Meraklı çocukların gözü önünde, buza yatırılmış silindir dondurma kabını kol gücüyle döndüren mahalle dondurmacıları lezzet ustalarıydı. Vişne, karadut, demirhindi şerbetiyle iz bırakan Şerbetçi Hasan efsanedir. Afro Türk Yoğurtçu Saim Amca, Şambalici Hüseyin, mangalını yanında taşıyan Kokoreççi Çakır, Söğüşçü İbrahim, Börekçi Kamuran, Limoncu Mehmet, Gevrekçi Çıtır, Boyozcu Avram, Sübyeci Mustafa, Midyeci Salih, Ciğerci Kamil, Bozacı Arif... Mide ağrıları için hazırladığı kekik suyundan içenlere mâni eşliğinde nane şekeri ikram eden kekikçi, pamuk helvacı, macuncu ve diğerleri, gösterişsiz tezgâhlarında kendi ürünlerini satarlardı. Aradan uzun yıllar geçti, İkiçeşmelik civarında eski İzmir evinin bahçesinde, turunç ağacının altında, camında ‘Meşhur pilavcı’ yazan üç tekerlekli bir araba görmüştüm. Tanıyanlar, “Pilavcının müdavimleri, bir zamanlar bu arabanın önünde kuyruğa girerlerdi” dedi.
Yiyecek, içecek satıcıları dışında, sokak aralarında hurdacı, lağımcı, muslukçu, kalaycı, hallaç, bıçak bileyicisi, lehimci ve eskicileri sıklıkla görürdük. Ahşap vitrinli seyyar arabalarıyla kentin hareketli noktalarında dolaşan, tezgâhlarında, kontrol kalemi, tıraş sabunu, fırça, jilet, bıçak, makas, çakmak, açacak, cüzdan, tirbuşon, iğne-iplik-makara, çay kaşığı, süzgeç, ayakkabı boyası, çekecek, tırnak törpüsü, tornavida ve tespih gibi yüzlerce objeyi bulunduran hırdavatçıları hatırlayanlar olacaktır. İsteyen muhtar çakmağını, isteyen o dönemin modası olan Zippo, İbelo ve Ronson marka çakmakları bu tezgâhlardan satın alabilirdi. Daha çok Tahtakale, Kilis ve Kemeraltı Çarşısı’ndan temin edilen ürünleri hırdavatçılar, ‘çakı, çakmak, ayna, tarak’ avazıyla satarlardı.
Dondurmacı Ali
Basmane’de 30 yıldır aynı mesleği yapan seyyar hırdavatçıya, “Musluk contası var mı?” dedim, conta dışında ambalajında çeşitli markalarda musluklar çıkardı. “Lazımsa kurbağacık, pense, lavabo sifonu, İngiliz anahtarı verebilirim” dedi. Bir dönem ‘teneke kumbaralar’ çok satılırmış, büyüklerin çocuklara tasarruf yapması için aldığı kumbaralar artık satılmıyormuş. “Günümüzde hangi ürünler daha çok satılıyor?” sorumu, “Ayna, tarak, çakı, çakmak” diye yanıtladı.
Kentin nüfusu arttıkça sokak satıcıları da artmaya başladı, aralarında göçlerle İzmir’e gelen yabancıları görüyorum. Kışın Ege, yazın Karadeniz, İç Anadolu ve Trakya şehirlerinde saat ve tişört satan Senegalli sokak satıcısı, birkaç Avrupa ülkesine gitmiş, ancak orada sokakta satış yapmasına izin vermemişler...
Sabit yere ihtiyaç duymadan istediği yerde satış yapan sokak satıcıları ile zabıtanın arası hiçbir zaman iyi olmadı. Geçen hafta Çorakkapı Camii önünde midye tezgâhını zabıtaya kaptırdığı için ağlayan çocuğun durumuna üzüldüm. Aslında zabıtanın kovalaması ve seyyarın kaçması eski bir hikâyedir. Kadifekale’ye uzanan ünlü yokuşa ‘Dondurmacı Yokuşu‘ adının verilmesi anlamlıdır. Dondurmacı Ali’yi tanıyan kaldı mı?