Yıllar su gibi akıp gidiyor.
Bugün, 2011’in defterini düreceğiz.
Hemen ardından 2012 defterini açacağız.
Gönül ister ki, yeni beyaz sayfalara hep güzellikleri, mutlulukları yazalım.
Her yeni yıla girişte olduğu gibi yine umutluyuz.
Ama nedense gelen yıllar, gideni hep arattı.
Umarım 2012 o hainliği yapmaz bizlere...
AK Parti, İzmir’de ilçe kongrelerinin tamamına yakınını bitirdi.Eskiden tek aday olurdu.
Partinin ileri gelenleri bir isim belirlerdi, kavgasız gürültüsüz kongreler yapılırdı.
Ya şimdi?
İlçe kongrelerine demokrasi (!) getirdiler.
Demokrasi gelince, tek adaylı dönem sona erdi, çok adaylı dönem de başladı!
Dostlar alışverişte görsün misali...
“Bak, AK Parti’de parti içi demokrasi var. İsteyen aday olabiliyor” mesajı vermek istedikleri kesin.
Dokuz Eylül Üniversitesi, Türkiye’deki acil servis hizmeti anlayışını Avrupai boyutlara taşımak amacıyla, Acil Tıp Anabilim Dalı’nı kuran ilk üniversitedir.
Dr. John Fowler’ın, 1993’te kurduğu bu anabilim dalı, 1997 yılında ilk mezunlarını verdi.
Böylesine önemli bir atılımı gerçekleştiren Dokuz Eylül’ün, Acil Tıp konusunda uzmanlığına bir lafımız yok ama hastanenin acil servisi için söyleyeceğimiz çok şey var.
Acil’de akşamları iki güvenlikçi, üç hasta taşıyıcı personel, üç triyaj (hastaları gruplara ayıran) personeli ve çeşitli noktalarda 5 hemşire görev yapıyor.
2010 yılında, bir önceki yıla yüzde yüzde 18’lık artışla 79 bin 438 hasta, Dokuz Eylül Acil’in kapısını çalmış.
Böylesine önemli bir sağlık merkezinin acil servisinde işler o kadar kötü ki...
Doktorlar, hemşireler, büyük bir özveriyle çalışıyor.
Özel üniversiteleri ayrı bir yere koyalım. Nasıl ki hali vakti yerinde olanlar, çocuklarını özel ilköğretim okulu veya lisede okutuyorsa, parasını sayar, evladına özel üniversiteden diploma aldırır. Özel ünivesite, gelir kazandıracak formüller bulup hayata geçirebilir. Burada tartışılacak bir durum yok. Sonuçta özel üniversitedir.Fakat devlet üniversitelerine ticarethane gözüyle bakılamaz.
* * *
Dokuz Eylül Üniversitesi ticarete soyunuyor. Rektör Prof. Mehmet Füzün, Alsancak’ta İzmir Sineması’nın karşısındaki rektörlük binasını para kazandıran bir mekan haline getirmeyi planlıyormuş!
Rektörümüzün dediğine göre, bina yıkılacak, yerine ya Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi gibi kültür ve sanat merkezi yapılacak (sanki çok ihtiyaç var!) ya da kent merkezinde olması nedeniyle daha çok para kazandıracağı düşüncesinden hareketle dev bir alışveriş merkezi (aklından geçen budur) inşa edilecek!
Gelişmelerden haberi olmayanlar için kısa bir özet yapalım. Rektörümüzün planlamasına göre, Alsancak’ta, 22 bin metrekarelik alanın 13.5 dönümlük bölümü üzerine kurulu rektörlük binası da yıkılacak.
Eski Hukuk Fakültesi’nin dersliklerini, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi kullanacak.
Bazı dersler vardır, okullarda okutulmaz.
Hayatın bir parçasıdır onlar.
Görgü, nezaket, saygı gibi...
HHH
Malum, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal İzmir’deydi.
Baykal, CHP’li ilçe başkanlarıyla, belediye başkanlarıyla, Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ile beraber oldu, hasbihal etti de sadece İl Başkanı Tacettin Bayır’ın elini sıkamadan Ankara’ya gitti.
Lafını esirgemeyen Baykal, Bayır’ın nezaketsizliğini tokat gibi bir cümleyle değerlendirdi:
Yerli malı, yurdun malı
Herkes onu kullanmalı!
Çocukluğumun en güzel ziyafetlerindendi Yerli Malı Haftası kutlamaları...
Paylaşmayı, dostluğu, muhabbeti öğretti bize zamanında. Ne yazık ki eski önemini yitirdi Yerli Malı Haftası...
Korkarım bundan sonra ayrılıkları, öfkeleri, kırgınlıkları ifade edecek.
İzmir, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’ı krallar gibi karşıladı.
O sırada CHP İl Başkanı Tacettin Bayır, Yerli Malı Haftası’nı kutluyordu!
Taşeronluk sistemine karşı mısınız?
Bu soruyu hangi belediye başkanına sorsanız, “Evet, karşıyım” der.
Fakat bazıları, lafa gelince mangalda kül bırakmaz ama iş icraata gelince yan çizer.
Bu konuda İzmirli başkanlar, taşeronluğu bitirme kararı aldı.
Mesela İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu, 2011’e girerken, taşeronluğu bitirme adına, 2 bin 500 işçiyi kadroya dahil etti.
* * *
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik de taşerona karşıymış!
İnönü Caddesi’ndeki işkence, dayanılmaz bir hal aldı.
Yolun her iki yanında çalışma var.
İş makinelerinin kepçeleri, bazı bölümlerde tek şeride düşen yoldan geçen araçların üstünde daireler çiziyor.
Riskli bir durum.
O kepçe bir gün otobüse dalarsa, hiç şaşırmayalım.
Hıfzıssıhha ile Üçyol arasında normal şartlarda 5 dakikayı geçmeyecek yol, 20 dakikadan fazla bir zamanda geçiliyor.
Bu gerçek, pek çok İzmirli vatandaşı rahatsız ediyor.