Muhtemelen onun içindir ki İtalya'nın Friuli Venezia Giulia (Friyuli Veneziya Culya okunuyor) bölgesinde bizi seviyorlar. Sadece Avrupa Birliği'ne girmemize istemiyorlar. Gönüllü olarak ve kendi keselerinden lobi yapıyorlar. İtalya, Türkiye'nin AB üyeliğinin en hararetli taraftarlarındandır fakat İtalyanlar Türkiye'yi tanımıyorlar. Bu boşluğun kapanmasına yardımcı olmak için kısa adı FVG olan bölge 2006'yı Türkiye Yılı ilan etti. Kasım ayına kadar değişik şehir ve kasabalarında Türkiye ile ilgili bir dizi kültürel tanıtım faaliyeti yapılacak.Bu faaliyetler, FVG ile İstanbul-Marmara bölgesi arasındaki ticaret, yatırım ve teknik konularda işbirliğini kapsayan, Avrupa'ya Açılan Köprü adlı büyük bir projenin bir parçasıdır. Mal geçen sınırdan asker geçmez derler. Demek alışveriş arttıkça dostluk da artar. Projenin mimarı, AB'nin eski Türkiye temsilcilerinden büyükelçi Gian Paolo Papa'dır. "İki vatanım var" diyen Papa, doğum yeri olarak Trieste'li evlilik dolayısıyla da (eşi gazeteci Nilgün Cerrahoğlu'dur) İstanbul'ludur. Venedik'in bitişiğindeki FVG Italya'nın en zengin bölgelerinden biridir. Bölgenin başkenti Adriyatik Denizi'nin bittiği yerdeki liman olan 210.000 kişilik Trieste'dir. Trieste limanının en iyi müşterisi Türklerdir. Her yıl 250.000 Türk kamyon ve TIR'ı gemilerle Trieste ve İstanbul arasında taşınmaktadır. Bölgeden Türkiye'ye yönelik ihracat geçen yıl 206 milyon euroydu. Mobilya imalatçısı Kolleksiyon ile temasta olan Tanon gibi bazı şirketlerin Türkiye'de ortaklık girişimleri var.Bu bölgede üç gün geçirdim ve kıskançlıktan rengim yeşil oldu. Bölgenin tamamında bir milyondan biraz fazla insan yaşıyor ama 100.000'e yakın şirket var. Neredeyse on kişiye bir şirket düşüyor. Kişi başına düşen gelir 25000 eurodur. Kıskançlıktan yeşil oldum Dünya çapında üne sahip yapan Electrolux, Fincanteri, Illy, Zanussi gibi markaların yanında binlerce ufak ve orta boy şirket var. Çiftçiler işadamı olmuş ama çiftlikler duruyor. Bölge doğal güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemiş. Her taraf yeşil ve mamur. Bütün evler sanki boyacının elinden yeni çıkmış gibi. Tarihi dokulu evler, lise binaları, surlar, kaleler itinayla korunmuş. Ve beni en çok şaşırtan şey: Üç gün boyunca hiçbir yerde yol kenarlarında bizde olduğu gibi naylon torbalar, plastik şişeler ve sigara izmaritleri görmedim.Galiba bu işte bir yanlışlık var, diye düşünmedim değil. Onlar bizi tanımaya çalışıyorlar. Oysa bizim onları tanımaya ihtiyacımız var. Onlardan öğreneceğimiz çok şey var. mmunir@milliyet.com.tr Şişe de yok, izmarit de
Özay Şendir
F-35 meselesinde kitabın orta yeri...
29 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Ankara’da ‘değerlendirme’ kulisi: Öcalan ile kim görüşecek?
29 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Diploma mı, meslek mi?
29 Kasım 2024
Abdullah Karakuş
Bölgede satranç ve terörle mücadele
29 Kasım 2024
Mehmet Tez
Suudi Arabistan başarabilecek mi?
29 Kasım 2024