Türkiye’de sahte fatura ve belge düzenlemede her mali yıl için ayrı ayrı ceza verildiğinden, sonunda 40 yıla kadar hapis cezası çıkan davalar oldu. Planlanan reform kapsamında her hesap dönemi için ceza yerine zincirleme suç kavramı gündemde... Bu, 70 bine yakın mağdur için sevindirici bir gelişme
Birçok ülkede olduğu gibi, Vergi Usul Kanunu (VUK) 359’a göre Türkiye’de de sahte fatura, belge düzenleme, 18 aydan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılan bir suç.
Madde metninde açıkça yer verilmemesine rağmen, kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesine de bir tür aykırılık içerecek şekilde, her mali yıl için ayrı ayrı ceza verildiğinden, 40 yıla kadar hapis cezası verilen davalar oldu.
Öyle ki cezalar, ıslah edici olmaktan ziyade imha edici sonuçla neden olmuş. Hem de sadece sahte faturayı düzenleyeni değil, ailesini, işini, tüm sosyal ve ekonomik hayatını!
Yorum kurbanı!
Sebebi de, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 5/3/2002 tarih 2002/179 sayılı kararında, “sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı fatura kullanma suçlarının oluşumu bakımından vergilendirme - tarh döneminin esas alınmasının vergilerin türleri ve hatta aynı vergi türü bakımından farklı uygulamalara, sonuçta eşitsizliğe, içtima kuralı da nazara alındığında adaletsizliğe” yol açacağı düşüncesiyle, her hesap döneminin ayrı bir suç olarak kabul edilip cezalandırılmasının daha adil olacağı yorumu.
Ama sonuçta tam tersi sonuç ortaya çıkmış, bir kimsenin aralık ayında başlayıp ocak ayında bitirdiği sahte fatura düzenlemesine, her bir mali yıl için ayrı ayrı ceza verilmesi neticesinde 12 yıla varan hapis cezaları verilmiş.
Birinci hata; VUK 359 a-2’deki naylon faturayı, “düzenleyenler veya kullananlar” ifadesi, bir kimsenin kendi düzenlediği faturayı kullanması halinde iki ayrı suç işlediğini kastetmemesine rağmen, faturayı düzenleyip kullanana iki suç işlemiş gibi ceza veriliyor; düzenleme ayrı bir suç, kullanma ayrı bir suçmuş gibi düşünülüyor.
Oysa sahte fatura düzenleme ve kullanma eylemi aynı kişide birleşmişse, bu kişi tek bir suç işliyor. Ondan sahte faturayı alıp kullanan da kendisi ayrı bir suç işliyor. İkinci hata; zincirleme suç olan eylemleri zamansal olarak mali yıllara bölüp, her bir mali yılı ayrı bir suç işlenmiş gibi yorumlanması.
Eylem bütünlüğü var
Bir eylem bütünlüğü olmasına rağmen, 31 Aralık’a kadar ayrı bir suç, 1 Ocak’tan sonrası için de ayrı bir suçmuş gibi cezalandırma, “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir” biçimindeki TCK md 43’e de aykırı.
Belirsizlik son buldu çalışmalara başlandı
TBMM Adalet Komisyonu, VUK 359 düzenlemesinin yarattığı mağdurların yoğun mesajlarının ardından, konuyu milletvekilleri ve Adalet Bakanlığı ile istişare etti. Her hesap dönemi için ayrı ayrı cezalandırma yerine zincirleme suç kavramı içinde değerlendirmenin daha adil olacağı gündeme geldi.
Önceden hazırlanmış bir taslağın Adalet Bakanlığı’nda olduğu biliniyordu, ancak ne zaman gündeme alınıp alınmayacağı belirsizdi. Adil bir düzenleme üzerinde görüşme ve çalışmalara başlandığı belirtiliyor. Bu, 70 bine yakın mağdur ve aileleri için çok sevindirici bir haber.
Bu rakam abartılı değil...
70 bin rakamı abartılı bir kalem değil, bunun içinde mahkum olmuşlar, halen yargılananlar ve soruşturma safhasında olanlar var. 2019 yılında VUK’a muhalefetten dolayı açılan dava sayısı, 38.234.
TCK uyarınca sonuçlandırılan soruşturmalardaki suçlara ilişkin verilen kararlardaki ilk 10 suç grubu incelendiğinde; kamu davası açılması kararının en yüksek oranlarda verildiği suç yüzde 77 olarak Vergi Usul Kanunu’na muhalefet.
Yine 2019’da ceza mahkemelerine özel kanunlar uyarınca açılan davalardaki suç sayılarının suç türüne göre dağılımında ise VUK’a muhalefet suçu, yüzde 5.5 oranı ile beşinci sırada.
Uzmanlık gerektiren özel bir suç türü...
VUK 359’da yapılacak yasal “düzeltme” ile sorun kesin olarak çözülecek olsa da, yasama süreci tamamlanıncaya kadar Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda da konu görüşülecek ve karar bağlanacak.
Nasıl ki HSK kararıyla bazı yargı bölgelerinde 1. Asliye Ceza Mahkemeleri kaçakçılık suçları için görevlendirilmişse, VUK suçları için de özel mahkemeler görevlendirilebilir. HSK’nın buna yetkisi var ve yasal düzenlemeyi beklemek gerekmiyor. Vergi kaçakçılığı ihtisas mahkemelerinin kurulması ve özel vergi kaçakçılığı soruşturma savcılarının atanması, açılan dava sayısını azaltacağı gibi, mahkumiyet oranını da yükseltecektir.
Vergi kaçakçılığı uzmanlık gerektiren özel bir suç türü. Vergi suçlarını soruşturan uzman savcıların olması, vergi dairelerinden alınması zorunlu mütalaaların iddianame gibi sunulmasını da önleyecektir.
Hukukçu olmayan memur ve müfettişler tarafından hazırlanan mütaalalar bazen soruşturmanın ve yargılamanın hukuken yanlış yönlendirilmesine neden olabiliyor. İhtisaslaşmış mahkemelerce yargılamanın yapılması, daha adil sonuçlar verecek, hakimleri bilirkişi raporlarına bağlı kılmaktan çıkaracaktır.
İŞTE ÇÖZÜM ÖNERİM
VUK 359 a-2’deki naylon faturayı, “düzenleyenler veya kullananlar” ifadesinin, “düzenleyip kullananlar veya kullananlar” ifadesi ile değiştirilmesi, tek eylemin iki kere cezalandırılmasını önleyecektir.
VUK 359’a eklenecek şu şekilde bir fıkra ile de zincirleme suç sorunu çözülmüş olur; “344 üncü madde kapsamında vergi ziyaı cezası kesilmesi, bu madde kapsamına giren suçlar hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 43 üncü maddesinin uygulanmasını engellemez.”
Bana göre an kaliteli yargılama, vergi mahkemeleri ile vergi kaçakçılığı yargılaması yapacak ceza mahkemelerinin birleştirilmesi ile gerçekleşir.
Böylece, vergi kaybı olup olmadığını, düzenlenen belgelerin sahteliğini yargılayan vergi mahkemeleri, aynı zamanda ceza yargılamasında da görevli sayılabilirler. Vergi hakimleri ile ceza hakimleri birlikte görev yapabilirler. İdari yargılamayı ceza yargılaması ile birleştirmenin radikal bir çözüm önerisi olduğunu biliyorum.
Ama, yargılama sürecinin kısaltılması, usul ekonomisi, uzmanlaşma gibi hususlar dikkate alındığında, üzerinde düşünmeye değer!
YENİ HUKUK KİTAPLARI
Ticari davanın nerede açıldığı çok önemli
Bu haftanın hukuk kitabı, Doç.Dr. Levent Börü ile Ankara BAM 3. HD Başkanı İlker Koçyiğit’in yazarı oldukları “Ticari Dava” adlı eserleri. Kitap, bir akademisyen hukukçu ile yıllarca ticaret mahkemesi başkanlığı yapmış hukukçu tarafından yazılınca, hem uygulamadaki akla gelen bütün soruların cevabını içerir, hem de doktrindeki tartışmalara yer verir nitelikte. Ticari bir davanın nerede açıldığı çok önemli. Görevsiz mahkemede açılması, iki kere mahkeme ve avukatlık ücreti ödenmesi sonucunu doğurabilir. Özellikle şirket danışmanlığı ve avukatlığı yapanlara yarayacak bir kitap!