Hayyam Meyhanesi’nin aşçısı, garsonu, patronu bendim. Mevsim balıklarını müşterinin tercihine göre ızgara, tava veya buğulama olarak pişirirdim.
O yıllar balık bol, trança, mercan, levrek, çipura, sardalya ne ararsan var. Vitrine balıkları, zeytinyağlı ve ızgaraları özenle yerleştirip müşterilerimin beğenisine sunar, hazırladığım mezeleri azar azar servis ederdim.
Erbapları, meyhanenin karın doyurma yeri olmadığını bilirlerdi.
Balıkçım, sipariş ettiğim balıkları getirir, bazen ben Urla’ya bizzat kendim balık almaya gider, hazır gitmişken İskele’de meyhaneci Rebeka’nın dükkanına uğrardım. “Meyhanende neden tabak kırdırıyorsun?” dediğimde, şu yanıtı verirdi: “Kuzum, insanlar birbirini kıracağına tabak kırsın.”
Meyhaneme gelen müşterimin adını bilmesem de hangi plağı sevdiğini bilir onu sevdiği plakla karşılar, arkasından sırayla diğer müşterilerimin sevdiği şarkıları çalardım.
Zengin bir plak koleksiyonum vardı. Şükran Ay, Zeki Müren, Müzeyyen Senar, Metin Oktay ve arkadaşları, İzmir’e geldiklerinde uğrarlardı.
Kadehler şimdiki gibi limonata bardağı değildi, daha küçük kadehler kullanılırdı, Müzeyyen Senar’ın farklı bir kadeh tutuşu vardı.
***
Servisimi yaptıktan sonra geri geri gider, asla müşterime arkamı dönmezdim. Meyhanemde her gün değişik mezelerim olurdu, masada son kadehler yudumlanırken marulun göbeğini tabağa koyup yanında limonla beraber müessese ikramı olarak sunardım.
Masadan masaya tatlı muhabbetler zıtlaşmaya giderse, buna izin vermez tedbirini alıp uyarılarda bulunur, alkol duvarını aşan müşterimi taksiyle evlerine gönderirdim.
Masalardan mevsim çiçekleri zambak, gül, karanfil, nergis eksik olmazdı. Boşnak lakaplı bir kabadayı vardı, nargile eşliğinde bir 70’lik, arkasından bir de tek içerdi. Mezesi yoğurt kaymağı ve burma tatlısıydı.
Hemen hemen her müşterimin ne içip yiyeceğini bildiğim için kendilerine sormadan servis yapardım.
Meyhaneme yeni gelmiş, tanımadığım müşteriyi diğer müşterilerden ayrı tutmaya dikkat ederdim.
Unutamadığım anıma gelince... Gündüz vakti tanımadığım orta yaşlarda bir müşteri geldi, siparişini verdi, masasını donattım. Hizmette hiçbir kusurum olmadı. Sıra hesap ödemeye gelince, “Hapishaneden yeni çıktım param yok, borcum olsun, sen bir iyilik daha yap, beni memleketime gönder” dedi. Yiyip içen hesap ödemeyen müşteriyi Çanakkale Biga’ya kalkan otobüsün şoförüne emanet ettim.
***
Değerli okuyucular, bugün sizlere Basmane Altınpark’ta 54 yıldır faaliyetini sürdüren Hayyam Meyhanesi’nin ‘kıvırcık’ lakaplı kurucusu Ekrem Toprak’ın anılarını özetledim. Meyhaneci Kıvırcık Ekrem’e, “Biga’ya gönderdiğin param yok diyen müşterinden bir daha ses çıkmadı mı?” diye sorunca güldü;
“Aradan 4-5 yıl geçti, fuar zamanı meyhaneye çoluk çocuk bir aile geldi. Yiyip içip keyifli saatler yaşadılar. Hesabı öderken ‘Beni tanıdın mı?’ dedi. Tanıyamadığımı söyledim. Yaşanan olayı anlatınca, hemen hatırladım. ‘Bana yaptığın iyiliği, eşime ve çocuklarıma anlattım, şimdi sana borcumu ödemeye geldim. Hakkını helal et’ deyip masaya çok ciddi bir bahşiş bıraktı.”
Hayyam Meyhanesi, günümüzde aşçısı, garsonu, patronu Nihat Sezgin’le Basmane’de aynı adreste faaliyetine özenle devam ediyor. İlk fırsatta size çobanla profesörün ayakta yan yana birbirlerinden habersiz demlendiği tektekçi Doğan’nın koltuk meyhanesini anlatacağım. İyi pazarlar...