara terk ederken gösterdiği incelikle hatırlayacağım abidevi bir şahsiyet olarak kalacak.

Vefat ettiği gün Türkiye Yazarlar Birliği öncülüğünde kaymakamlık, belediye, Muş Alparslan Üniversitesi desteğiyle hazırlanan 4. Tarihi Roman ve Romanda Tarih Bilgi Şöleni’nde yaptığı konuşması ise kulaklara küpe olması gereken tespitler ve önerilerle doluydu. Bu konuşmayı internetten bulup izlemenizi tavsiye ederim. Dicle Üniversitesi’nde “Siz Dicle’siz bir

Yazının Devamı

Eylülü beklerken

17 Ağustos 2019

Bu yıl eylül hareketliliği sadece İstanbul’da olmayacak. Eylülde bizi bekleyen sergilere ve etkinliklere bakalım.

Sanat dünyasının özellikle plastik sanatların yaz aylarında içinde bulundukları görece sessizlik ortamı eylülle birlikte yerini son derece hareketli günlere bırakacak.

Hiç şüphesiz en çok konuşulacak, tartışılacak olan etkinlik 16. İstanbul Bienali. Bienalin bu edisyonunun teması Yedinci Kıta. Yedinci Kıta bilim insanları tarafından girildiğine inanılan yeni jeolojik çağın anahtar kelimelerinden biri. Bu yeni çağın diğerlerinden en büyük farkı değişimin insan eliyle olması. Okyanusta bugün 3.4 milyon kilometrekare genişliğinde 7 milyon ton ağırlığında bir atık kütlesi yer alıyor. İşte bu kütleye yedinci kıta deniliyor. Ülkemizde de her geçen gün artan çevre bilinci ve sıfır atık projeleri nedeniyle temanın önceki edisyonlara göre daha geniş kitlenin dikkatini çekeceğini düşünüyorum. Bienalin 3 ana mekanda olacağı duyurulmuştu; Pera Müzesi, Büyükada ve Tersane İstanbul.

Geçtiğimiz

Yazının Devamı

Yazarların tuhaflıkları

10 Ağustos 2019

John Steinbeck taslaklarını kurşun kalemle yazardı. Charles Dickens yazarken mutlaka masasının her yerde aynı düzende olmasını isterdi

Tanınmış insanların özellikle sanatçıların ve yazarların tuhaflıkları müthiş dikkat çekici bir konudur. Yazarların bazılarının bu tuhaflıkları romanlarından daha enteresan olabilir. İşte hepimizin bildiği tanıdığı bazı yazarların tuhaflıklarından örnekler:

Balzac günde elli fincan kahve tüketirdi. Saat 10 civarında uykuya yatar gece 2’de kalkıp öğleden sonra geç saatlere kadar aralıksız yazardı.

Alexandre Dumas romanlarını büyük boy mavi dosya kağıdına yazardı. Şiirlerinde sarı, makalelerinde ise pembeyi tercih ederdi. Bu renkte kağıt bulamadığında yazmakta sıkıntı yaşardı.

Victor Hugo çalışırken dışarıda hava nasıl olursa olsun pencere mutlaka açık olurdu.

Charles Dickens yazarken mutlaka masasının her yerde aynı düzende olmasını isterdi. Masanın üzerindeki bütün biblolar, süs eşyaları aynı şekilde yer almalıydı. Bu nesneler “fiili yazma işine ara verdiğinde gözlerini dinlendirmeye” yarıyordu. Ayrıca Dickens’ın Grip

Yazının Devamı

SOSYAL MEDYANIN GÜCÜ

3 Ağustos 2019

Teknolojiyle beraber yaşadığımız dünya ve yaşam biçimimiz de hızla değişiyor. İçinde olduğumuz için maalesef her zaman farkına varamıyoruz

Geçtiğimiz günlerde ailecek yaptığımız şehirlerarası bir yolculuktan önce 7 yaşındaki oğlum Ali Emir kütüphanemden bir CD’yi alarak çantasına koymuş. Arabaya biner binmez bu CD’yi dinlemek istedi. Bir klasik müzik albümüydü. Niçin bunu dinlemek istediğini sorduğumda aldığım cevap beni hayli şaşırttı. Oğlum daha önce hiç CD’den müzik dinlemediğini söyledi.

Geçtiğimiz günlerde Sony Music şirketi ikinci çeyrek rakamlarını açıkladı. Streaming servislerinden yani Apple Music, Spotify, Deezer gibi platformlardan, olan kazancını geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüze 27 artırarak 600 milyon dolardan fazla bir gelir elde etmiş.

Yaşam biçimini değiştiriyor

Dünyanın en büyük müzik şirketlerinden bir diğeri olan Universal Music’te de durumun pek farklı olduğunu sanmıyorum. 4-5 yıl önce büyük bir krize giren Universal’in

Yazının Devamı

Kitap yerleştirme sanatı

27 Temmuz 2019

Perec kitaplığı yerleştirmeye dair bir takım ipuçları veriyor lakin kesin bir yol göster(e)miyor çünkü bu işin kesin bir yolu yok.

Geçtiğimiz haftalarda bir kitapseverin başına gelecek en zorlu süreçlerden birini yaşadım. Kitaplığımı düzenlemeye başladım. Benim gibi kitaplığına sürekli olarak yeni kitaplar katan birinin zaman zaman bunu yapması gerekiyor. Tavana kadar yükselen kitap kulelerini düzenlemenin, yeni bir kitaplık sipariş ederek var olanları bu yeni kitaplıklara yerleştirmenin son derece yorucu olduğunu unutmuşum.

Kitaplığa el atınca doğal olarak bazı kitapları çıkartmak da gerekebiliyor. Bunun iki temel nedeni var. Birincisi yer sıkıntısı. İstediğiniz kadar kitabı tasnif edip saklayabilecek yere sahip olmak hâlâ lüks. İkincisi ise bazı kitaplara artık ihtiyaç duyma ihtimalinizin çok düşük olması. Kitaplığı yerleştirirkenarayıp da bulamadığım, tam da bu sebepten ikinci kez satın aldığım kitaplarla da karşılaştım.

Kitaplıkta bulamadığım, yeni baskısı olmadığı için tekrar da alamadığım, Enis Batur’un ‘90’lı yıllarda Doğan Kardeş

Yazının Devamı

SOSYAL MEDYA DİYETİM

20 Temmuz 2019

İlk adım olarak cep telefonumdan Twitter ve Instagram uygulamalarını sildim

Bir müddettir sosyal medya diyeti uygulamaya çalışıyorum. Twitter ve Instagram başta olmak üzere mümkün olduğunca az vakit geçirmeye çalışıyorum sosyal medyada. 2019 yılında bir gazeteci olarak sosyal medyadan tamamen vazgeçemeyeceğimin bilincindeyim lakin mümkün olduğunca az kullanmayı bir seçenek ya da şans olarak görüyorum.

İlk adım olarak cep telefonumdan bu iki mecranın uygulamalarını sildim. Böylelikle elim sürekli telefonuma gittiğinde umduğumu bulamıyorum ve zamanla elim daha az gidiyor. Bunun neticesinde bazı konulara dair geç bilgi sahibi olabiliyorum ama sürekli yanlış ve bilinçli olarak birilerince yönlendirilmeye çalışılan algı operasyonlarına maruz kalmaktan çok daha iyi olduğunu düşünüyorum.

Bu yüzden bazı gazetelerin internet sitelerinin Mehmet Şevket Eygi’nin vefatının ardından “gerici yazar” yakıştırmasını yaptıklarını geç gördüm.

İyi bir iz bırakmak

Sürekli yaftalanmaktan, sanatçıların ortaya koydukları

Yazının Devamı

Şu bizim sekülerleşme meselesi

13 Temmuz 2019

Volkan Ertit’in yazdığı ve Liberte yayınlarından çıkan “Sekülerleşme Teorisi” başlıklı kitap bize sekülerleşmenin ne olduğu ve olmadığını net bir şekilde anlatıyor.

Birçok yerde sıklıkla karşımıza şu söylem çıkıyor: Türkiye sanıldığının aksine muhafazakarlaşmıyor, sekülerleşiyor. Peki bu söylem ne kadar doğru?

Bu söylemin doğruluğunu tam olarak anlayabilmek için alt metni iyi anlamamız gerekiyor. Bu da bizi şu soruya getiriyor: Sekülerleşme nedir?

Bir sosyoloji terimi olan sekülerleşmeyle alakalı geçtiğimiz aylarda nihayet Türkçe bir kaynak yayımlandı. Volkan Ertit’in yazdığı ve Liberte yayınlarından çıkan “Sekülerleşme Teorisi” başlıklı kitap bize sekülerleşmenin ne olduğu ve olmadığını net bir şekilde anlatıyor.

Besim F. Dellaloğlu’nun sunuş yazısıyla başlayan kitap 12 bölümden oluşuyor ve son derece akıcı, “akademik dil”den uzak yaklaşımıyla ama akademi sınırları içinde genel okurun rahatlıkla anlayabileceği şekilde yazılmış.

“Sekülerleşme Nedir?”, “Sekülerleşme Ne Değildir?”, “Sekülerleşme Kavramının Tarihi”, “Sekülerleşme Teorisi”, “Sekülerleşme Teorisinin Birinci Ayağı: Bilimsel Gelişmeler”in de aralarında olduğu başlıkları taşıyan bölümlerden beni en çok etkileyen doğal

Yazının Devamı