Tarihteki en eski harp taktiklerinden biri, hedef şehre, bulaşıcı hastalık taşıyan insanları yollamak ya da bulaşıcı hastalık taşıyan etleri şehir su kaynaklarına atmaktır.
Son 24 gün içerisinde Manisa’da 3. kez toplu gıda zehirlenmesi yaşıyor askerler.
Ancak Manisa’yı işgal etmek isteyen bir düşman binlerce askerin hastanelik olmasını ister. Bizde düşman yok ama ya bir yemek şirketi problemi var ya da başka bir sebep. Arkadaş, ilk zehirlenmede bir şehit verdi Türkiye.
Bir daha, aynı şey yaşanmasın diye, kim, ne yaptı, birisi açıklar mı bir zahmet? Devlet ne yaptı bilmiyorum ama firma sahiplerinin ilk zehirlenme olayıyla ilgili haberlerin çoğuna erişim yasağı getirdiklerini biliyorum. Parkta yaşayan evsiz vatandaşa ev hapsi cezası verilmesi gibi komik ama kimsenin gülmeyeceği bir durum Manisa’da yaşananlar. Suçlanan firma, mutfağı yerine önce haberlere karşı önlem almış, toplu zehirlenmelerin tekrarı olmasın diye, kimse, başka bir şey yapmamış...
Üniversite adayı bir genç dün akşam ayağını kırmış, bu sabah salona gitmiş. Elindeki raporu ÖSYM’ye bildirmediği için sınava giremeyeceği söylenmiş.
Bir yılın emeği boşa gitmesin diye oturup ayağındaki alçıyı çıkarmış genç adam, sonra da sınava gireceği salonun kapısına gitmiş. Bu kez de “Yeni kimlik belgen yok, ehliyetle sınava giremezsin” demişler.
Genç adam “Dün gece hastanede kaldı” vesaire, ne kadar dil döktüyse de işe yaramamış, salona alınmamış.
ÖSYM’nin sitesine baktım, yeni kimlik kartı, geçici kimlik belgesi ve tarihi geçerli pasaportlarla sınava girilebileceği söyleniyor.
Peki pasaport var da neden ehliyet kabul edilmiyor?
Kuvvetle muhtemel vatandaşlık numarası olan, olmayan ehliyetlerden dolayı böyle bir karar alındı.
Kimlik beyanı meselesi Türkiye’de hiç bu kadar sıkıntılı bir hale gelmemişti doğrusu.
Yeni ehliyetleri bankalar tanımıyor, yeni kimlik kartı alanlar, nüfus cüzdanı seri numarası olmadığı için e-devlet üzerinden bazı hizmetlere ulaşamıyor.
Tamam bunlar zamanla yerine oturur ama yıllarca üniversite giriş sınavı sorularını içeriden kaptıran ÖSYM’nin tuvalet yasağı dahil adaylara bu kadar çok çektirmesi de kabul edilebilir gibi değil...
BÜYÜKLÜK KADAR ÖNEMLİ...
Ege’den üst üste deprem haberleri geliyor, beklenen Marmara depremi yine konuşuluyor ya, herkesin ağzında yine bir büyüklük lafıdır gidiyor.
Oysa depremlerin büyüklüğü kadar hangi derinlikte meydana geldikleri de önemli.
Derinliği 60 km ve altında kalan depremlere sığ depremler denilir. Sığ depremler daha az bir alanda hissediliyor ama yakın çevrelerinde çok daha yıkıcı etki yapıyor.
Kötü haber, beklenen Marmara depremi de 7-12 km arası bir derinlikte olacak.
KİMSE RAHATSIZ DEĞİL MAALESEF...
Türkiye’de bütçeden en fazla pay alan kuruluş Milli Eğitim Bakanlığı. PISA Matematik testindeki başarı ortalamamız Moldova, Tayland, Arnavutluk’la aynı seviyede.
Türkiye’de her iki öğrenciden biri takdir ya da teşekkür belgesi aldı. Üniversiteye giriş sınavında temel matematik, fen bilimlerinde, ortalama doğru cevap sayısı yine düştü.
TEOG’da 17 bin öğrenci birincimiz var diye övünüyoruz. UNICEF’in raporuna göre Türkiye eğitim kalitesinde 41 ülke arasında son sırada yer alıyor.
Okullarda adrese dayalı kayıt sistemi var. Herkes torpil ya da başka bir yöntemle iyi okulların civarındaki evlere taşıyor adresini. Sistemin işlemediği her okulun önünde dizili onlarca servis aracından belli zaten.
Lafa gelince, herkes çocuğunun iyi bir eğitim alıp, geleceğini kurtarmasını istiyor.
Arada “Eğitimde Finlandiya’yı örnek alalım” diye slogan atanlar da çıkıyor.
Gerçekçi olalım, Türkiye’de eğitim verilmeye çalışılan Suriyeli çocuk sayısı Finlandiya’daki toplam öğrenci sayısı kadar.
Bunca para ve zaman harcayıp da bu kadar kötü sonuçlar gelmesinden kötü olan, kimsenin bu durumdan rahatsız olmaması.
İktidarı Arakan Müslümanlarına yardım konusunda bile eleştiren muhalefet eğitim adına iki çift laf etmez mi?