Çok uzak bir diyarda şirin bir köy varmış. Köyün sonunda yolun kenarında küçük bir çeşme varmış. Köylülerden biri, bir gün çeşmenin yanında dinlenirken o sırada köyden ayrılmakta olan bir yabancı, köylüye bir sonraki köyün ne kadar uzaklıkta olduğunu ve o köyde yaşayanların nasıl olduklarını sormuş. Köylü, adamın sorusunu yanıtlamadan önce ayrıldığı köyün insanlarını nasıl bulduğunu sormuş. Yabancı adam, köydeki insanların hırsız ve yalancı olduklarını söylemiş. Bunun üzerine köylü, adamın sorusuna yanıt olarak bir sonraki köyde yaşayanların da aynı tarzda olduklarını söylemiş. Aradan bir iki saat geçtikten sonra başka bir yabancı adam daha köyden ayrılıyormuş. Hikâye bu ya, bu adam da köylüye aynı soruyu sormuş. Köylü, ona da aynı soruyu yöneltmiş. Bu seferki adam, köyde yaşayanların ona karşı çok dostça ve cömertçe davrandıklarını anlatmış. Köylü, adama diğer köydeki insanlarında cömert ve çok dostça olduklarını söylemiş. Bu hikâye başkaları hakkında düşündüklerimizin bizimle de bağlantısı olduğunu gösterir. Bazı şeyler istediğimiz gibi gitmediğinde bu hikâyeyi hatırlamak iyi olabilir. Değiştirme gücünün tamamen biz de olması hiç de kötü bir şey değildir. Çünkü istediğimiz
Dünyasal kaygılar, öfke, kıskançlık, bağımlılıklar ve bunun gibiler bizi sürekli olarak negatif enerjilerin içinde tutuyor. Kendimiz de dahil olmak üzere sevdiklerimize ve diğerlerine yardım etmekten çok zarar veriyoruz. Aslında birbirimizden pek farkımız yok. İnsanların iyisi de kötüsü de her gün her anında öfke, bağımlılık, yanlış bakış açısı vb. gibi negatif enerjilerle savaş veriyor. Maddi durumu iyi olan da olmayan da aynı acıyı çekiyor. Bilim de sağ olsun "var olan her şeyin bir sebebi var" diyerek topu bize atıyor. Kısaca pozitif ya da negatif hayatımızda her neler olduysa ya da oluyorsa sebebi, geçmişte yaptığımız seçimlerde saklı. Biraz saksıyı çalıştırıp, şu an yaşadıklarımıza bakarak geçmişte aldığımız karar ve düşünceleri analiz edip, sonrasında da neleri yapmak, neleri değiştirmek ya da nelere son vermek istediğimizi netleştirebiliriz. Dileyen şöyle bir yol izleyebilir;
Hem iyi bir insan olup hem de kötü şeyler yapmanın mümkün olabileceğini kabul etmekle başlayabilirsiniz. Hayatınızda negatif enerjilere sebep olan öfke, bağımlıklar, kıskançlık hüküm sürüyorsa aynı dertten mustarip olanları yargılayarak negatif enerjilere güç vermeyi bırakıp, kendinize şu soruyu
Öğrendiğimiz bilgiler “save” tuşunu kullanmadığımız sürece uçup gider. Tadını bildiklerimiz, “save” tuşuna bastıklarımızdır, hatırlaması kolay olur. Bu yüzden de deneyimlerden öğrendiklerimiz, kitaplardan öğrendiklerimize göre daha kalıcıdır. Bir de bazı özel insanlar vardır, onlardan öğrendiklerimiz de kalıcıdır. Bu insanlar genellikle ilham aldığımız kişilerdir. Söyledikleri gibi yaşamaları ile ünlüdürler.
Çocukların çok özel bir enerjileri vardır, onları da ilham aldığımız kişiler kategorsine dahil edebiliriz. Çocukların tecrübe yaşları küçük olsa da insan ilişkilerinde çok başarılıdırlar. Özellikle teslim olmak, geçmişi bırakmak, affetmek, kin tutmamak konularında çok başarılıdırlar. Örneğin, oyun oynarken arkadaşlarıyla kavga etmiş olsalar dahi bir sonraki oyunda kolayca yeni bir sayfa açabilirler. Akılları fikirleri güzel vakit geçirmektedir. Bir önceki oyunun öcünü almak akıllarına bile gelmez. Geçmişi geçmişte bırakmanın doğru olduğunu bilmenin ötesinde bu hali yaşarlar. Bu özellikler, çocuktan çocuğa değişmez. Tüm çocuklarda aynıdır. Bu yüzden de çocuklar, öğrenme konusunda güvenilir kaynaklardır.
Biz yetişkinler çocukların aksine geçmişi geride bırakmaz
Bazen hak ettiklerini düşünerek çevremizdeki insanlara kötü davranırız. Sizce şimşekleri üstümüze çekmek pahasına, kendimiz olmak adına mı böyle davranıyoruz. Bence hayır. Bazen de çevremizdeki insanlar mutlu olsun, bizi sevsinler diye hiçbir zaman olmayı istemeyeceğimiz kişi haline geliyoruz. Başkalarının sevdiği ya da en çok tercih ettiği kişi olmaya çalışmak çoğunlukla negatifle sonuçlanıyor. Bence kendin olmak, negatiften çok pozitif özellikler taşımalı. Peki, ne yaparsak kendimiz oluruz?
Bence hikayelerimizi bıraktığımızda, başkaları için yaşamayı, mazeretler üretmeyi, insanları düzeltme ya da eleştirme çabasını bıraktığımızda, kendimiz oluruz. İçimizde karşımızdakilere karşı korku, endişe olduğu sürece kendimiz olmak mümkün olmaz. Kendimize yakıştırdığımız her etiket bir hikâyeden ibaret. “Ben buyum” dediğimiz şey sürekli değişmesine rağmen hikâyeyi yaşamaya devam ediyor ve o hikâyeye kendimizi adapte etmeye çalışıyoruz. Böyle olunca da insanları kırıyor. Hiç tercih etmediğimiz hayatımızdaki bazı insanlarla yollarımızı ayırıyoruz. Peki, kendimiz olmak için neler yapılabilir?
- İçinizde bir yerlerde var olan neşe ve coşkuyu açığa çıkartabilirsiniz
-
Her şeyi oluruna bırak, evrene güven, hiçbir şey tesadüf değil”.….. Bu sözcüklerin hepsi teslim olmakla ilgilidir. Yaşamınızda kaos olduğunda, güvende hissetmediğinizde, hayal kırıklıkları yaşadığınızda mutlaka teslim olamadığınız bir şeyler var demektir. Böyle zamanlarda geçmişin kötü hayaletleri ile geleceğin güçlü baskısı, endişe ve korku olarak yaşamınıza girer. Teslim olmak zorlaşır. Kendinizi iyice savunmasız hissettiğinizde ise çıkış yolu olarak psikiyatriste gider, spritüal çalışmalara katılar ya da sakinleştirici hap arayışına girersiniz. Bu yollar dışında başka bir yol daha vardır. Bu yol, Evliya Çelebi misali dünyayı dolaşmaktır. Bu yolun işe yaraması iki şarta bağlıdır. Birincisi tek başına seyahate çıkmak, ikincisi seyahat edeceğiniz ülkeye Türkiye çıkışlı bir turun olmamasıdır.
Fırsat buldukça bu çıkış yolunu kullanırım. Benim gibi bildiğinden şaşmayan inatçı bir zihne sahipseniz teslim olabilmek için en uygun çıkış yolu budur. Bundan üç sene önce, İspanyolca dışında başka dilin konuşulmadığı Güney Amerika kıtasını ziyarete gittim. Oradayken derdimi anlatmaya çalıştığım zamanlarda, kendimi sessiz sinema oyununun içinde buluyordum. Çünkü seyahat öncesi
Bir başkasını ayakkabısı giymek deyimi, başkası hakkında yorum yapmadan kendimizi onun yerine koymak anlamına gelir. İnsanlarla olan ilişkilerimizde genellikle empati kurmak yerine fikir yürütmeyi seçeriz. Mesela, etrafı neden kirlettikleri, neden çalışmadıkları, neden saygılı olmadıkları hakkında negatif yorumlar yaparız. Prensiplerimize aykırı bir durum olduğunda da negatif geri bildirimde bulunuruz. Bazen bizimle aynı fikirde olmazlar. O zaman manipüle eder, güç gösterisinde bulunuruz. Dünya nüfusunun 7,3 milyar olduğunu düşünürsek aynı fikirde ve tarzda insanı bulmak çok kolay olmayacaktır. Zor olanı istemek mutluluk getirmez. Aksine karmaşa getirir. İnsanlarla birlikte yaşamaya devam ettiğimiz sürece arada bir de olsa onların ayakkabılarını giymeyi gündemimize almakta fayda vardır. Aranızda bir başkasının ayakkabısını giymeyi denemek isteyenler varsa aşağıdaki çalışmayı deneyebilir.
Tanıdığınız bir insanı hayal edin. Bu insan sizi rahatsız eden bir insan olsun. Her defasında neler yaptığını ya da neler söylediğini en ince detayları ile hatırlayın. Bilgiler iyice netleştiğinde, kendinizi onun yerine koymaya başlayın. Ve şu soruları sorun:
- Bunu yaparken nasıl
Özgür irade, kişinin eylemlerini arzu, niyet ve amaçlarına göre kontrol altında tutabilme ve belirleme gücü olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre hayatınızda her ne olduysa ya da olmaya devam ediyorsa hepsinde de özgür iradenin parmağı var. Yahu, bu nasıl özgür irade, benim lehime çalışması gerekmiyor mu? Neden kendimi endişe ve korku içinde buluyorum, diyorsanız, bence hemen ona sırt çevirmeyin. Hatta ona güvenmeye devam edin. Çünkü hangi durumlar içine soktuysa sizi oradan çıkartacak olan da odur. Nasıl mı? Çok basit bir örnekle anlatayım.
Sürekli alışveriş yaptığınız bakkal amcanın bozuk ürünler sattığını anladığınızda ne yaparsınız? Bir daha oradan alışveriş yapmamaya karar verirsiniz. İşte bakkal amca örneğinde olduğu gibi mutlu olmadığınız eylemlerinizle vedalaştığınızda hiçbir sorun kalmayacaktır. Yok, olmaz ben onları çok seviyorum diyorsunuz, bu sizin bileceğiniz şey. Kimse özgür iradenize karışamaz. Onlarla yaşamaya devam edebilirsiniz. Her şeye rağmen sizi mutsuzluğa iten eylemleriniz hakkında çok güvenilir kaynaktan alınmış bilgilere göz atmak isterseniz, özgür iradenize başvurun ve bu yazıyı okumaya devam edin.
Mutsuzluğa iten eylemler kısaca şunlar; mesela
Bir numara olma hikâyesi, annelerimizin bir numarası olduğumuzu anladığımız anda başladı. Bebekken, ufak bir gülümsemeyle insanları etkileyebilecek güce sahiptik. Tanıdık, tanımadık herkesin bir numarası olmak çok keyifliydi. Yetişkin olmaya başladığımızda ise işler değişti. Etrafta bir sürü bir numara olduğunu fark ettik. Var olan kaynağımızı bir kenara bırakarak başkalarının kaynaklarından faydalanmayı seçtik. Artık, bir numara olmak istediğimiz de çevredeki bir numaraları izleyip, onları taklit ediyoruz. Çaba harcamadan daha önce denenmişi denemek maalesef uzun süreli başarıyı getirmiyor.
Nereye giderse gitsin bir sürü takipçisi olan, doğuştan bir numara olan insanlar var. Hiç çaba harcamadan, insanları peşlerinden sürüklüyorlar. Örneğin Tarkan, Madonna, Jennifer Lopez gibi. Tarkan kısa boylu, çelimsiz ama bir o kadar da süper star. Taklitleri çok oldu. Hepsi de geldi, geçti. Tarkan’ın modası geçti mi? Hayır. Her seferinde, herkesin bir numarası. Çok özel bir ışığı var. İnsanları öyle coşturuyor ki ne endişe bırakıyor ne de korku. Peki onu bir numara yapan nedir?
Tarkan’ı bir numara yapan şey; onu seyretmeye gelen herkese, kendisini bir numara hissettirmesi. Öyle bir