Siz ne yaparsanız yapın, arkadaşlar. Ben kuyruktan çıkıyorum. Bu yıl için kararım canımın çektiği her şeyi yemek ve içmek.
İstediğim kadar. Korkmadan. Zevkine vararak. Ve akıllıca.
Bilmiyorum farkında mısınız? Beslenmek dünyanın en basit işi iken suçluluk yükleyen, neredeyse rehberlik isteyen bir hale geldi.
Atalarımız binlerce yıl antioksidan, kolesterol, omega-3 ne bilmeden sağlıklı yaşadı.
Onlar gibi yaşamak dururken kendimizi doktorların, diyetisyenlerin, sağlık uzmanlarının, gıda imalatçılarının, araştırmacıların, sağlık yazarlarının, PR şirketlerinin, reklamcıların kuklası haline getirdik.
Her sabah uyandığımızda daha uzun ve iyi yaşamak için yememiz veya yemememiz gereken başka bir şey koyuyorlar önümüze. Her gıda sınava tutuluyor, ona göre vize alıyor veya almıyor.
Sanki yemek masası değil mayın tarlası. Rehbersiz bir adım atma, ölürsün! Yaşlandıkça daha beter. Tarla küçülüyor, mayınlar çoğalıyor.
Aklımızı sömürgeleştirdiler...
Gıda konusunun bu hale gelmesinin sebebi basit. Anneannelerimizin zamanında pişirilen hemen hemen her şey tarladan, bostandan, meyve bahçesinden veya meradan geliyordu. Margarin yerine tereyağı, rafine yağlar yerine zeytin, fıstık veya ceviz yağı kullanılıyordu. Masamızdakiler geleneksel ve doğaldı. Anneannelerimiz ve birçoğumuzun annesi binlerce yıl geriye giden yemek tarifleri kullanıyorlardı.
Yavaş yavaş bizi bu tarzdan uzaklaştırdılar. Aklımızı sömürgeleştirdiler. Batı’da olduğu gibi, fabrikalarda imal edilmiş gıdalara, sağlıksız yağlara, hormonlu meyve ve sebzelere yönlendirdiler. Gıdanın zararlı olmaya, sağlık yerine hastalık sebebi olmaya başlaması bu değişiklik ile başladı.
Bu tartışmasız bir gerçek: Ne yiyorsan osun. Kişi ne kadar çok fabrikada üretilmiş, doğal olmayan gıda tüketirse o kadar çok sağlıksız olur. Çünkü bu yiyeceklerde etkisinin ne olduğu belirsiz katkı maddesi, kimyasal ve boyalar var. Rafine yağ ve şeker var.
Kutu, şişe veya plastik ambalaj gıdalarının tamamı eskidir. Ama evde pişen aşı ertesi gün yemek istemeyenler aylarca önce fabrikadan çıkan şeyleri bayıla bayıla yer, ne hikmetse.
Batı tarzı denen bu beslenme stili şişmanlamaya ve birçok öldürücü hastalığa kapı açar. Aşırı şişmanlığın ve tip 2 şeker hastalığının neredeyse tamamı, kalp ve damar hastalıklarının yüzde sekseni, ve bütün kanserlerin üçte biri bu beslenme tarzı ile bağlantılıdır. (*)
Bu çöplükten yemeyen toplumlarda bu hastalıklar bu kadar yaygın değildir. Bu çöplükten beslenirken anneannenin mutfağına dönenlerin ise sağlığında iyileşme görülür.
Çare çok basit: Anneannenizin mutfağında kullanmadığı gıdalardan mümkün olduğu kadar uzak durmak.
Her şeyde ölçülü ol, her gün yürü veya yüz, az ye, tarladan olsun.
Diyet kitabına gerek yok. Bu kadar basit.
*Food Rules, An Eater’s manual /Michael Pollan