Geçen hafta tüm dünya ABD ve müttefiklerinin Suriye’ye yaptığı hava harekâtını konuştu. Harekâtın ölçeği, Esad’ın geleceğine etkisi, Rusya’nın tepkisi en fazla merak edilen konulardı. Sonuçta bazı binalar yıkılırken, Esad yerinde kalmaya devam ediyor. Harekât sonrasında taraflar propaganda savaşını farklı cephelerde, farklı araçlarla genişleterek yürütüyorlar. En ilgi çekici olan ise Rusya hedef olmasın diye gösterilen ihtimamın sonuçları ve Rusya’nın “yumuşak” tepkisi.
Kimyasal silah kullanımı iddiasıyla başlayan diplomatik tartışmaların ve askeri harekâtın gölgesinde kalan bir diğer gelişme de ayak sesleri duyulan İran-İsrail savaşının tek yanlı hamleleriydi. Oysa bu sorun en az Suriye iç savaşı kadar karmaşık ve önemli. Her ne kadar İran-İsrail ilişkisi “zehirli gaz” tartışmalarının gölgesinde kalsa da dikkat çeken husus, İran hedeflerinin müttefiklerin hava harekâtından birkaç gün önce ve hemen sonrasında havadan vurulmasıdır. İlkinde failin İsrail olduğu açık iken, Halep’in güneyinde gerçekleşen ikinci saldırıda failin kimliği şimdilik “meçhul” kalmış görünüyor.
İsrail bu hamlelerle başkalarının ne yaptığına kulak asmadan sadece “kendi işine odaklandığını” gösteriyor. İkinci
Bugünlerde yine ilginç gelişmelere tanıklık ediyoruz. ABD Başkanı Trump, bir yandan donanmasını harekete geçirirken, bir yandan da “pervasız ve alaycı” bir üslupla Putin’e mesaj vermeye devam ediyor. “Hazırlan Rusya, çünkü füzeler gelecek; iyi, yeni ve ‘akıllı’ olacak! Kendi insanlarını gazla öldüren ve bundan zevk alan bir hayvanla ortaklık kurmamalısın!” diyebiliyor. Öte yandan, İngiliz ve Fransız siyasi liderler de Trump’a desteklerini açıkladılar ve askeri güç kullanmaktan çekinmeyeceklerini ilan ettiler.
Putin ve ekibi ise Trump’ın tersine bir tutum takındı. Davranış ve açıklamaları Batı dünyasında “kamuoyunun önemini” bildiklerini gösteriyor. Bu “stratejik cephe’de” tutunmak için gayet “sakin ve sağduyulu” açıklamaları sürdürüyor. Kampın diğer üyesi İran ise, her koşulda Suriye ve Hizbullah’ın yanın da yer alacağını ilan etti.
Günlük tartışmalara bakarsak, siyasi, diplomatik, askeri, psikolojik ve yakında tanıklık edeceğimiz ekonomik hareketlenmeler doğrudan Suriye ile ilgili görünüyor. Oysa bunlar sadece buz dağının görünen kısmı.
Buz dağının görünmeyen kısmında sorunlar daha derin ve işler daha karışık. Batı ile Rusya’nın, yine Batı ile İran’ın çıkar çatışmalarını, ABD
Esad rejiminin Guta’da muhaliflere karşı kimyasal silah kullandığı haberlerinin ardından uluslararası tepkiler yükseldi. Bu ilk iddia değil. Daha önce de benzer haberler yayımlandı, iddialar ileri sürüldü.
İşin kötü tarafı, sivil ölümler, eğer kimyasal silahlardan kaynaklanmıyorsa, pek gündem oluşturmuyor. Öyle ki ölümlerin nedeni, kendisinden daha fazla önemseniyor.
Tepkilerdeki son artışlar da sanıldığı gibi vicdanların yaralanmasından kaynaklanmıyor. “Kimyasal silahların” kolay taşınması, kitlesel ölümlere neden olması ve Batı’yı hedef alabilme ihtimalinin bulunmasından kaynaklanıyor.
Fransa, bir sonuç çıkmayacağı daha baştan belli olmasına rağmen, kayda geçmesi için olsa gerek konuyu BM Güvenlik Konseyi’ne taşıdı. ABD ile ortak planlar üzerinde çalıştıkları söyleniyor. ABD Başkanı Trump ise Esad için “hayvan” ifadesini kullanırken, ağır bedeller ödeyeceğini açıkladı.
ABD’nin tepki olarak Esad’a ait hedefleri füzelerle vurması beklenirken, birden İsrail’in harekete geçtiğini gördük. İsrail kargaşadan istifadeyle gözüne kestirdiği, tehdit olarak gördüğü Suriye askeri hedeflerini vurdu. Saldırıda İran ve Hizbullah’ın kayıplarından da söz ediliyor. Geleneksel tavrını takınan İsrail
Rusya Devlet Başkanı Putin ile İran Devlet Başkanı Ruhani’nin Türkiye ziyaretleri bitti. Ziyaret, her iki ülkeyle ilgili derin tartışmaların sürdüğü bir döneme denk geldi. Rusya-Batı geriliminin gündemini eski bir Rus casusunun zehirlenmesi, ardından da diplomatların karşılıklı sınır dışı edilmeleri oluşturuyor. Elbette bunu sadece buz dağının görünen kısmı olduğunu biliyoruz. Asıl sorun, Rusya’nın küresel sisteme itirazlarından kaynaklanıyor. İran ise hali hazırda ABD’nin, Suudilerin ve İsrail’in hedefinde.
Zirvenin ağırlıklı gündemini nükleer santral inşası kadar Suriye sorunu da oluşturdu. Aynı günlerde ABD Başkanı Trump Suriye’den çekilmek istediğini ifade ederken, kısa sürede kendi generallerinden itirazlar yükseldi. Son haberlere göre, ABD’nin Suriye macerası hemen bitecek gibi görünmese de düşünülenden daha kısa sürebilir.
ABD’nin tutumu her ne olursa olsun, Suriye’de askeri ve siyasi tablo bir yandan sadeleşirken, bir yandan da çözümü zor ve ötelenemez hale geliyor. Söz konusu gidişat sadece ABD’yi zorlamakla kalmıyor, Türkiye, İran, Rusya iş birliğini de zorlaştırıyor.
Suriye’de aktif rol üstlenen ülkelerin niyetlerini bir yana bırakarak konuya daha yakından bakınca, şu
Bu günlerde Türkiye uzman- lığından geçinenlerin ciddi itibar kaybına uğradıkları görünüyor. Gerek istihbarat örgütlerinin Türkiye analistleri, gerek medya da yazıp çizen serbest “Türkiye uzmanları” Afrin konusunda ters köşe oldular. Ağırlıklı nedeninin ön yargılar ve tartışmasız doğru kabul edilen “efsaneler” olduğunu söyleyebiliriz.
Analistlerin ilk kabulüne göre, TSK’nın personel, moral ve teknik kapasitesi yerlerde sürünüyordu. Yakın zamanda bu fikri destekleyecek bir dizi olumsuz gelişme yaşanmıştı. Nitekim insan sermayesi kaybı Ergenekon davalarıyla başlamış, 15 Temmuz FETÖ kalkışmasıyla zirve yapmıştı. Binlerce subay, astsubay TSK’dan çıktı/çıkarıldı ve ordunun geleneksel emir komuta sistemi büyük bir sarsıntı geçirdi. Bu veriler esas alınarak yapılan analizlerde, ordunun moral ve motivasyonunun kaybolduğu, Afrin gibi asimetrik bir sorunla baş etmesinin zor olacağı “fikri” yaygındı. Sonuçta da TSK Afrin’de bocalayacak ve iş kontrolden çıkacaktı.
İkinci varsayım, TSK’nın silah ve mühimmat yokluğundan muzdarip olduğu yönündeki analizlerdi. TSK, ciddi lojistik ve ikmal sorunu yaşıyordu. Bu nedenle uzun süreli bir harekâtı götüremezdi ve kısa sürede pes edecekti. Oysa Türkiye,
Başbakan Binali Yıldırım, ABD Başkanı Trump’ın Suriye’den çekileceklerini belirtmesi ve Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un YPG’ye destek açıklamaları konusunda “Vardiya değişimi yapıyorlar; kış vardiyasından yaz vardiyasına geçiş” dedi.
Başbakan Binali Yıldırım, Bosna Hersek ziyaretinin ardından Ankara’ya dönüş yolunda, beraberindeki gazetecilerin sorularını yanıtladı. Yıldırım, sorularımıza şu yanıtları verdi:
- VARDİYA DEĞİŞİMİ YAPIYORLAR: (Trump’ın Suriye’den çekileceğiz ve Macron’un YPG’ye destek açıklamaları konusunda) Vardiya değişimi yapıyorlar; kış vardiyasından yaz vardiyasına geçiş.
- TRUMP’I TEBRİK EDİYORUZ: (Sürpriz mi oldu?) Trump, Sayın Başkan sürprizi çok sever. Ama arkasından da Dışişleri, “bizim haberimiz yok” diye bir açıklama yaptı. Yani her zaman olduğu gibi orada kafalar karışık. Bizi bağlayan ABD Başkanının söylediğidir, diğerleri teferruata girer. Dolayısıyla Trump’ı bu cesur kararından dolayı Türkiye olarak tebrik ediyoruz. Doğru bir karar vermiştir, çünkü terör örgütleriyle mücadele ciddi bir meseledir, başka terör örgütleriyle bu mücadele sürdürülebilir değildir. Zaten bu geçici bir işbirliğiydi. Açıklamasında da Başkan, DEAŞ’la ilgili mücadele hemen hemen
Dünyada en fazla kullanılan sosyal medya ağı Facebook. Geçen ocak ayında bu sayı iki milyar iki yüz milyon civarındaydı. Böylesine yaygın olması veri bolluğuna işaret ettiği gibi, sistemi kontrol edenler için siyasi, sosyal, ekonomik güç demek. Üstelik sosyal ağları yönetenler, kullanıcıların fikir dünyalarını ve düşüncelerini etkileme, şekillendirme, değiştirme gücüne sahipler. Böyle olunca da sosyal medya dünyasına ne şirketler, ne terör örgütleri ne de devletler ilgisiz kalamazlar.
Araştırma yöntemleri uzmanı, Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Özgür Özdamar Facebook’un elindeki verilerin sosyal bilimciler için heyecan verici bir “maden” olduğuna işaret ediyor. Özellikle bilgisayar yazılımları sayesinde kolaylaşan bilgi “avcılığından” söz ediyor.
Facebook’un kullanıcı bilgilerini “madenleri işlemekte mahir Cambridge Analytica”ya sattığı ortaya çıkınca tartışma başlamış oldu. Verilerin işlenmesiyle üretilen bilgilerin, ticari faaliyetler ötesine geçerek istihbarat dünyasının gizemli “örtülü operasyon” faaliyetlerine esas teşkil etmesi düşündürücüydü.
Facebook, Twitter gibi sosyal medya ağları istihbarat örgütlerine iki alanda stratejik fayda sağlar. İlki, sosyal medya istihbarat
PKK’nın Afrin şehir merkezini boşaltıp gitmesi bazıları için büyük bir sürpriz oldu. Çünkü harekâtın propaganda cephesi PKK’nın şehri sıkı biçimde savunacağını ve TSK’ya büyük kayıplar verdireceğini ileri sürüyordu. Bu gelişme kısa sürede hükümeti sarsacak, hatta “madara” edecekti. Öyle olmadı. PKK bazılarının duygularını, arzularını tatmin edemedi. Tersine, artan maliyeti azaltmak için yarı yolda çark etti. Konuya “kitabına” göre yaklaşmaya mecbur kaldı.
Afrin şehir merkezinin terk edilmesi bazı çevrelerde umutsuzluğu artırdı. Terör örgütünün üst düzey sorumluları “umutsuzluk” havasını dağıtmak için iki hedef gösterdiler. Birincisi, Afrin’den tamamen çekilmediklerini, artık mücadeleyi “gerilla” biçiminde sürdüreceklerini ilan ettiler. Yine oldukça iddialı bir tez ileri sürerek, “Afrin’i terk ettik ama Şemdinli’yi alacağız” dediler. Terör örgütlerinin bu tür açıklama yapmaları, denemeye kakışmaları işin doğasında var. Yine de öğretici olması bakımından çekilme kararını mercek altına almak faydalı olur.
PKK terör örgütünün kararını etkileyen birden fazla neden sayabiliriz. Özellikle askeri ve politik nedenler dikkat çekici. Esasen, PKK gibi sınırlı kaynaklara sahip bir örgütün,