842 Sokak’ın eski adı, Mekke Yokuşu’dur. Kemeraltı Çarşısı’na tepeden bakan yokuşa tırmanmak için, 17. yüzyıla tarihlenen Esnaf Şeyh Camisi’nin güney tarafına 442 sokağa gelmeniz yeterli. Mekke yokuşuna komşuluk eden ikinci cami, zirvesindeki Hacı Mehmet Camisi’dir. 19. yüzyıl yapısı Hacı Mehmet Camisi’nin avlusundan İzmir’i seyretmek doyumsuzdur. Yokuşun girişindeki harap binalar moralinizi bozmasın ilerledikçe zamana direnen bakımlı evlerin olduğunu görürsünüz. Yokuşta iki katlı cumbalı, avlulu konut mimarisinin zengin örneklerine bakıp evlerin varsıl ailelere ait olduğunu söyleyebiliriz.
Bu evlerde daha çok Kemeraltı Çarşısı’yla ilişkisi olan esnaf, tüccar, zanaatkâr ve diğer meslek erbabı aileler yaşadı.
Merkeze yakın olması ulaşım kolaylığı ve diğer avantajları nedeniyle bu konutlarda yaşamak tercih nedeniydi. Evlerden bir kaçına girdiğim için iç mimarisinin zenginliğini, rahatlığını bilirim.
***
Mimari zenginliği dışında, tarihi yokuş kurtuluş ve Cumhuriyet tarihimize önemli hizmetler vermiş bir devlet adamının doğum una ev sahipliği yaptı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı 2. Cumhur Başkanımız İsmet İnönü bu yokuşta iki katlı kagir, panjurlu deniz manzaralı evde 1884
Yıllar önce üzerinde yapılar bulunan antik Roma Tiyatrosuna ait kalıntıları sokak aralarında,evlerin bahçelerinde görür,tarihsever dostlarımla birlikte tiyatro kazılarının bir an önce başlamasını hayal ederdik.
Bizleri en fazla üzen bir konuda bu bölgede yapılan kaçak define kazılarıydı.
Gazeteci arkadaşlarımla birlikte tiyatronun bulunduğu alanın daha fazla zarar görmemesi için ilgili kurumların dikkatini çekmeye çalışırdık.
Sonunda hayal gerçek oldu, İzmir Büyükşehir Belediyesi ,gecekondular arasına sıkışıp kalan 16 bin kişilik, kimi araştırmacılara göre 20 bin kişilik Antik Roma Tiyatrosunu gün yüzüne çıkarabilmek için yüzlerce binanın bulunduğu alanı kamulaştırıp yıkımını tamamladı.
Günümüzde devam eden kazılarla Kadifekale eteklerinde bulunan Antik Roma Tiyatrosu ortaya çıkarılıyor. Yüzey kazılarında orkestra ve sahne kısmının duvarları gün yüzüne çıktı, kazı bitiminde tiyatronun tarihçesi ve diğer bilinmeyenleri de aydınlığa kavuşmuş olacak.
İlhan Pınar “Antik İzmir’in Sanat Mabedi İzmir’deki Roma Tiyatrosu” kitabında Batı Avrupalı seyyahların 17. yüzyıl başlarından itibaren tiyatro hakkında verdikleri bilgileri şöyle aktarır:
Diplomat Balthasar de Moncorny (1648):
2005 yılında düzenlediğimiz bir tanıtım gezisinde Konak eski Belediye Başkanı Muzaffer Tunçağ’a Altınordu Spor Kulübü’nün Osmanzade yokuşunda bulunan harabe olmuş binasını göstermiş, Kent Gözlemcileri olarak kendisinden tarihi kulüp binasını onarmasına istemiştik.
Geziye katılanlar arasında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, Konak Kaymakamı Ali Muhsin Nakiboğlu da vardı. Başkan Muzaffer Tunçağ, sözünde durdu ve kötü durumda olan tarihi binayı ve antrenman sahasını onarıp kente yeniden kazandırdı.
Bugün sayfama Altınordu Spor Kulübü’nde yıllarca top koşturmuş, “Katip” lakaplı futbolcu Memduh Gezer’i konuk ediyorum.
Memduh Gezer, yıllar önce İzmir spor tarihine ışık tutacak fotoğraf ve belgelerini dosya içerisinde incelemem için bana getirmişti. Daha sonra bütün bu belgeleri birlikte Ahmet Piriştina Kent Arşivi Müzesi’nde kayıt altına aldırdık. Döneminin ünlü futbolcusu Memduh Gezer’in el yazısıyla kaleme aldığı anıları da bu dosyanın içerisindeydi.
“Futbola küçük yaşlarda Altınpark’ta başladım. O zamanlar kırmızı lacivert formaya aşıktım. Pazar günü Altınordu’nun maçı olduğu zaman sahaya gider, meşhur, baba dediğimiz Sait Altınordu ve Vahap Özaltay’ın oyunlarına hayran
İzmir sinagoglarını ziyaret eden tarih severler, aynı avluya bakan Sinyora Giveret, Hevra, Algaze sinagoglarının gizlediği; dışarıdan bakıldığı zaman görünmeyen Forasteros Sinagogu’nun farkına varamıyorlar. Dünyada ikinci örneği olmayan, aynı avluya bakan dört ayrı sinagog ilgi bekliyor. Gözlerden ırak olduğu için hakkında yazılıp çizilmeyen Forasteros Sinagogu üzerine bildiklerimizi yazalım.
Forastero, İspanyolca yabancı demektir. Yerli Yahudilerin gittiği sinagoglar dışında, dışarıdan gelenler için yapılmış sinagog diyebiliriz. İzmir’e dışarıdan gelen Yahudilerin ibadet etmesi için düşünülmüş bu sinagog için, değerli büyüğüm Eczacı Selim Amado kendi ailesinden örnek vererek anlatmıştı.
Amado ailesi Fransa’da Bayonne kasabasından 17. yüzyılda İzmir’e gelip Pınarbaşı’na yerleşmiş, aralarından Rav David Amado gibi Yeşiva’nın (din okulu) başkanı olmuş ünlü isimler var. Dedesi ve babası gençliklerinde Forasteros Sinagogu’na gelip dua ederlermiş. Pınarbaşı’ndan İzmir’e yerleştikleri zaman seçtikleri veya kabul edildikleri sinagog Forasteros Sinagogu olmuş.
Demek ki o yıllarda Pınarbaşı gibi yakın yerlerden İzmir’e gelen Yahudiler yabancı statüsüne tabi tutulup ibadetlerini Forasteros
Mahalleye Oteller Sokağı Anafartalar Caddesi girişinden, eski adı “Dibek” olan 1296 Sokaktan adım atalım. İş Bankası’nın bulunduğu yerde Müveddet Salonu vardı, sonra bu salon Müveddet Kahvehanesi oldu. Daha öncesi Müslüman mezarlığıydı, onun da öncesi Helenistik döneme kadar gider.
Sokağın sağında Mustafa Kemal’in eşi Latife Hanım’ın dünyaya geldiği konak, uzun yıllar oteldi. Şimdi kapalı ve onurım bekliyor. Yazılarımı okuyanlar, İş Bankası’nın köşesinde elinde bavulu olan bir yolcu heykeli hayalimi bilir. Mahalle, dört camiye ev sahipliği yapar. Aslında iki cami, iki mescit demek daha doğru. Kabasoğan Mescidi’nin adını birileri Hurşidiye Camisi yapmış. Kapısındaki tabelaya Hurşidiye yazılınca, eski ismi unutulmuş. İzmir Vakıflar Bölge Müdürlüğü, uyarımı dikkate aldı ve eski adını tekrar bina girişine astı. Evliyazade Camii de aslında bir mescit... Hatuniye ( Kuşlu) Fettah camilerinin yanında aynı adla inşa edilen medreseler günümüze gelemedi.
Bölgedeki zengin Hazire ve mezarlıklardan fazla bir şey kalmasa da, Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde adı geçen Fettah Camisi avlusundaki Fettah Dede, tekke girişinde Mısri Şeyh Bedreddin ve kardeşinin mezarları koruma altında.
***
Oteller
Türkler ve Yahudiler İzmir’de birbirine yakın olan mahallelerde yaşadılar. Yahudi aileler cumartesi günü (Şabat) evlerinde ateşi Türk çocuklarına yaktırırlardı.
Ateş yakmak için Yahudi evlerine giren çocuklara duyulan güven kadar çocuklar da bu evleri kendi evleri gibi kabul ederlerdi.
Yaşanılan komşuluklar,yaktıkları ateş karşılığında alınan bahşişler dönemi yaşayan insanlar tarafından halen anlatılır.
“Basmane” kitabımda yazmıştım “Yağmurlu bir günde Nesim’lerin evine gitmiştim, gösterişi olmayan küçük bir evdi. Avluya bakan pencerenin önünde üzerinde örtüsü olan kaba bir masa, hazeranı yırtık tonet sandalye, rengi kaçmış yayları fırlamış kapitone koltuk, duvarda katlanan ahşap askılık, yerde aşınmış halı, sedir, raflarda bakır tabak, tencere, bardaklar vardı.
Odadaki bütün eşyalar sanki başka yerlerden getirilmiş gibiydi. Nesim’in annesinin ikram ettiği kurabiyelerin lezzetini unutamam.”
“Kemeraltı’ nda saat tamirciliği yapan arkadaşım Moiz’in yaşadığı Yahudihane’ye defalarca girip çıktığımı anımsıyorum, oranın farklı bir mekân olduğunu kapısından girer girmez anlardım, bana kokusu bile değişik gelirdi. Bizim oturduğumuz mahalle, Moiz’lerin oturduğu mahalleye çok yakındı. Moiz;
İzmir’in ticari yaşamına canlılık katan Kemeraltı Çarşısı 16. yüzyıl’dan itibaren Doğu’dan ve Batı’dan gelen ürünlerin taşınmasında merkez oldu. Dünyanın üstü açık sayılı çarşılarından biri olan Kemeraltı Çarşısı’nda, han, hamam, hazire, konak, cami, mescit, sinagog, sebil, şadırvan, çeşme, bedesten gibi tarihsel zenginliği, sayıları azalsa da zanaat kültürü örneklerini görmek halen mümkün.
“Kemeraltı Çarşısı’nın adı nereden geliyor? Çarşının kemeri mi vardı, varsa nerede?” diye sorular soruluyor. İzmir gibi tarihsel geçmişi olan bir kentte tekniği binlerce yıldır bilinen ve uygulanan kemerli yapılar örnek gösterilerek çarşıya adını veren kemer veya kemerler üzerine farklı yorumlar yapıldı.
Hatırlarsanız, Mezarlıkbaşı’nda Saray Sineması yıkılınca ortaya büyük bir kemer çıkmıştı.
Batıya bakan yüzüne duvar örüldüğü için kemerin sadece izini görebildik. Doğu yönünde belirgin olan kemer çarpık yapılaşma nedeniyle sonradan yapılan binaların altında veya arkasında kaldı.
***
Agora Kazısı Başkanı Arkeolog Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy ve ekibinin yıkılan binaların altından ortaya çıkardığı A-B kemerlerinin çarşıya adını veren kemer olduğunu açıklaması, kent kültürü açısından önemli bir saptamadır.
Eski İzmir sinemalarının çok azı günümüze gelebildi, kapalı ve açık sinemaların yerinde halı saha, bilardo salonu, kahvehane, otopark ve hurda deposu gibi işletmeler var. Saray ve Asil (İnci) sinemaları, Eşrefpaşa Caddesi (İkiçeşmelik) başlangıcında, sol tarafta yer alan kışlık sinemalardı. Mezarlıkbaşı-Çankaya kavşağı arasında yer alan koltukları oldukça rahat olan Yeni Sinema’da daha çok yabancı filmler gösterilirdi. Film arasında salonun yan ve dış kapıları açılır, sokaktan geçenlerle yüz yüze gelinirdi. Lale Sineması, Anafartalar Caddesi üzerinde kışlık, Gönül Sineması, Agora’da orta büyüklükte açık hava sinemasıydı, uzun yıllar inşaat deposu olarak kullanıldı. Atlas Sineması, Osmanzade Yokuşu’nda 945 Sokak’ta daha çok Hint filmlerinin gösterildiği açık hava sinemasıydı. Altınordu Açık Hava Sineması Altınordu Spor Kulübü’nün bahçesinde, Cem Açık Hava Sineması Emir Sultan Haziresi bitişiğinde, Efe Açık Hava Sineması Taslı Çeşme Sokağı’ndaydı. İkbal Sineması, Fevzipaşa Bulvarı üzerinde oldukça yüksek bir binanın tamamını kaplıyordu, İzmir’de balkonu en dik localı sinemaydı.
Yıldız Sineması’nı daha önce bu satırlarda yazmıştım. Avare filmi, ilk kez bu sinemada beğeni kazandıktan