Türkiye’de ilk demiryolu 19. yüzyılın ortalarında İzmir-Aydın arasında hizmete girdi. İnsan ve yük taşımacılığında kullanılan buharlı lokomotifler modern lokomotiflerin devreye girmesiyle emekliye ayrılıp müzelerde yerlerini aldı. Türkiye’de halen işler halde olan 56548 seri numaralı buharlı lokomotif günümüzde nostaljik gezilerde, reklam, film ve klip çalışmalarında kullanılıyor. Doktor vagonu belgeseliyle 2018 yılı “Tarihe saygı yerel koruma ödülünü” kazanan fotoğrafçı dostlarım Zafer Gazi Tunalı ve Atilla Özdemir’le birlikte lokomotifin emektar makinistleriyle söyleşi yapmak için Alsancak Garı’na gittim. Tarihi peronda lokomotifin arkasına bağlı yolcu vagonlarının pencerelerinden el sallayanları, eski yılların kıyafetleri içerisinde rolünü oynamak için sırasını bekleyen tanıdık oyuncuları görünce bir film seti içerisinde olduğumu anladım. Set amirine neden burada bulunduğumu anlatmaya çalışırken, makinist yardımcısı Veysel Altun beni Türkiye’de buharlı lokomotif kullanabilen kırk yıllık makinist Naci Akdağ ve Hasan Hüseyin Koca ile buluşturdu.
Naci Akdağ’ın “Ceylanım” adını verdiği lokomotif 2. Dünya Savaşı yıllarında (1942) Almanya’da Henschel fabrikasında soğuk iklim şartlarına göre imal edilmiş. Lokomotifin markizleri yani makinist ve ateşçinin bulunduğu yer kapalı olarak tasarlanmış. Su ve kömür ikmali yapıldıktan sonra ağırlığı yaklaşık 150 ton olan lokomotif aynı hızla ileri geri manevra yapabilecek özellikte. Buharının bir kısmını tekrar suya dönüştüren sisteme sahip lokomotiften Türkiye’ye o yıllarda 53 adet gelmiş. Üzerindeki tabelada yazılı olan 56548 sayısının açılımına gelince, 5 çeker teker sayısını, 6 toplam teker sayısını, 5 makinenin tipini 48 makinenin sıra numarasını gösteriyor.
Usta makinistlere, günümüzde kullanılmayan TCDD müzelerinde sergilenen ve olası kazaları önlemek için hatçıların hat boyunca tespit ettikleri arızayı arkadan gelen trene bildirmek için kullandığı kestane fişeklerini sordum. Evet o döneme yetiştik, hatçılar kestane fişeklerini arızalı rayın elli metre uzağına iki sağına bir de soluna takar, üzerinden geçip fişekler patlayınca anında fren yapıp treni durdururduk karşılığını verdiler. Buharlı lokomotifin harekete hazır hale getirilmesi için yaklaşık 6 saate ihtiyaç olduğunu öğreniyorum, yazın bu süre biraz daha düşebiliyormuş.
Kışın soğuk, yazın sıcak ortamda yaşanan zorluklar, su ve kömür ikmalleri, yağ, pas içerisinde geçen çalışma koşulları onların buharlıya olan sevgilerini yitirmemiş.
Uzun süren yolculuklarda buhar dağıtım mekanizmasının olduğu yerde güveç yapmayı, buharda balık pişirip, matarada çay demledikleri günleri özlemle yad ediyorlar. Buharlı lokomotifin öyküsü bu kadar kısa değil, Naci Usta’nın anlattığı fıkra ile yazıyı noktalayayım.
Makinistin biri hamama gitmiş, tellak sırtını keselerken “Sen makinist misin?” diye sormuş.
“Evet makinistim ama 20 yıl önce emekli oldum” demiş. Makinistlerimizin yorgun ceylanı, 76 yıllık 56548 numaralı buharlı lokomotif Alsancak Gar’da sizleri bekliyor. Zamanınız varsa demiryolu müzesini de gezmenizi özellikle kestane fişeklerini görmenizi öneririm.