1970’li yıllarda Taksim’de AKM binası, Aksaray yeraltı çarşısı, Mahmutpaşa’da Kürkçü Han yangınları, gördüğüm büyük yangınlar olarak hafızamda yer etti .
AKM’de IV. Murat Piyesi oynanırken Topkapı Sarayı’ndan getirilip burada sergilenen IV. Murat’a ait eşyalar yanıp kül oldu. Bu eşyalar içerisinde, paha biçilemez eserler de vardı.
İhmal ve dikkatsizlik sonucu onlarca eski İzmir evlerinin yanışına üzülerek tanık oldum.
Yangın geçiren evlerin korku ve telaş içerisinde boşaltması, insanların kıymetli eşyalarını aile yadigarlarını alamadan sokağa fırlaması, itfaiyecilerin olağanüstü gayretleriyle yangına müdahale edip alevleri söndürmeye çalışmaları hüzün vericidir.
***
Yaklaşık 25 yıl önce Çankaya’da faal olan itfaiye binasında eşimle birlikte müdür odasının girişinde, Galata Köprüsü’nde koşan tulumbacılar tablosunu görmüştük. Tabloda önceki yıllardan kalma boya lekeleri vardı.
Eşim, tablonun alt köşesinde Fausto Zonaro imzasını görünce İtfaiye Müdürüne tabloya sahip çıkmalarını, kıymetli olduğunu hatırlattı.
Bayram yazıları yazacak yaştayım, yaşadığım ve büyüklerimden duyduğum bayramlarda dönemine özgü kültürel zenginlikler yaşanırdı. Bayram öncesi tatlı bir telaş içinde evlerde boya badana yapılır, pencere camları silinir, antre mermerleri, döşemeler ovularak ağartılır, mobilyalar cilalanır, eskimiş koltukların yüzü değiştirilirdi. Görünür yerde kahve tepsisi, fincanlar, kolonya şişesi, lokumlar ikrama hazır vaziyette bulundurulur, hazırlanan tatlı ve börekler pişirilmek üzere mahalle fırınlarına götürülürdü. Uzaklarda bulunan dost ve akrabalara tebrik kartları yazılır, mezarlıklar ziyaret edilir, yabani otlar ayıklanır çiçekler dikilir, kaybedilen aile bireyleri için dua edilirdi. Mahalle berberlerinde tıraş olmak isteyenlerin yoğunluğu nedeniyle berberler geç saatlere kadar çalışır, arkasından aynı yoğunluk hamamlarda görülürdü. Ayakkabıcıların karton üzerine aldığı. ayak kalıplarıyla imal ettikleri ayakkabılar, terzilerin birkaç prova sonrası diktiği elbiseler. bayram sabahı giyilmeyi beklerdi.
Sandal sefası
Çocukları hatta yetişkinleri mutlu eden, bayram yeri olarak belirlenen küçük meydanlarda mendil içinde verilen bayram harçlıklarıyla ahşap dönme dolaplarda dönülür,
Kent içerisinde bulunan eski İzmir mezarlıklarının kaldırılması Vali Rahmi Bey dönemine rastlar. Mezarlık ve hazirelerin büyük bir bölümü, yol, bulvar, park ve cadde açılması sırasında kaldırıldı, Çorakkapı, Faik Paşa, Sulu, Bahribaba, Kemer mezarlıklarından bir iz dahi kalmadı.
Agora ören yeri de kazılmadan önce mezarlık alanıydı kazılar başlayınca burada bulunan mezarlar başka yere nakledildi. İçerisinde türbe, hazire, tevhidhane, misafirhane, aşhane, hamam yapılarının bulunduğu Emir Sultan, diğer bilinen adıyla Seyd-i Mükerremüddin türbesi Kadifekale eteklerinde Pazaryeri Mahallesi’nde yer alıyor.
Haziresinde Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün eşi Latife Hanımın aile büyükleri, Uşakizade Hacı Ali Efendi, oğlu Sadık Bey ve eşi, İzmir Valisi Ahmet Esat Paşa, Nif Kadısı Abdullah Bin İmad, Defterdar Mehmet Fevzi Bey, Dergah şeyhleri ve diğer İzmirli ailelerin mezarları bulunmaktadır.
İzmir’in düşman işgaline uğradığı 15 Mayıs 1919 yılında ‘Yaşasın Venizelos’ diye bağırmadığı için süngü darbeleriyle şehit edilen Albay Süleyman Fethi Bey’in mezarı Emir Sultan Haziresi’ndeydi daha sonra mezarı buradan alınıp Narlıdere askeri şehitliğine nakledildi.
Bazı kaynaklar Gazi Umur
Bergama, medeniyetlerin bıraktığı izlerle şekillenmiş tarihin cömert davrandığı ilçemiz. Tümülüs, Asklepeion, Akropol, Cami, Mescit, Sinagog, han, hamam, köprü, gözünün görebildiği her yer tarih.
Profesyonel turist rehberi Bergama uzmanı Mehmet Gülümser rehberliğinde UNESCO dünya mirası listesine girmeyi başarmış parşömenin başkenti Bergama sokaklarını dolaşıyoruz. Kırk yıl önce genç bir öğretmen olarak tayin edildiği Bergama’ya sevdalanan Mehmet Gülümser’le Bergama’yı gezmek bir ayrıcalık.
Bergama’nın huzur veren sokaklarında Bizans, Beylik, Osmanlı, Cumhuriyet dönemi eserleriyle karşılaşıyoruz, eski Bergama evlerine merhaba deyip suyu akan sokak çeşmelerinde serinliyoruz.
Hacı Hakim Hamamı, Karaosmanoğlu Sebili, Parmaklı Mescidi, Ulu ve Şadırvan camileri, Güdük Minare ve diğerleri tarih yolculuğunun unutulmaz anısı olarak kazılıyor hafızamıza. Küplü Hamam’da Hellenistik küpün Bergama’dan ayrılış öyküsüne üzülüyoruz. Bergama küpünü geri istese nafile, küp Louvre Müzesi’nde sergileniyor.
Dünyanın en dik antik tiyatrosunu, yerinden sökülmüş başka bir müzede teşhir edilen Zeus Sunağı’ndan ve dünyaca ünlü Bergama kütüphanesinden kalanları, Kızıl Avlu ve hekimlerin piri olan
"İngiliz botanikçi ve arkeolojiye büyük tutkusu olan William Sherard, 27 Şubat 1659 tarihinde Bushby/Leicestershire’da doğdu. Aslında döneminin en büyük botanikçilerinden biri olarak tanınır. 1677 ile 1683 tarihleri arasında Oxford’da, St. John’s College’de öğrenim gördü. 1686’dan 1688 yılına dek Paris’te ünlü gezgin Joseph Pitton de Tournefort’un yanında botanik dalında öğrenimini tamamladı. Öte yandan, 1688 ile 1689 yıllarında Leyden’de başka bir botanikçi olan Paul Herman’ın yanında hem öğrenci hem de arkadaşı olarak bulundu. 1703 tarihinde İzmir’e elçi olarak geldi ve 1716 yılına dek kentte verimli bir yaşantı sürdürdü. Kardeşi James Sherard ise İngiltere’de yetiştirdiği, daha doğrusu koruduğu bitkilerle ünlü bir bahçeye sahipti. William Sherard’ın, İzmir dönüşünde İngiltere’nin belli başlı botanikçisi olarak Oxford Üniversitesi’nde sürekli koltuğu oldu...
Sherarad, İzmir’i ziyaretinde çok beğendiği Seydiköy’e (Gaziemir) yerleşip, 40 dönüm yer satın alıp botanik bahçesi kurar. Seydiköy’e yerleşmesinden sonra da İzmir’de İngiliz Konsolosluğu görevine getirilir. Seydiköy’deki Sherard bahçesinin en eski görgü tanığı olan İsveçli doğa bilimcisi Frederik Hasselquist, 1749’daki
15 Mayıs 1919... İzmir’in işgali üzerinden 99 yıl geçti. Emperyalist güçler savaştan yeni çıkmış ülkemizi ve İzmir’i savunmasız bir anında işgal ettiler.
İşgal’in ilk günlerinde karşı koyanlar, direnenler püskürtüldü, ölümler oldu. Sokaklarda yabancı askerlerin dolaşması İzmirlileri tedirgin etti, silah ve top seslerinin ardından dükkânlar yağmalandı, okullar ateşe verildi, ay yıldızlı bayrakların asıldığı iş yerleri ve evlerin üzerine karanlıklar çöktü.
1888 yılında Selanik’te doğan asıl adı Osman Nevres olan Gazeteci Hasan Tahsin, 15 Mayıs 1919 tarihinde karaya çıkan işgal askerlerine ilk kurşunu atarak, milli direnişin sembolü olmakla kalmadı, kutsal isyanı başlatan yurtsever olarak tarihe geçti.
İttihat ve Terakki ve Teşkilat-ı Mahsusa’da görev almış Gazeteci Hasan Tahsin’in şehit edilmesinin hemen arkasından Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıkarak başlattıkları destansı mücadeleyle bağımsızlığımıza kavuştuk.
Yaşamlarını ülkelerinin bağımsızlığı için feda eden Gazeteci Hasan Tahsin , Albay Süleyman Fethi Bey gibi daha nice kahramanlar bizler için birer efsane oldular, adları okullara kentin en işlek cadde ve sokaklarına
Pazaryeri, Kubilay, Kadifekale, Süvari, Yeni ,Altay mahalleleriyle komşuluk yapan, eski İzmir evlerinin yoğun olduğu,sokaklarında binek taşları gördüğüm Ali Reis Mahallesi’ni sokak sokak dolaşmaktan geçmişten izler aramaktan heyecan duyarım. Ali Reis Mahallesi’ne daha önce, Prof.Dr. Münir Aktepe’nin “İzmir Yazıları Camiler, Hanlar, Medreseler, Sebiller” kitabında bahsettiği “Kızlar Mektebi“ duvarında olduğu söylenen çeşmeyi aramak için gitmiştim, aslında aradığım kızlar mektebiydi. Mahallede tanıdık bir ailenin evinde 19.yy sonlarında atlas üzerine maharetli İzmir kadınlarının duvar levhasına işledikleri yazıları görünce kızlar mektebine yakın olduğumu hissettim. Duvar levhasını işleyen hanımefendi mahallesinde bulunan kızlar mektebinde okumuş olabilir miydi?
Dik yokuşları olan özellikle eski İzmir çeşmeleri ve sarnıçlarının bulunduğu mahalleye adını veren Ali Reis, İtfaiye kaynaklarında tulumbacı olarak gösteriliyor. İzmir’de modern itfaiye teşkilatı kurulana kadar yangın söndürme işini tulumbacıların üstlendiği biliniyor. Yükseklerden veya kulelerden gözlemlenen yangın yerine tulumbacıların zaman kaybetmeden aşağıdaki mahallelere koşarak ulaşması, tulumba sandıklarını dolduracak
İzmir’in sosyal yaşamına renk katmış siyah tenli yurttaşlarımız Dana Bayramlarını Temaşalık’ta, şimdiki Kubilay Mahallesi ve civarında kutlarlardı. Afro-Türk olarak isimlendirilen, 19. yüzyıldan itibaren Kenya, Somali, Sudan, Nijerya, Etopya ve diğer ülkelerden getirilen, başta tarım olmak üzere çeşitli işlerde çalıştırılan Afro-Türkler, özgürlüklerine kavuştuktan sonra Kadifekale eteklerinde Antik Tiyatro civarında yaşadılar.
***
Her yıl bu bölgede bayram hazırlığı yapılır, ülkelerinden uzakta ata gelenekleri bolluk ve bereketin simgesi olan Dana Bayramı, diğer adıyla Arap Bayramlarını coşkuyla kutlarlardı. Godya; siyahların sorunlarını çözen, inanılan, danışılan, saygı duyulan lider kişidir. Ritüeller kadın Godyalar dışında sayıları az da olsa erkek Godyalar tarafından yönetilirdi.
Dana Bayramı öncesi Godya mezarları ziyaret edilir, arkasından bayram şenliklerine başlanırdı. İzmirlilerin “Gudye” dediği Arap Dede, Hayıt Dede Afro-Türkler kadar İzmirlilerin değer verip ziyaret ettiği yatırlardı.
Nisan ayının ilk haftalarında bayram yerinde seyyar kahvehaneler kurulur, gevrekçi, şerbetçi, macuncu, pamuk helvacılar, cambazlar meydanda yerlerini alırlardı. Renkli kurdelelerle süslenmiş