Hava raporunda Türkiye'de hafta sonuna kadar sürecek sağanak yağmurlar vardı. Ucu buralara dokunabilir mi?Yataktan kalkıp pencereden dışarı bakıyorum. Kararsız bulutlar geçiyor. Geri yatağa dönüyorum. Başımı yatağın ayakucuna yerleştirdiğim yastık yığınına dayayıp uzanıyorum. Biri dağa, diğeri denize bakan pencerelerden ara sıra gelen esintiyi yakalamak ümidiyle böyle yatıyorum, yelkenleri sarkık kotra gibi.Sıcak düşünmeyi yavaşlatıyor. Seks isteyen ağustosböcekleri sıcak kadar ısrarcı. Ötüşleri birbirine karışıyor. Saksağanların ötüşünden iyice eve yaklaştıklarını anlıyorum. Aralarında heyecanla bir şeyler konuşuyorlar sanki.Aylardır yağmur yememiş, susuzluktan yanmış toprak, ağzı açık bekliyor. Ben de bekliyorum. Bir boşalsa hepimiz rahatlayacağız.On on beş dakika, bir şey yok. Sonra dut yapraklarına birkaç damlanın düştüğünü duyuyorum. Sonra her taraftan serpişen damlaların sesi geliyor. Uzaklardan ara sıra gök gürültüleri geliyor. Ben burada sıcaktan yanarken bir yerlere yağmur yağıyor. Bazen bulutun içinde fazla yağmur yoktur. Yolladığı her damlanın sesi teker teker duyulur. Düşen öyle bir yağmur. Birkaç dakika devam ediyor ve duruyor. Sıcak devam ediyor. Bir zaman daha geçiyor. Yeniden başlıyor. Bu defa yağmaya devam ediyor. Gene kesiliyor. Gök gürültüleri çok uzaklarda gidiyor.Gene kalkıyorum. Dut ve incir ağaçlarının yapraklarındaki toz tabakasında damlalar kanal açmış. Toprakta ıslanma belirtisi yok. Ama ısı hafifçe düştü ve havada toprak ve ağaç kokusu var. Denizden ara sıra gelen esinti hafifçe perdeleri kaldırıyor.Tembel, amaçsız günler. Tek başımayım. Zaman gibi akıyorum günlerin içinden, su gibi en az mukavemet noktalarını bularak. Uykum geldiğinde uyuyorum. Acıktığımda yiyorum. Yüzmek istediğimde denize gidiyorum. Film görmek istediğim zaman makineye bir DVD takıyorum.Dün düşünüyordum. Yalnız olmak dışında bir sorunum yok. "Yalnızlığını sona erdirecek birini gerçekten bulmak istiyor musun?" diye sordum kendi kendime. "Yoksa yalnızlık keyfini çıkardığını bir türlü kabul etmek istemediğin bir şey mi?" Her iki sualin de cevabı galiba "hem evet hem hayır"dır. Çok şeye sahibim. Sahip olduklarıma şükredip sahip olmadıklarım için ağlaşmamayı öğretmeliyim kendi kendime. Hayatımdan daha çok memnun olmayı öğretmeliyim. Kalkıp sırtıma eski bir tişört, ayaklarıma sarkık bir şort geçirip benden başka kimsenin yüzmediği çakıllı koya gidiyorum. Yağmur bana gelmezse ben de denize giderim.Kayalarda kargalar ötüşüyor. Sahilde kulaklarına numara takılı birkaç keçi var. Yanlarına yaklaşınca yavaş yavaş uzaklaşıyorlar. O zaman mayoya gerek yok.Kendimi sulara bırakıp sırtüstü kulaçlarla ileriye, denizin daha derin ve serin olduğu yerlere yüzüyorum. mmunir@milliyet.com.tr Gök gürültüleri uzaklarda
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024