Her yıl çok sayıda maddi hasarlı trafik kazası meydana geliyor. Zarar kavramının mahkemelerce farklı yorumları nedeniyle Hazine milyonlarca TL’lik KDV’yi tahsil edemiyor
Uzun yıllardır mahkemelerin zarar kavramını farklı yorumları nedeniyle Hazine milyonlarca TL tutarında KDV’yi tahsil edemiyor. Üstelik bu KDV tutarları, KDV’nin son yükümlüsü olan davacılara, bazen icra yoluyla ödenmesine rağmen.
Konuyu biraz daha açarsak; her yıl çok sayıda maddi hasarlı trafik kazası meydana geliyor. Araçlardaki hasarın giderilmesi için sigortaya başvurulduğunda bazen sigorta şirketleri kendileri hasarın onarım bedelini doğrudan onarımı yapan servise KDV’si ile birlikte ödüyorlar. Burada bir sorun yok.
Bazen ise aracının onarımının tazminini talep eden hak sahibi ile sigortalı arasında uyuşmazlık çıkıyor ve hak sahibi aracını kendisi istediği bir serviste onarımını sağlayıp, onarım bedelini kendisi ödüyor. Sonra da ya genel mahkemelere ya da Sigorta Tahkim Komisyonu’na başvurarak aracındaki hasarın onarım bedelinin tazmini dava ediyor.
Fatura veya fiş
Açılan davada sigortalı veya hak sahibi haklı bulunursa, ya aracının onarım bedelinin tazminine ya da bakiye tazminata hükmediliyor. Buraya kadar bir sorun yok.
Ancak verilen kararlarda, onarım maliyetine yüzde 18 KDV de ekleniyor ve hak sahibinin aracındaki hasarın onarım bedeli KDV’li olarak tazmin ediliyor. İşte asıl sorun ve Hazine’nin kaybı da burada başlıyor.
Çünkü, hemen söyleyeyim, tazminat davası açan hak sahibi aracının onarımı tamamladıktan sonra bakiye hasar bedelinin tazmini için dava açmışsa, KDV ödediğine dair bir fatura sunmamasına rağmen mahkemeler hesaplanan onarım bedeline KDV de eklenerek tazmin edilmesine karar veriyorlar.
KDV’nin tazmini gereken bir zarar kalemi olarak kabul edilmesi için, mahkemeler KDV ödendiğine dair fatura veya fiş sunulmasını şart koşmuyorlar.
Oysa onarılan bir araç için mal ve hizmet satın alındığı mutlak olup, Vergi Usul Kanunu md 231/5 gereği, onarım için satın alınan yedek parça ve işçilik hizmeti için KDV’nin de gösterildiği faturanın yedek parçanın teslimi veya işçilik hizmetinin yapıldığı tarihten itibaren en fazla yedi gün içinde düzenlenmesi gerekir.
Davacı aracındaki hasarın miktarını kanıtlamasına ve hasarın onarımı tamamlamasına ve VUK md 231/5 gereği fatura almış olmasına rağmen, KDV ödediğini kanıtlamaktan imtina etmekte, buna rağmen kanıtlamadığı “KDV zararı”nı da tazmin ediyor.
Daha somut ifade etmek gerekirse, tazminat davası açan hak sahibi, Hazine’ye KDV ödediğine dair bir fiş veya fatura sunmamasına rağmen, bilirkişi tarafından hesaplanan hasar onarım bedelinin yüzde 18’i tutarında KDV’yi sanki Hazine’ye ödemiş gibi, sigorta şirketinden tahsil ediyor. Bu durumda ise tazminata dahil edilen KDV’nin hak sahibi tarafından götürülüp Hazine’ye ödendiğini ben hiç duymadığımdan, Hazine’nin bir alacağı olan KDV, Hazine’ye ödenmiyor, KDV yükümlüsünde kalıyor. Bu şekilde Hazine gelir kaybına uğruyor.
Kimin zararı olur?
Aracındaki hasarın onarımı tamamlattığını iddia eden kişi, muhtemelen yedek parça ve işçilik satın almış ve satış bedeline de KDV tahakkuk ettirilmiştir.
Buna ilişkin bir fatura da düzenlenmiştir. Ödediği KDV tutarını kanıtlaması çok kolaydır, ödediği onarım faturasını sunması yeterlidir.
Hak sahibi onarım faturasını sunmayınca, gerçekte fiilen ödenen KDV tutarının tazminine değil, ödenmesi gereken KDV’ye hükmedilmektedir. Ödenmesi gereken KDV’yi tahsil eden kişi ise hiçbir zaman bu KDV’yi Hazine’ye ödememekte, kendisinde tutmaktadır.
O zaman sormak gerekir, ödenmeyen KDV tahsil edildiği zaman, bu KDV aslında kimin zararıdır? Hem Hazine’nin hem sigorta şirketinin.
Sebepsiz zenginleşme yaratır
Özellikle bakiye hasarın tazminini konu alan tazminat davalarında, davacı hiçbir zaman aracının onarımında kullanılan yedek parçaları söküp yeni yedek parçalar satın almayacaktır. Zaten talep de, onarımda kullanılan yedek parçalar ve işçilik ücreti ile asıl kullanılması gereken yedek parçaların ve işçiliğin fiyatları arasındaki farkın tazmin edilmesidir. Böyle bir durumda hiçbir zaman yeni yedek parça ve işçilik satın alınmayacağından, hiçbir zaman da KDV tahakkuk etmeyecektir.
Bu sebeple KDV’siz bakiye tazminata hükmetmek gerekirken, KDV’ye hükmedilmesi sebepsiz zenginleşmeye de neden olmaktadır. KDV’de vergiyi doğuran olay, mal veya hizmet ifası hallerinde malın teslimi veya hizmetin yapılmasıdır. KDV’yi doğuran olay olan mal teslimi ve hizmet ifası KDVK md 1, 10 ve 20 hükümleriyle birlikte değerlendirildiğinde, sigorta tazminat davalarında hükmedilen KDV’nin tazminine ilişkin mahkeme kararlarının KDVK’na aykırılık taşıdığı açıktır, her ne kadar borçlar hukukundaki “zarar” kavramına uygun olduğu iddia edilse de.
Hele hele hak sahibi aracındaki hasarın onarımını hiç yaptırmadan, aracını hasarlı olarak kullanacak ise, hiçbir zaman yedek parça ve işçilik hizmeti satın almayacak dolayısıyla da KDV tahakkuk etmeyecektir. Buna rağmen mahkemelerin KDV’nin tazminine hükmetmeleri isabetli olmayıp, Hazine’nin gelir kaybına neden olmaktadır.
Buna, araç onarım sektöründe yaygın olan fiş veya fatura düzenlenmeden hasarın tamir edilmesinin yaygın olması hususunu da eklersek, gerçekte ve fiilen Hazine’ye ödenmemiş bir KDV’nin tazminine hükmedilmesinin isabetli olmadığı açıktır.
Bilimsel bir makale
Hazine’nin mahkeme karalarıyla uğradığı KDV alacağı zararıyla ilgi daha geniş ve bilimsel makalemi, hukuki gerekçelerle Prof. Dr. Rıza Ayhan’nın 70. yaş gününe armağan olarak çıkarılan kitapta yayınladım. Ümit ediyorum, Hazine’nin bir alacağı olan KDV’nin, bu alacağı ödemekle yükümlü olanların malvarlığında kalacak ve sebepsiz zenginleşmelerine neden olacak şekilde mahkeme kararları düzeltilir...