Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu lafları Başbakan Erdoğan'ın ağzından duymadınız ve hiç duymayacaksınız.O kendini sadece kendi gibi insanlarla güvende hisseder. Kurumlara ve bürokrasinin üst makamlarına AKP klonlarını atamasının nedeni budur. Sünni olacak, sofu olacak, içki içmeyecek, el öpecek, kolu yen içinde kırılacak, eşi tesettürlü olacak.Bunların hiçbiri için "makbul değildir" demiyorum. Makbul olmayan AKP iktidarında bir yere gelebilmek için bu sıfatların belirleyici olması, ehliyetin ikinci plana atılmasıdır. Zenci-beyaz ayrımını yapanlar nasıl lanetleniyorsa bunu yapanlar da öyle lanetlenecek, diyebiliriz belki, eğer tartışmanın düzeyini aşağıya çekmek istersek. Ama, en iyisi, onu Başbakan'a bırakalım. "Birinin eşini başı örtüsüz diye layık olduğu yere getirmeyecek miyiz? Bu ayrımcılıktır. Bal gibi de getiririz." Eğer Türkiye homojen, oturmuş, müreffeh bir ülke olsaydı Erdoğan'ın "sadece sofu" politikası sorun olmayabilirdi. Ama biz bir kendini dışlanmış hisseden kızgın topluluklar konfederasyonuyuz. Toparlayıcılık, yani Başbakan'ın yaptığının tersi, önemlidir. Ama Başbakan dışlayıcıdır. Atamalarıyla kamplaşmayı beter hale getirmektedir. Erdoğan ilk büyük fırsatını Kemal Derviş'i Avrupa Birliği başmüzakereciliğine atamamakla yaptı. Derviş, hâkim olduğu yabancı diller, dış dünya tecrübesi, uluslararası ahbap çevresi ve dünyayı yönetenler arasında sahip olduğu saygınlık bakımından üniktir. Bu iş için en ehil olan kişi oluğu kesindir. Atansaydı hayatımızda ilk defa liyakatin sadakatin önüne geçtiğini görecektik. Bundan daha önemlisi, Erdoğan dışarıdan içeri birini alarak ufak hesapların üzerine çıkabileceğini gösterecekti. Liberal kesime bir jest yapacaktı.Yapmadı. Babacan'ı başmüzakereci seçti. Babacan bütün AKP sınavlarını "pekiyi" ile geçmiştir ama entelektüel bir hafif siklettir. İngilizcesi karmaşık konuları tartışmaya kifayetsiz, dış dünya tecrübesi sıfıra yakındır. Erdoğan, Avrupa Birliği'nin baskısıyla hapisten çıkardığı Leyla Zana ve arkadaşlarıyla teması kaybetmemek için hiçbir gayret sarf etmeyerek de büyük bir fırsat kaçırdı. Kaçan fırsatlar Merkez Bankası Başkanı Serdengeçti'yi yerinde tutacak basireti de gösteremedi. Merkez Bankası'nın üst makamlarına itaat, sofuluk ve ahbaplığı kriter olarak soktu.Bütün bunların bir bedeli var. Erdoğan bir gün "Kurt var!" diye bağırdığında bugün ham bir umursamazlıkla yok saydıklarının hiçbirini yanında bulamayacak. Neyi heba etmiş olduğunu o zaman anlayacak. Su yukarıdan aşağıya doğru akar ve önüne her engel çıktığında yolunu değiştirip mukavemetle karşılaşmadığı bir mecrada yoluna devam eder. AKP de su gibidir. Mecrası değişebilir ama istikametini değiştirmesi fizik kurallarına aykırıdır.Merkez Bankası macerasından çıkan ders budur. mmunir@milliyet.com.tr AKP su gibidir