Aile şirketleri hissedarlar arası uyuşmazlıklar yüzünden yönetilemez hale gelebiliyorlar. Bu durumda şirketin haklı sebeplerle feshi davası açılabiliyor. Ancak bu çözüm sağlıyor mu, gelin birlikte inceleyelim...
Türkiye’nin köklü bazı aile şirketleri aile bireyleri arasındaki anlaşmazlıklar yüzünden kapandı. Faal oldukları dönemde ekonomiye büyük katkı sağladılar, istihdam yarattılar, vergi ödediler. Ancak hissedarlar arasında çıkan uyuşmazlıkla yönetilemez hale geldiler. Sonuç kaçınılmaz; yönetilemez hale gelen şirket, hukuken de ekonomik olarak da sona erer.
Hukuken aile şirketlerinin dağılmasının önüne geçmek mümkün. Bunun için önce ana sözleşmede bazı tedbirler alınmalı. Benim kastettiğim, ‘aile anayasası’ denilen, gelecek nesilleri bağlayıcılığı hukuken tartışmalı anlaşmalar değil. Doğrudan şirketin ana sözleşmesine yazılacak kurallar. En basiti, aile bireyleri arası dönüşümlü yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcılığı gibi... Azınlık hissedarlara yönetim kurulunda temsil hakkı gibi...
Azınlık hissedarsanız
Aile şirketleri dışında birkaç ortaklı şirketlerde de aynı durumlar ortaya çıkabiliyor. Ana sözleşmede şirket yönetimini kilitleyici veya aile şirketlerinde bazı aile bireylerini yönetim dışı bırakmayı önleyici düzenlemelere yer verilmemişse, zorunlu olarak Türk Ticaret Kanunu (TTK) hükümleri uygulanacak.
TTK’ya göre anonim şirket, bir sermaye şirketi olduğu için, sermayenin ve oyların çoğunluğuna sahip olan, genel kurulda istediği kararı alır. Azınlık ve bireysel pay sahipleri haklarını dahi ihlal edebilirler. Varsın gitsin, azınlık hissedar mahkemede uğraşsın.
Düşünün, bir anonim şirketin yüzde 49 sermayesine ve oy hakkına sahipsiniz. Söyleyecek sözünüz yok! Elbette genel kurulda söz alıp konuşabilirsiniz. Hepsi bu!
Varsayalım, yüzde 49 hissenizin değeri 100 milyon TL. 100 milyonluk bir servete sahipsiniz. Ama ekonomik getirinizin olup olmaması, yüzde 51’in inisiyatifine bırakılmış.
Devretmek isterseniz...
Şirketi kötü mü yönetiyorlar? Fark etmez, yine de çoğunluk onlarda.
Sırf kâr payı dağıtmıyor denmesin diye, bazı yıllar minumum düzeyde kâr payı mı dağıtıyorlar, fark etmez, azınlık dava açarak uğraşıp dursun.
Hisseleri çoğunluğun haksız uygulamalarından bıktığınız için devretmek istiyorsunuz. Ama kim alır? Kim 100 milyon TL ödeyerek gelir elde edip etmeyeceğini çoğunluğun inisiyatifine bırakmaya heveslidir? Bulabilirseniz, üç aşağı beş yukarı demeyin, hemen satın.
Türk Ticaret Kanunu hangi çözümü sunuyor?
Türk Ticaret Kanunu (TTK), 2012’den önce şirketler hukukunda yeri olmayan bir azınlık hakkı getirdi: Şirketin haklı sebeplerle feshini dava etmek.
Şimdiye kadar halka açık bir borsa şirketinde haklı sebeple fesih davası açılmadı. Ama halka kapalı, az sayıda hissedarı bulunan anonim şirketlerde haklı sebeple fesih davalı rutin oldu. Çünkü azınlıktaki hissedarların başvurabilecekleri tek çözüm yolu bu.
Eğer bir anonim şirkette, en az yüzde 10 sermayeye sahipseniz, mahkemeden anonim şirketin haklı sebeple feshini talep edebilirsiniz. Yani, hani 100 milyon TL değerinde anonim şirket hissesi şeklinde servetiniz var ve bu sadece kâğıt üstünde kalıyordu, değerlendiremiyordunuz ya, işte şirketin tasfiyesi sonucu değerinin size ödenmesini dava etmiş oluyorsunuz.
Ancak burada mahkemeye çok geniş bir takdir yetkisi verilmiş. TTK md 531, mahkemenin şirketi fesih yerine, dava açan azınlık ortakların şirketten paylarının değerini alarak çıkarılmasına karar verebilir.
Fesih olur mu?
Siz zaten şirketin, hissedarlık haklarınızın sürekli ve sistematik olarak istismar edildiği gerekçesiyle şirketten çıkmak istemiyor muydunuz?
İşte buyurun, mahkeme ha şirketi feshederek tasfiye payınızı almanızı sağlamış, ha şirketi feshetmeden ödenmesini karara bağlamış.
TTK md 531, davacı azınlık pay sahiplerinin paylarının değerinin ödenerek şirketten çıkarılmaları yerine, herkesçe kabul edilebilir, duruma uygun adil bir çözüme de karar verebilir.
Bizim mahkemelerimiz bu konuda, Yargıtay dahil biraz dar yorum yapıyorlar. Şimdiye kadar ben Yargıtay’ın, azınlık ortağın şirketten çıkarılması yerine herhangi bir duruma uygun adil çözüm bulduğuna rastlamadım. Hukuk böyle mi zenginleşir. Asla!
En azından, örneğin şirketin yüzde 20’sine sahip hissedarın payının karşılığı, şirketten ayrılarak davacı hissedara verilemez mi?
İşte bir örnek: Manavgat davası
Meşhur bir Manavgat davası var. Beş kardeşten üçü birlikte hareket edip, iki kardeşi şirketten dışlıyor. Şirketin beş oteli var, ama üç kardeş diğer iki kardeşi beş otele de sokmuyor. Adil olan beş otelden birisini, davacı ortağa vererek sorunu çözmek iken, Yargıtay davayı reddediyor, kangren olmuş organı vücutta bırakıyor.
Yaratıcı yorum, hukuki sorunlara çözüm getirirken en çok ihtiyacımız olan şeydir.
Yorum yapabilmeliyiz...
‘Kanun böyle’ kolaylığına sığınmak yerine, adil ve duruma uygun, herkesçe kabul edilebilir çözümü bulacak yorumu yapabilmeli. Kimsenin gücü, hukuku çaresiz bırakmaya yetmez, şekli hükümlere itibar etme kolaycılığından kaçınalım. Yorum yapalım. Az ortaklı veya aile şirketlerinde de durum böyle. Kimse mağdur olmadan, birinin hakkını diğerine tercih etmeden adil ve hakkaniyetli çözüm bulunur. Yeter ki dava önümüze geldiğinde, amacımız bu olsun.