Metin Münir

Metin Münir

mmunir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen sene eylülde Van, Bitlis, Muş ve Hakkâri’de üç-dört gün geçirdim. Uzun bir aradan sonra ilk defa gittiğim bu yerlerde en çok dikkatimi çeken şey Doğu’da bildiğim o klasik uykulu ve uyuşuk havadan çok değişik bir enerji olmasıydı.
Altyapı ve kamu hizmetlerine ciddi yatırımlar yapılıyordu.
Bir zamanlar Türkiye’nin en geri kasabalarından biri olan Bitlis modern bir kente dönüşüyordu.
Ankara sadece kesenin ağzını açmamış oralara yolladığı bürokratları da değiştirmişti. Asık suratlı, otoriter valilerin koltuklarında genç, bir şeyler yapmak için içten gayret sarf eden insanlar oturuyordu.

Aynılaştırma nafile...
Terörün sona ermesi halinde buraların büyük bir atılım yapacağını, bunun Türkiye’nin bütününe büyük bir katkı yapacağını gördüm.
O günlerde pek üzerinde durmadığım bir konu, Sosyolog Nur Vergi’nin Doğu Batı dergisinde çıkan bir yazısını okurken aklıma geldi.
AKP’nin buralara özel bir gayret sarf ettiği açıktı. Bu, salt geleneksel olarak ihmal edilmiş bir bölgeye geç kalmış hizmetleri getirmek için mi yapılıyordu? Yoksa eşit derecede geleneksel olan asimilasyon politikasının daha sofistike bir şekle bürünmüş bir hali mi idi?
Hükümet buralarda yaşam standardını Batı düzeyine çıkartarak Kürtleri PKK/BDP ve çekim noktasından uzaklaştırmak mı istiyordu?
Asimilasyon Latince kökenli assimilatio kelimesinden gelir ve anlamı ‘benzer hale getirmek’tir.
Eğer amaç Doğu ile Batı’yı refah açısından eşitleyerek Kürtleri Türklere “benzetme,” bu iki topluluğu “aynılaştırma” bu ise, nafile.
Çünkü Nur Vergin’in yazısında belirttiği gibi, “kimlik meselesi... asimile olmaları istenen etnik ve kültürel gruplara devletin sağlayacağı maddi imkânlarla halledilecek bir mesele değil.”

Sadece ekonomi açıklamaz
“Değil,” diye devam ediyor Vergin, “çünkü kimlik sorununun ekonomik refah sağlamakla çözüldüğü dünyanın hiçbir yerinde varit değil. Hatta bunun böyle olacağını düşünmek siyasi miyopluğun resmi. Kimliğinin tanınmasını isteyen insanlara hakaret... Biraz daha fabrika, biraz daha otoyol, biraz daha havuzlu ev, biraz daha ekonomik refah, birkaç alışveriş merkezi ve insanların kimliklerini askıya alıp asimile olmayı içlerine sindireceklerini farz etmek.
“Örneğin, Katalanların, Baskların Kastilya hegemonyası altında İspanyol olmayı reddetmiş olmalarının nedenini kavrayamamak. Oysa, onlar İspanya’nın en zengin halkları, kıt kanaat geçinip merkezden gelecek ianeyi beklemiyorlar, ülkenin diğer bölgelerine onlar kaynak sağlıyorlar.
“Demek ki, belirli bir ülkede farklı bir kimliğin siyasal bir hesaplaşmaya dönüşmesi sadece ekonomiyle açıklanacak türden bir sorun değil.”
Umarım Ankara’da Doğu politikasını yürütenlerin “Düşünce hayatımızın bitpazarında” ender duyulan bu akıl sözlerini duyar.
www.dogubati.com