Küratör Nicolas Bourriaud’nun İstanbul Bienali için belirlediği “Yedinci Kıta” temasını ilk açıklandığı tarihte çok beğenmiştim ancak etkileyici işlere rağmen İstanbul Bienali’ni yeterince sanatsal bulmadığımı belirtmem gerekiyor16. İstanbul Bienali’nin son günlerindeyiz. 14 Eylül’de açılan bienal 10 Kasım’a kadar ziyaret edilebilir. Bu yılki edisyonu birkaç kez farklı vesilelerle ve çeşitli zamanlarda gezme imkanım oldu. Hemen her seferinde farklı hisler yaşattı bienal bana.
Bienalde ana mekan olarak Tersane İstanbul planlanmıştı. Hatta kurulum bile başlamıştı ama devam eden inşaat ve tehlikeli maddelerden dolayı bienalin mekanı değişmek zorunda kaldı. Böylelikle yıllardır açılmasını beklediğimiz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim-Heykel Müzesi binası yeni mekan olarak kararlaştırıldı ve bizim de binayı görme imkanımız oldu. Gerçekten son derece etkileyici bir müze binası ortaya çıkmış. Martta yapılacak resmi açılışı daha büyük merakla beklemeye devam edeceğiz.
Küratör Nicolas
Türk edebiyatının büyük ustası Nuri Pakdil gerekli ilgiyi okurlarından hep gördü.
Türk edebiyatın en önemli, en nevi şahsına münhasır kalemlerinden Nuri Pakdil geçtiğimiz günlerde vefat etti. 1990’lı yılların ortasında henüz bir ortaokul talebesiyken eserleriyle tanışmıştım. O tarihlerde eserlerinin yeni baskısı yapılmıyordu. Adeta bu dünyadan elini eteğini çekmiş bir derviş gibiydi gözümde. İnternetin olmadığı yıllarda, baskısı olmayan bir kitabı bulmak neredeyse imkansızdı. Bu kitaplara sahip olanlardan rica minnet ödünç alıp fotokopiyle çoğaltır elimden düşürmezdim. “Bağlanma”, “Korku”, “Edebiyat Kulesi”, “Umut”, “Batı Notları” ve yaptığı çeviriler, özellikle çağdaş Arap şiiri ve Jacques Prevet’den yaptıklarını döne döne defalarca okudum.
Aradan yıllar geçti ve Nuri Pakdil sessizliğini “Sükut Suretinde” isimli kitabıyla bozdu. Anlaşılması zor 33 şiirden oluşan bir kitaptı bu ve sonra peş peşe eserler yayımlamaya devam etti ve suskunluğunun
Bu nefret, ön yargılar, anlayışsızlıklar toplumdan sökülüp atılmadıkça “normalleşme” diye bir şeyin mümkün olmayacağına inanıyorumDaha önce defalarca söyledim ama tekrarlamakta zarar yok, ne kadar çok kütüphane kurarsak o kadar iyi. Kütüphaneler asla önemini kaybetmeyecek, yıllarca sürecek birer hizmettir. Sadece devletin değil ülkemizin önemli sanayi kuruluşlarının da sadece İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi şehirlerde değil birçok şehirde yeni kütüphaneler kurulmasına yardımcı olması gerektiğini düşünüyorum. Bakınız Taksim’de mukim Atatürk Kitaplığı İstanbul’un en yoğun kullanılan kütüphanelerinden biridir ve bu kütüphane Cumhuriyetimizin 50. kuruluş yıldönümü anısına Koç Grubu’nun İstanbul halkına hediyesidir. Bunun örneklerinin mutlaka çoğalması gerekiyor. TÜİK verilerine göre ülkemizde 5 bin kütüphane var ama bunların kaçında yeterli “kütüphaneci” var, kaç tanesi uluslararası standartlarda, emin
Sosyal medyada karşıma çıkan “Uluslararası International İstanbul Bienali”ni merak ettim, ön yargılarımı bir tarafa bırakıp hemen ziyarete gittim.Bazı kelimeler vardır zamanla anlamlarını ve kullanım şekillerini kaybederler. Örneğin 20. yüzyılın başındaki “apartman”la bugünkü “apartman” arasında bariz bir nitelik farkı var. Ya da gene mimariden gidecek olursak rezidans da benzer durumdadır. Benzer bir durumu bienal kelimesi için de geçerli. Malumunuz İstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından bu yıl 16. kez düzenlenen bir bienale ev sahipliği yapıyor İstanbul. Önümüzdeki yıl da 5. kez düzenlenecek Tasarım Bienali var. Medyada pek yer almasa da başka bir bienal daha düzenlendi: “Uluslararası International İstanbul Bienali”. Sosyal medyada karşıma çıkan bienali merak edip, ön yargılarımı bir tarafa bırakıp hemen ziyarete gittim. Taksim Cumhuriyet Sanat Galerisi’nde (Maksem) 9-30 Eylül tarihleri arasında düzenlenen bienalden etkilenmemek için web sitesine, hakkında çıkan haberlere bile bakmadım.
Tanıtım metni yoktu
Bu hafta köşemde iki sergiden bahsetmek istiyorum. İkisini de ücretsiz olarak gezmeniz mümkün
Nur Koçak Türkiye’de fotogerçeklik akımının ilk temsilcilerinden. SALT Beyoğlu ve SALT Galata’da açılan ve “Mutluluk Resimlerimiz” başlığını taşıyan sergi, sanatçının şimdiye kadar açılan en kapsamlı sergisi. Koçak 1970’li yıllarda devlet bursuyla gittiği Paris’te özellikle kadın dergilerinden ve reklamlardan çokça etkilenir. Hollywood sinemasını ve popüler kültür yaygınlaşmasını eleştirel bir gözle ele alarak ilk bakışta fotoğraf zannedilebilen “gerçeklikte” eserler meydana getirir. Tuval üzerine akrilikle çalıştığı 1973 tarihli “La Machine” isimli seri sanatçının Paris yıllarında yaptığı ilk renkli resimlerden meydana geliyor. Bu seride de görebildiğimiz bu erken dönem eserinde Koçak sanayileşme toplumunlarındaki yalnızlaşmayı ve bireyin yabancılaşmasını vurguluyor. İlk resmi 1973 yılındaki Salon d’Automne’da (Sonbahar Salonu) sunulan seri, ertesi yıl Grand
Bir müzenin ilk sergisi o müzenin karakterini, geleceğini, vizyonunu, misyonunu anlatan ipuçları barındırırYaklaşık 1.5 yıl önce bu köşede Eskişehir’e yapılacak olan bir müzeden bahsetmiştim. İşte o müze geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla açıldı.
Müzenin banisi Erol ve Rana Tabanca’nın davetiyle açılış törenine katıldım. Sadece benim değil açılışa katılan hemen herkesin ortak fikri beklenilenin üzerinde bir başarının söz konusu olduğuydu.
Öncelikle binanın mimarisinden başlamak istiyorum. Binayı ünlü Japon mimarlık firması Kengo Kuma and Associates (KKAA) tasarladı. Kengo Kuma 2020 Japonya Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak stadyumun ve İskoçya Dundee’deki Victoria&Albert Müzesi gibi ikonik binalarda imzası olan bir mimar. Burada 4 temel unsur hemen dikkati çekiyor.
Geometri, ışık kullanımı, ahşap ve kümelenme yani binaın bulunduğu tarihi Odunpazarı’nın sokakları ve evlerinde olduğu gibi tek bir çizgiyi takip etmiyor.
Sanat dünyası pek farkında olmasa da Cumhurbaşkanlığı “İstanbul’u dünyanın sanat başkentine dönüştürenlere teşekkürlerimizle…” mesajıyla bir video yayınladı.
Yıl 2004, aylardan aralık o zaman başbakanlık görevini yürüten R. Tayyip Erdoğan İstanbul Modern’in açılışında şu özeleştiriyi yapıyordu: Siyasetin beslendiği kaynaklar arasında kültürün yerini asla yeterli bulmuyorum. Yıl 2019 bu kez Cumhurbaşkanı olarak şunları söyledi: “İki konuda nispeten hedeflerimizin gerisinde kaldık. Bunlardan biri insan yetiştirme olan eğitim, diğeriyse insanı zenginleştirme olan kültür sanattır. Sorun asla kültür sanata bakışımızda, bu alana verdiğimiz önemde değildir. “
Bu konuşmayı aradan geçen 15 yılından sonra gene modern ve çağdaş sanatın bu kez Anadolu’daki merkezi olmaya aday Odunpazarı Modern Müze’nin (OMM) açılış töreninde yaptı. Anlaşılan o ki Ak Parti kadroları liderinin gerisinde kalıyor, sanat alanında gerekli adımları atamıyor, belki de atılması gereken adımlarla alakalı bir mutabakatın olmaması da bu
2010 yılından itibaren İstiklal Caddesi’nde galeri olarak faaliyetlerini sürdüren Arter artık yeni adresi olan Dolapdere’de
Basın öngösterimi vesilesiyle keşfetme fırsatı bulduğum müzeyi 13 Eylül’den itibaren sanatseverler de görebilecek. Vehbi Koç Vakfı tarafından kurulan ve çağdaş sanatı merkeze alan müzenin Türkiye’de sanatın daha fazla gündeme gelmesine katkı sağlayacağını düşüyorum. Zaten Arter bu amacını şu sözlerle belirtiyor: Herkes için erişilebilir bir kültür ve yaşam platformu olmak.
Öncelikle bu ölçekte bir çağdaş sanat müzemiz daha önce yoktu. Toplam kapalı alanı yaklaşık 18 bin m2 olan müze 6 kata yayılan 6 galeri ve terasıyla yaklaşık 4 bin m2 sergileme alanına sahip. Bu müzeyle birlikte çağdaş sanata erişimin ve ilginin artacağını düşünüyorum.
Öğrenme programı olacak
Müzeyle alakalı en büyük endişe ve tartışma konusu, bulunduğu lokasyonla alakalıydı. Şehrin merkezine yakın ama biraz da kenarda kalmış bir muhit olan Dolapdere’nin