2021 yılı ekonomi ve hukuk reform yılı olacak. Ekonomide üretimi artırıcı, yatırımları teşvik edici, işleyişi hızlandırıcı ve kolaylaştırıcı adımlar atılacak. Hukukta, vatandaşlara ve yatırımcılara hukuki güvenlik sağlayan, adalete erişimi hızlandırıcı ve adaleti garanti altına alan adımlar atılacak
Reform, yeniden form verme, yeniden şekil verme anlamına geliyor. Ekonomik ve hukuki yönü birlikte reform ihtiyacı olan üç alan var. Üçünde de hukuki düzenlemeler değil adaleti sağlama, bilakis telafisi zor mağduriyetlere neden oluyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Yılbaşı Mesajında “Ekonomimizi güçlendirecek, demokrasimizin, hak ve özgürlüklerin çıtasını yükseltecek reform hazırlıkları içindeyiz” müjdesini verdi.
Hapis cezasına çarptırılan karşılıksız çek mağdurları, eylem ile yaptırımı arasında muazzam bir dengesizlik bulunan VUK 359 mağdurları ve ömür boyu ekonomik mahkumiyete çarptırılan süresiz nafaka mağdurları müjdelenen reformlar nedeniyle 2021 yılına umutla girdiler.
Süresiz nafaka reformu
Türk Medeni Kanunun 175 inci maddesi, öncesinde en fazla 1 yıl olarak uygulanan yoksulluk nafakası hakkında, 1988 Yılı’ndan beri, boşanma ile yoksulluğa düşecek olan taraf, diğer taraftan mali gücü oranında “süresiz olarak nafaka isteyebilir, diyor. Mahkemeden, nafakanın süresiz değil, süreli olmasını isteyen kimseyi ve davayı tanımıyorum.
Yoksulluk nafakasının 1 yıldan süresize çıkarılmasının hangi sorunları çözdüğü ve hangi mağduriyetleri giderdiğine ilişkin somut veriler yok.
Ama nafaka borcunun ömür boyu sürmesi, kişinin ekonomik özgürlüğünü kısıtladığında şüphe yok. O artık ömrü boyunca ekonomik ve mali geleceğini hesaplarken, yollarını ayırdığı kişiye ödeyeceği nafakayı da hesaplamak zorunda. Ömür boyunca dediğine göre, eli ayağı tutmasa, kendisi nafakaya muhtaç hale gelse bile!
Evlilik ne kadar kısa sürse de, nafaka ömür boyu ödeniyor. Bir ay evli kal, ömür boyu nafaka öde!
İnsan kendi evladına, ana babasına karşı bile ömür boyu nafaka yükümlülüğü altına girmiyor.
Suç ve cezaların dahi zamanaşımı var, özel hukuktan doğan bütün borçların zamanaşımı var, ama nafaka süresiz!
Bir bakıma sosyal devlet ilkesinin sorumluluğu eşlerin üzerine bırakıyor. Boşanan eşlerin nafaka yolu ile mali bağımlılıkları devam ettirilerek, herkesin kendi yoluna gitmesi engelleniyor.
Süresiz nafaka, ekonomik sonuçları herkesçe kabul edilebilir, adil bir reform düzenlemesi bekliyor!
VUK 359 reformu
Vergi Usul Kanununun 359 uncu maddesi de mağdur yaratan ekonomik suçlardan birisi.
İki sebebi var; birisi yasal düzenlemenin kendisi, diğeri ise Yargıtay’ın yorumu sonucu ortaya çıkan, ekonomik bir suça 25-30 yılla kadar hapis cezası verilmesi.
Şöyle ki, VUK md 359, sahte fatura düzenlemeyi, kullanmayı, defter ve belge ibraz etmemeyi, ayrı ayrı suçlar olarak tek bir maddede düzenliyor. Böylece, tek bir sahte fatura ile tüm bu suçlar ayrı ayrı işlenmiş kabul edilip, ayrı ayrı cezalandırılabiliyor.
Ayrıca, VUK 359 a-2’deki naylon faturayı, “düzenleyenler veya kullananlar” ifadesi de, bir “düzenleme” ve “kullanma” ayrı ayrı iki suç olarak kabul edilip, 6 yıla kadar hapis cezası veriliyor. Oysa bir kimsenin gerçeğe aykırı bir fatura düzenleyip kullanması ile meydana gelen vergi kaybı değişmiyor.
Olması gereken, VUK 359 a-2’deki “düzenleyenler veya kullananlar” ibaresi yerine, “kendi veya başkasının düzenlediği gerçeğe aykırı belgeyi bilerek kullananlar” ibaresinin eklenmesi. Böylece “naylon fatura” suçundan suçun temel unsurunun “sahte olduğunu bilerek kullanma” olduğu vurgulanmış olacak. Çünkü, vergiye esas belgelerde gerçeğe aykırılık olgusu olarak sahtecilik amaç değil, araçtır.
Yargıtay 2002 Yılından beri, “naylon fatura” düzenleme veya kullanma suçlarının oluşumu bakımından her hesap döneminin ayrı ayrı suç olarak kabul edilip cezalandırılmasını benimsedi. Aslında vergilerin türleri ve hatta aynı vergi türü bakımından farklı uygulamalara, eşitsizliğe, içtima kuralı da nazara alındığında adaletsizliğe sebebiyet vermemek için böyle yorumlamış. Ama uygulama bizleri çok farklı sonuçlara götürdü. Cezanın suçluyu “ıslah” edici fonksiyonu gitti, “imha edici” hale geldi. Üç yıl gerçeğe aykırı fatura düzenleyip kullandığı için 18 yıla kadar hapis cezası verilen bir kimsenin geriye “ıslah edilecek” bir ömrü kalır mı?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu yeni Başkanı ile birlikte muhtemelen Şubat Ayı’nda 2002 Yılından kalma bu yorumu hakkında tekrar bir değerlendirme yapacak.
VUK md 359’daki, ekonomik bir suç olan gerçeğe aykırı belge düzenleme ve kullanma, kastı ve kullanmayı esas alan, zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasına izin veren ekonomik ve adil bir reform bekliyor!
Karşılıksız çek reformu
Karşılıksız çekten dolayı hapis cezası almış veya hapis cezası tehdidi altında binlerce esnaf var.
Hiç şüphesiz, bir kimse sadece borçlu diye suçlu kabul edilmemeli.
Milyonlarca, devlete veya özel kişilere borcunu ödeyemeyen var. Bunlardan sadece çeklerini ödeyemeyenleri suçlu saymak, kendi eşitsizliğini ve çelişkisini içeriyor.
Mahkeme kararı ile iflas edenlere bile evla görülmeyen hapis cezasının, çek’ini ödeyemeyenlere layık görülmesi, acil reform ihtiyacını gösteriyor.
Senedin var, ödeyemedin, suçu değilsin!
Vergi borcun var, ödeyemedin, suçlu değilsin!
Mahkeme kararı ile konkordato ilan edip, geçici ve kesin mühlet süresince borcunu ödemeyebilirsin, ama suçlu değilsin! Konkordato ilan eden kişiden alacağı olanın çeki karşılıksız çıkınca, o suçlu! İflas eden suçlu değil!
Karşılıksız çeke verilen hapis cezasının “ıslah” amacı gütmediği, daha çok çek keşide edeni ödemeye zorlama amacı taşıdığı açık. Peki sonuç alınabiliyor mu? Hayır! Ödeyebilecek gücü olan zaten bulup buluşturup ödüyor, ödeyemeyen de işinden olduğu gibi bir de hapis cezası alıp, ailesi ve çalışanları mağdur oluyor.
2020 yılı bitmeden, vadeli çekin vadesinden önce ibrazının geçersiz sayılmasının 31/12/2021 tarihine kadar uzatılması ne kadar olumlu bir adımsa, karşılıksız çeke hapis cezasının kaldırılması daha da olumlu bir adım olacak.
Karşılıksız çek de acilen ekonomik ve hukuki reform bekliyor.
Yeni hukuk kitapları
Eskiden şirket kuranlar bilir, ana sözleşmelerine akıllarına gelen ne varsa yazarlardı.
Bu şirketlerin ana sözleşmelerindeki faaliyet konuları birbiriyle ilgisi olmayan yüzlerce konudan oluşurdu. Sebebi de çok basitti, eski TTK’da, şirketlerin ana sözleşmelerinde yazılı konular dışında yaptıkları işlemlerin hukuk dünyasında hiç var olmadıkları, öğretideki adıyla “ultra vires” olduğu kabul edilmişti.
Yeni TTK bunu kaldırdı. Doç. Dr. Sibel Hacımahmutoğlu, “Anonim Ortaklıkta Ultra Vires Doktrini ve Ortaklığı Bağlamaya Yetkili Organın (Yönetim Kurulunun) Yetkilerinin Sınırlandırılması” başlıklı kitabında, şirketlerin ana sözleşmelerinin dışına çıkıp yapacakları faaliyetlerin hukuki akıbetini incelemiş.
Benim uygulamada gördüğüm, neredeyse bütün şirketler zaman zaman işletme konularının dışına çıkıyorlar, gıdacı inşaat işine giriyor, sağlıkçı turizm işine. Hukuki sonucu ne olur, Hacımahmutoğlu’nun kitabında ikna edici gerekçelerle açıklanıyor.