Dolar kuru, 3 ayda yüzde 100 yükselip, sonra 6 günde yüzde 55 düştü. Bu durum sözleşmeleri nasıl etkiler? Yargıtay'a göre dövizde ani yükseliş olacağını toplumun büyük kesimi bilir. Tacir burada 'kahin' mi kabul ediliyor, inceleyelim...
Dolar kuru 21 Eylül 2021’de en yüksek 8.89 TL seviyesine ulaşmıştı. O günden sonra tırmanışa geçti ve 17 Aralık 2021’de 17.17 TL’ye ulaşarak zirve yaptı ve hemen ertesi gün tekrar düşüşe başladı. Düşüş 23 Aralık 2021’e kadar devam etti ve aynı gün 10.23 TL’ye düştü. Sonra hafif hafif yükselmeye başladı.
Dolarda, üç aylık bir sürede nerdeyse yüzde 100 yükseliş, sonra da 6 gün içinde yokuş aşağı gider gibi yüzde 55 düşüş izlenmektedir. Ekonomik olarak öngörülebilir olan olay ve gelişmeler, hukuken de öngörülebilir ve yenilik doğurucu etkisi olmaz. Ama dövizde bir anda yüzde 100 yükseliş, sonrasında da yüzde 55 düşüş olacağı da beklenebilir bir gelişme olarak kabul edilebilir mi acaba?
Yargıtay ne diyor?
Yargıtay’ın birçok dairesi, dövizdeki ani yükselişlerin öngörülebilir olduğu görüşünde.
Örneğin Yargıtay 13. HD 2012/8250 E., 2013/2623 K. kararında, sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü haller olarak harp, ülkeyi sarsan ciddi ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki ani ve aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi hallere işaret etmektedir.
Ancak hukuki sonuç doğurması için bu haller olağanüstü ve objektif nitelikte olması gerekir.
Mesela paranın değerindeki düşüşün ve dövizdeki ani artışın beklenebilir olması, olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olması, öngörülebilir olması halinde, yapılan sözleşmelere hukuki bir etkisi olmayacaktır ve taraflar sözleşmeye sadık kalıp, sözleşmeyi yerine getirmek zorunda olacaklardır.
Dövizdeki ani artışın taraflar arasındaki sözleşmeye etkisi olabilmesi için:
1) Sözleşme kurulduktan sonra, tarafların edimleri arasındaki denge, döviz borcu olanın döviz borcunu ödemesini istenemeyecek kadar büyük ölçüde bozulmuş olması,
2) Dövizdeki aşırı yükselme sonucu oluşan edimler dengesindeki değişikliğin sözleşme yapılırken öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumdan ileri gelmesi,
3) Aşırı ifa güçlüğü yaratan dövizdeki artışın döviz borçlusundan kaynaklanmaması,
4) Edimlerin henüz ifa edilmemiş olması, yani döviz borçlusunun henüz döviz borcunu ödemeye başlaması da gereklidir.
Seçme özgürlüğü mü?
Nihai değerlendirmede ise, serbest iradesiyle borcunu TL değil döviz olarak belirleyen kişi, ülkemizde zaman zaman ekonomik krizlerin vuku bulduğu ve bu bağlamda dövizle borçlanmanın risk taşıdığını da toplumun büyük bir çoğunluğu tarafından bilinen bir olgu olduğu gözetildiğinde, dövizdeki ani artış riskini önceden öngörebilecek durumdadır.
Yani, diyor ki Yargıtay, dövizde ani yükseliş olacağı toplumun büyük bir kesimi, özellikle iş dünyası tarafından bilinen bir husustur ve bu tür yükselme hareketlerinin öngörülmesi beklenebilir.
‘Menfaat dengesi’ içinde çözüm gerekli
6 günde dolardaki ani inişin ön görülmesi beklenebilir mi diye sorarsanız, ben olumsuz cevap veririm. Aksi takdirde çok acımasız bir yorum yapmış oluruz. Bizim, ne tüketici sıfatındaki vatandaşlarımıza ne de iş insanlarımıza, geleceği görme, kehanette bulunma yeteneği varmış gibi davranmamız doğru değil.
Ticaret hukukunda geçerli olan basiretli iş adamı gibi davranma yükümlülüğü Yargıtay tarafından bazen abartılmakta, ve taciri geleceği görmesi gereken “kahin” gibi kabul etmektedir.
Somut olarak baktığımızda, dövizde önce ani bir yüzde 100 artış, sonra da ani bir yüzde 55 düşüş yaşanmıştır. Bu sebeple kimi döviz borçlusu borcunu ifa edemez hale gelmiş, ekonomik mahvına sebep olarak şekilde sözleşmeye bağlılık ilkesi uygulanmak istenmektedir.
Bu durumda kim haklı?
Şimdi bir de tersi olmuş, dövizde ani bir düşüş yaşanmıştır. Bu da bazı sözleşmelere, bu sefer satıcı yönünde ifada aşırı dengesizlik getirmiştir. Bazı satıcılar, yükseliş eğilimindeki doların 17 TL olmasına göre fiyat vermiş, yüzde 55 düşüş olunca ürünü aynı fiyattan temin güçlüğü yaşamıştır. Yükselişi öngörülebilir kabul eden yargı sistemimiz, dövizdeki ani düşüşü de öngörülebilir kabul edecek mi?
Kanaatimce dövizdeki 6 günde yüzde 55 düşüş hiç de öngörülmesi beklenebilir bir husus değildir ve ister alacaklı ister borçlu olsun, mutlaka bir menfaatler dengesi çerçevesinde yorum yapılarak hukuki çözüm bulunmalı.
Kur korumalı mevduat için tahvil önerisi
Kur garantili mevduat hesabı, bir yönüyle vadesi belirli olmayan ‘future’ sözleşmesine benziyor. En çok merak edilen, kurdaki artış farkının mevduat sahibine hangi kaynaktan ödeneceği.
Örneğin, 100 bin dolar sahibi, mevduatı o günkü kurdan 1 yıl vadeli TL’ye çevirdi. Bir yıl sonra parayı çekti. Faizi ile mevduat toplamı, mevduatını çektiği tarihteki kur üzerinden 100 bin dolar veya fazlası yapıyorsa mesele yok. Ama, örneğin 95 bin dolar yapıyorsa, aradaki 5 bin dolar karşılığı mevduat sahibine ödenecek. Bu farka 1 yıl vadeli dolar faizi dahil olacak mı, net değil. Ancak kur farkının ödeneceği kaynak için bir önerim var: Bankanın, örneğin dolar mevduatın TL’ye çevrildiği gün dolar cinsi Hazine tahvili alması; mevduat çekildiğinde de tahvili satarak mevduat sahibine ödeme yapması. Böylece kur farkı kimseye yük olmadan karşılanabilir.