Rock müziğin son dönemde en çok konuşulan, her yıl yüzlerce konser veren, dev bir hayran kitlesine sahip, üniversiteler tarafından ‘En İyi Grup’ seçilen; yani anlat anlat bitmeyen grubu Pera’yı, yeni albüm tanıtım konserinde canlı izledim sonunda! Beşiktaş’taki Dorock XL’i hınca hınç dolduran binlerce Pera aşığıyla kendimden geçtim!
Yaptıkları her albümle müzik listelerinde rekorlar kıran grup; dördüncü projeleri ‘Mutlu Ol’la kendi kitlelerinin beklentisini karşılamayı ve daha da çok insana ulaşmayı hedefliyor. Albüm çıktığı gibi; YouTube’da trend, iTunes’ta bir numara, Spotify’da da ‘En Çok Dinlenenler’den oldu. Pera’nın haklı yükselişi hız kesmiyor. Solist Gökhan Mandır’ın “Yeni şarkılarımızın bir an önce hep bir ağızdan söylenmesini istiyoruz” sözleri; konserde gördüğüm kadarıyla gerçekleşti bile... Çıkalı kısa zaman olmasına rağmen, ben dahil herkes şarkıları bağıra çağıra söylüyordu.
Dinlerken hem kanımı kaynatan hem de beni aşırı duygusallaştıran 13 şarkılık ‘Mutlu Ol’; grubun yoğun turnelerinden vakit buldukça yaptıkları kayıtlardan oluşuyor. Şu ara ‘Son Bir Defa’, ‘Unutamam’, ‘Belki de Aşık Oldun’ ve en çok da ‘Beni Unutma’ya tutulmuş haldeyim. Albümde boş yok zaten,
Geçtiğimiz sezondan beri kapalı gişe oynayan ‘Yedi Kocalı Hürmüz’e ilk günden beri gitmeye can atıyordum, yeni kısmet oldu. TİM Show Center’ın dev salonu her oyunda dolup taşıyor ve yer bulmak için erken davranmak lazım! Sadık Şendil’in ölümsüz eserini, müzikalin yapım ve yönetimine imza atan Türk tiyatrosunun büyük ustası Müjdat Gezen yorumu ve dünya tatlısı bir Hürmüz olarak karşımıza çıkan Birce Akalay performansıyla mutlaka izlemelisiniz. Müjdat Hoca’nın ince ve güncel esprileri oyunun beklenmedik anlarında binlerce kişiyi gülmekten yere seriyor.
Akalay, televizyon ekranında en severek izlediğim kadın oyuncuların başında gelir, tiyatro sahnesindeki başarısını da görünce ona daha da bayıldım. O işveli, cilveli, çılgın Hürmüz; Akalay’ın iliklerine kadar işlemiş resmen! Oyunculuğu, dansları, şarkı söyleyişi ve güzelliğiyle gözünüzü ondan alamıyorsunuz. Doktor rolünde, bir başka çok sevdiğim oyuncu İlker Ayrık, ayrı döktürüyor; hali tavrıyla ve tepkileriyle gülmekten ağlatıyor insanı!
Usta tiyatrocu Ercan Bostancıoğlu’nu berber karakterinde izlemek büyük şans... Barış Taşkın, Yonca Evcimik, Can Bana, Öncil Aktarıcı, Onur Dilber, Melih Çardak ve Aykut Taşkın... Her biri o kadar
Aralık ayına kelimenin tam anlamıyla büyüleyici ve unutulmaz bir deneyimle başladım. Mastercard’ın kullanıcılarına İstanbul’un birçok farklı güzelliğini yaşattığı ‘Paha Biçilemez İstanbul’ projesi kapsamında, ‘Üç Silahşor Balesi’nin, Süreyya Operası’ndaki prömiyerine gittim. İstanbullu sanatseverlerle ilk kez buluşan eserin bu ayki biletleri satışa çıktığı gibi, dakikalar içinde tükendi. İlk gece izleyebildiğim için çok şanslıyım. Aralık temsillerinden sonra, 2 ve 4 Nisan’da Süreyya Operası, 28 Mart’ta da Zorlu PSM’de perde açacak, sakın kaçırmayın!
Bale, çocukluğumdan beri bana gerçek dünyadan apayrı bir masal alemi gibi gelmiştir. ‘Üç Silahşor’ öyle olağanüstüydü ki, kendimi bir masalın içinde sanmak bir yana, bazen ayaklarım yerden kesilmiş de uçuyormuşum gibi hissettim. Seyircisine hissettirdikleri, anlatılmaz yaşanır cinsten... Bale sanatçılarımızın muhteşem performansları sonrası bütün salon ayağa kalkıp ellerimiz patlayana kadar alkışladık, gerçi onları sonsuza kadar alkışlasak yetmez gibi geliyor. Madencilikten sonra dünyanın ikinci en zor mesleğini yapıyor ve bize bu güzelliği yaşatmak için aralıksız çalışıyorlar. ‘Üç Silahşor’da hepimize büyük hayranlık ve gurur yaşatan
Pazartesi akşamı Deniz Seki’nin uzun bir aradan sonra 7 Aralık’ta çıkaracağı dokuzuncu albümünün tanıtım davetine gittim. Misafirlerini tek tek kapıda karşılayışı, masaları dolaşarak her birimizle ilgilenişi gerçekten çok tatlıydı. Siyah payetli tulumu, ince görüntüsü ve gözlerinden çıkan içten enerjiyle yepyeni, taptaze görünüyordu. Özgür Aras’ın organize ettiği akşamda, yeni şarkıları, People’ın hoş ortamı ve lezzetli yemekler eşliğinde öyle keyifli vakit geçirdim ki oradan en son ayrılanlardan biri bendim.
Deniz Seki, şarkılarının pop müzikteki yeri tartışılmaz, bir başkadır onun ince ruhundan kopanlar ve onları yorumlayışı... Geçirdiği uzun ve zorlu dönemlerde yaşadığı duygu yoğunluklarıyla yine yıllar boyunca dillerimizden düşmeyecek şarkılara imza atmış. ‘Uzun Hikaye’ albümünde kendi söz ve bestelerinin dışında; Sezen Aksu, Şehrazat, Ayla Çelik, Şebnem Sungur, Serkan Seki, Ahmet Kaya ve Yusuf Hayaloğlu şarkılarını seslendirmiş. Sezen Aksu’nun ‘Gidemem’i ile Ahmet Kaya’nın ‘Nereden Bileceksiniz’ini öyle bir söylemiş ki her kelimesi kalbinize saplanıyor desem yeridir.
Kardeşi Serkan Seki’nin imza attığı ‘Hakkımı Helal Ettim’ parçasında ise iki kardeş düet yapıyor. “Çok değişik,
Giyim kuşamda rahatıma düşkün olduğum ve spor giyinmekten vazgeçmediğim için her moda olanı uygulayan bir tip değilim. Ama gelişmeleri takip ediyorum, ucundan köşesinden de olsa kendime yakıştırdığım parçalarla, gerisinde kalmıyorum! Kim demode olmak ister ki? Moda dediğimiz uçsuz bucaksız bir dünya tabii ve bu dünyaya ışık tutan bir panele katıldım geçtiğimiz çarşamba...
Four Seasons Hotel’de düzenlenen Boğaziçi Zirvesi kapsamındaki ilgi çekici panelde “Moda sanat mıdır?” sorusu işlendi. Halkla ilişkiler dünyasının duayen ismi Deniz Adanalı, kendi hazırladığı panelin moderatörlüğünü de yaptı. Hayatı boyunca yurt içi ve dışında yaptığı başarılı çalışmalarla Türk kadınının örnek temsilcilerinden olan; kültürü, bilgisi, birikimi, modernliği, dünya görüşü ve hayat enerjisiyle her daim ilham veren Adanalı’yı, kendimi bildim bileli hayranlıkla izlerim. Onunla yapacağınız günlük bir sohbette bile bir sürü şey öğrenirsiniz, bir de hazırladığı paneli düşünün!
İlk devrim Osmanlı’da...
Deniz Adanalı’nın “Altın moda devrinin inanılmaz geçişini yaptı” diyerek anons ettiği, gelmiş geçmiş en önemli modacılarımızdan Vural Gökçaylı; moda konusunda Türkiye’nin Avrupa’yı nasıl etkilediğini anlatırken;
Sahipsiz, korunmaya, sevilmeye, bir lokma mamaya muhtaç sokak hayvanları, her yerdeler... Sayılarının giderek artma sebebi, aldıkları ödeneklere rağmen kısırlaştırma görevini yerine getirmeyen (Tabii ki sorumluluğunun bilincinde olan hayvan dostu belediyelerden bahsetmiyorum ama sayıları ne yazık ki az!) belediyelerden başka bir şey değil. Her belediye üzerine düşeni yapsaydı, bu dünyanın sadece bize değil hayvanlara da ait olduğunun bilincindeki vicdan sahibi insanlar, sokak hayvanları için çırpınmak zorunda kalmazdı. Geçtiğimiz pazar Kadıköy’de ‘Hayvanları Koruma Kanunu’yla ilgili yasa taslağına tepki olarak ‘Hayvan Hakları Büyük İstanbul Buluşması’ düzenlendi. 350’ye yakın STK ile oluşturulan ‘Hayvan Hakları Yasama İzleme Delegasyonu’, hazırlanan taslağın sokak hayvanlarının sürgünü, esareti ve ölümüne sebep olacağı endişesiyle yasayı önlemeye çalışıyor. Hayvan hakları savunucularının tek isteği, STK’larla birlikte -herkesten gizli değil şeffaf olarak- hazırlanacak çağdaş bir ‘Hayvan Hakları Yasası’ ve tabii ki görevini yerine getirmeyen, hayvan katliamı yapan belediyelerin cezalandırılması...
Keyfe keder değil, insanlık görevi!
Sokak canlarını, çoğumuzun gidip bakmaya bile
'Cadde'deki Hayalet’i okuyanlar bilir; içimde hep bir İstanbul’dan gitme hayali olduğunu... Bu isteğimi sık sık dile getirdiğim annemin yorumu net: “Kızım bu yaşta inzivaya mı çekileceksin, daha yapacak çok işin var!” Düşünüyorum da; hayatın hakkı düzenin sana yüklemiş olduğu zorunlulukları yerine getirerek mi verilir, yoksa yarına çıkacağımız belli değilken içinden geldiği gibi, nasıl ve nerede huzurluysan öyle yaşayarak mı?
Fırsatım olduğunda yaz-kış demeden şehirden kaçıyorum, geçtiğimiz hafta sonu yine bir Bodrum kaçamağı yapacaktım ki; önce İstanbul’u terk edip Bodrum’a yerleşen, orası da kesmeyince Çökertme’de kendine çok sade ama aşırı keyifli bir hayat kuran Mehmet Berge, “Gel önce burayı gör, burdan Bodrum’a geçersin, tabii geçebilirsen!” dedi.
Yetenek zengini bir adam...
Mehmet Berge’den daha önce de yazılarımda bahsettim, Türkiye’nin önde gelen dövme sanatçılarından (zamanında ününü duyup gitmiştim, dövmelerimin yarısını o yaptı. Müşterileri dövme için Çökertme’ye gidiyor artık) iyi bir ressam, yıllarca Devlet Opera ve Balesi’nde çalışmış Mimar Sinan mezunu başarılı bir balet, içinden kültür ve yetenek taşan bir adam...
Yetmez gibi çocukluğundan beri bir de balıkçılıkla
Sosyal medya kullanıp da ‘Var Böyle Tipler’ profilinden haberi olmayan yoktur herhalde, tam anlamıyla esiyor Instagram’da! 810 bin takipçisi var. Yüzünü fotoğraflara yerleştirerek farklı tipler canlandıran Kıvanç Talu, son üç yıldır sosyal medya alemini zeki esprileri ve akla gelmeyecek noktalara yaptığı vurgularla gülmekten kırıp geçiriyor. Geçtiğimiz akşam biraz neşelenmek için profiline girdim, yine gülmekten gözümden yaşlar geldi, gerçek bir komedi efsanesi!
Bugüne dek gizlediği kimliğini daha yeni açıkladı ve insanlara kendini ilk kez 17 Kasım akşamı İstanbul Komedi Festivali kapsamında sahne
aldığı BKM Mutfak’ta gösterdi. Gösterisinin adını ‘Biz Daha Önce
Tanışmış Mıydık?’ koyma sebebini; “Takipçilerimle uzun zamandır tanışıyorduk fakat ilk defa yüz yüze geliyoruz” diye açıklıyor Talu. İlk gösterisinin biletleri
çok kısa sürede tükenmiş, ben kaçırdım ama giden arkadaşlarım öyle bir
anlatıyor ki bir dahaki gösteri tarihini sabırsızlıkla bekliyorum!
İlk gösteride neler oldu?
Başarısını sanal alemden gerçek dünyaya taşıyan komedyen ilk gösterisini şöyle özetledi: “O akşam gelenlere aslında o videolarda gördükleri kişinin ben olmadığımı, işin arkasında yüzlerce kişiden oluşan ço