Türk sanat tarihinin iki önemli sanatçısının iki önemli sergisine şahit olduk bu sene. Yeni müze açılışları da dikkat çekiciydi.
Bir yılın ardından geçen günlere bakıp yaşadıklarımızı hatırlamak her daim iyidir. Hem geçmişe bakma hem de geleceğe dair fikir edinme imkanına sahip oluruz bu durumda. Ben de bu haftaki yazımda kendi hususi zaviyemden 2019’un özetini yapmaya çalışacağım.
Türk sanat tarihinin iki önemli sanatçısının iki önemli sergisine şahit olduk bu sene. İlki fotogerçekçilik akımının Türkiye’deki ilk temsilcisi Nur Koçak’ın Salt Beyoğlu ve Salt Galata’daki “Mutluluk Resimlerimiz” sergisi. Bu sergiyi görmediyseniz 29 Aralık’a kadar serginin açık olduğunu hatırlatırım. Bir diğer önemli sergi ise Sabancı Müzesi’ndeki “Avni Lifij: Çağının Yenisi” isimli sergi. Bu sergiyi de 12 Ocak’a kadar ziyaret edebilirsiniz.
Çağdaş sanatın en önemli temsilcilerinden Bill Viola’nın sergisi “Geçici” başlığını taşıyor. Borusan
Son dönemlerdeki kültürel yoğunluğu, önümüzdeki dönemde daha etkin bir yönetim göreceğimize dair işaretler olarak okuyorum Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katıldığı üç sanat etkinliğinden bahsetmek istiyorum. İlki 2017 yılında Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi Selahattin Kara’nın Zeytinburnu Belediyesi tarafından düzenlenen ve Kazlıçeşme Kültür Merkezi’nde yer alan sergisinin açılış töreni. İstanbul’un ressamı olarak da bilinen Selahattin Kara’nın sergisinin açılışında benim en fazla dikkatimi çeken Cumhurbaşkanı’nın, tam katılımcılarla birlikte kurdeleyi kesmek üzereyken sandalyede oturan Doğan Hızlan’ı fark etmesi ve onu da kurdele kesmeye davet etmesi oldu. Bir yazara gösterilen hürmetin ve saygının göstergesi olarak son derece önemli bir jestti. Rivayete göre ünlü ressam Tiziano, 5. Karl’ın resmini yaparken fırçasını düşürür ve kral hemen fırçayı alıp ressama verir.
Bir sanat eserinin değerini belirleyen en önemli unsur sanatçısıdır. Sanat eserinin değerini belirleyen hususlardan biri de nerede satıldığı.
Art Basel Miami Beach’te sadece sanat dünyasının değil hemen herkesin ilgisini çeken bir olay oldu: Duvara bantlanmış bir muz 120 bin dolardan satışa çıkartıldı. Ve kısa süre içinde 2019’un büyük ihtimalle sanat alanında en fazla konuşulan olayı oldu. Çok fazla okur ve dostum bu olayı izah etmemi istedi. Kısaca açıklayayım.
Bir sanat eserinin değerini belirleyen en önemli unsur sanatçısıdır. Söz konusu eserin sanatçısı ise Maurizio Cattelan. Sanat dünyasının yakından tanıdığı, daha önce üzerine meteor düşen Papa heykeliyle de büyük tartışma yaratmıştı, 2016’da Frize New York’taki eşekli işiyle de. Son olarak da eylül ayında “Victory is Not an Option” (Zafer Bir Seçenek Değil) başlıklı sergisinde yer alan saf altından yapılan ve Amerika başlığını taşıyan ve 5-6 milyon dolar arası değer biçilen klozetin çalınmasıyla da basında hayli yer almıştı.
Bu
Roma Türk Filmleri Festivali film gösterimleri ve söyleşilerle hayli yoğun geçti.Başlık Woody Allen’ın 2012 yapımı aynı ismi taşıyan filminden. Geçtiğimiz hafta Yunus Emre Enstitüsü’nün daveti üzerine Roma Türk Filmleri Festivali’ne katıldım. Festivalin konuğu dünyaca ünlü yönetmenimiz Nuri Bilge Ceylan’dı.
Daha önce defalarca Roma’ya gitmiş olmama rağmen her seferinde Roma’da yeni bir şey keşfetmek mümkün. Çünkü Roma da İstanbul gibi tarihiyle insanı büyülüyor ve her iki şehre dair her şeyi bilebilmek imkansız. Bu bilinmezlik ve sürprizler insana yeni keşifleri için imkan sağlıyor.
Sanatın, müziğin ve edebiyatın hâlâ şehrin merkezinde yer aldığı mekanlarla karşılaşmak istiyorsanız mutlaka ziyaret etmeniz gereken bir yer St Petersburg.
Uzun yıllardır Rusya’ya, özellikle de St. Petersburg’a uzaktan bakıp, anlamaya çalışırım. Petersburg’a ilk kez gittiğim halde şehrin bazı noktalarını, bazı yerlerini o kadar iyi biliyordum ki hiç şaşırmadım ama bazı yerleri görmek de son derece şaşırtıcı, etkileyici, büyüleyici oldu.
Bunların başında hiç şüphesiz dillere destan koleksiyonuyla Hermitage Müzesi geliyor. Aslında bu birkaç binadan oluşan bir kompleks. Eski saraylardan oluşan bu kompleksin tamamını gezip, eserlere bakabilmeniz için günlerinizi aralıksız olarak burada geçirmeniz gerekir. Sanat tarihinde önemli bir yere sahip hemen her sanatçının eserlerini görebileceğiniz müzenin sadece koleksiyonuyla değil, geçirdiği başarılı renovasyonlarla ne kadar da iyi yönetildiğini takdire şayan.
Petersburg Filarmoni Orkestrası’nın bir konserine gitme fırsatı buldum. Eduard Artemyev adı belki sizin için pek tanıdık
Geçtiğimiz hafta 8. kez düzenlenen Uluslararası Kültür Forumu’na katılmak için St. Petersburg’daydım.
2019 yılı iki ülkede “Türkiye - Rusya Karşılıklı Kültür ve Turizm Yılı” olarak kutlanıyor.Bunun ilk adımı olarak nisan ayında Bolşoy Tiyatrosu’nda “Troya Operası” sahnelenmişti. Türkiye Petersburg’daki foruma da “Özel Ülke” olarak katılıp bir takım etkinliklere imza attı.
Forumun açılışında Rus Kültür Bakanı Vladimir Medinski, Çin Kültür ve Turizm Bakanı Zhang Xu, Kültür ve Turizm Bakan Yardımcımız Özgül Özkan Yavuz konuştu. Dünyaca ünlü Hermitage Müzesi’nde gerçekleşen açılışın ardından diğer tartışma, konuşma ve workshop etkinlikleri başladı. Türkiye’nin etkinlikleri şu şekildeydi: Senfoni ile Saz Eserleri Konseri, Batı’dan Doğu’ya Türk Müziği Konseri, Prof. Dr. İskender Pala ve Prof. Dr. Hüseyin Kandemir’in ve bir Rus akademisyenin katılımıyla “Türk ve Rus Edebiyatında İstanbul” Paneli,
Ocak ayına kadar devam edecek sergileri çağdaş Türk sanatının bir özeti olarak değerlendirebiliriz.
Geçen hafta Arter’de yer alan Altan Gürman retrospektifi ve Ayşe Erkmen’in “Beyazımtırak” isimli sergilerinden bahsetmiştim. Bu hafta ise “Kelimeler Pek Gereksiz”, “Saat Kaç?” ve “Bir An İçin Durdu”dan bahsedeceğim.
Geçen haftaki yazıyı okumayanlar için şu hususu tekrar belirtmekte fayda var. Yeni açılan bir müzenin, galerinin ilk sergisi/sergileri o kurumun gelecek perspektifi, artistik yaklaşımı açısından büyük önem taşır ve bu ilk sergiler sonrakilere yol gösterir. Bu sergileri değerlendirirken bu noktadan hareket ediyorum.
“Kelimeler Pek Gereksiz” Arter koleksiyonundaki 42 sanatçının eserlerinden oluşan bir seçki. Selen Ansen’in küratörlüğünde düzenlenen “sergi, alışıldık nesne odaklı perspektifin ötesine geçerek, bir sanat kurumunun barındırdığı ve muhafaza ettiği maddi olan veya olmayan şeyler üzerine düşünmeyi öneriyor.”
Yeni açılan bir müzenin, galerinin ilk sergileri o kurumun gelecek perspektifi, artistik yaklaşımı açısından büyük önem taşır ve bu ilk sergiler sonrakilere yol gösterir.
Geçtiğimiz aylarda Türkiye’nin en büyük ve şimdilik en önemli çağdaş sanat müzesi Arter açıldığında bu köşede binayı ve kurumu genel olarak ele alan bir yazı kaleme almış, sergileri daha sonra değerlendireceğimi belirtmiştim. Bunun nedenlerinden bir tanesi söz konusu sergileri çeşitli zamanlarda birkaç kez görmek istememdi.
Sergilerden önce şu hususu belirtmekte fayda var. Yeni açılan bir müzenin, galerinin ilk sergisi/sergileri o kurumun gelecek perspektifi, artistik yaklaşımı açısından büyük önem taşır ve bu ilk sergiler sonrakilere yol gösterir. Bu açıdan bakınca Arter’de açılan ilk sergiler beni tatmin etmedi. Bu sergileri teker teker değerlendirdiğimde başarılı bulabilecekken bütünü için maalesef aynısını söyleyemeyeceğim.
Beni en fazla etkileyen sergi Altan Gürman retrospektifi oldu. Eserlerine