Şadi Yazgan, beş yaşında iken, anne ve baba ve üç kız kardeşi ile birlikte İstanbul’dan ailesinin kökünün olduğu Erzincan, Eğin’e gitmiş.
Yıl 1912. Niyet iki-üç ay kalmakmış. Ama Birinci Dünya Savaşı patlak verdiği, yollar güvenli olmadığı için altı yıl kalmışlar.
Eğin’in zenginlerinden olan babası boş bir ev satın alıp okula çevirmiş. Hasan Fahri bey adında bir öğretmen burada küçük Şadi ve birkaç komşu çocuğunu okutmaya başlamış.
İstanbul’a dönme zamanı gelince, Fahri Bey “Son hizmet” olarak, Şadi’nin eline tavsiyelerini içeren bir mektup vermiş. Dört numaralı tavsiyesi şu imiş: “Birtakım kuşcağızın canını yakma. Avcılığa=cellatlığa heves etme.”
Diğer tavsiyeleri tuttu mu bilmiyoruz. Ama kızı Nergis Yazgan’ın yeni çıkan Avcı Babam ve Ben kitabından anlıyoruz ki bu tavsiyeyi tutmamış.
Av, Şadi Yazgan’ın hayatının merkezi olmuş. Almanya’da yüksek eğitim yaparken, iş hayatında, İstanbul’da emekliliğinde, başka şeyleri ihmal etmiş ama avı, asla.
Sert bir soğuk olmuş
Bir ara uzun yıllar şirketlerinde çalıştığı Vehbi Koç’u bile ayartmış. Karlı bir havada onu Konya’ya götürmüş. Çok sert bir soğuk olmuş, kaldıkları yere kurtlar inmiş. Vehbi Koç’u ebediyen avdan soğutmuş. “Sen nasıl ava gitmeyi seviyorsan ben de para kazanmayı seviyorum” demiş Şadi Yazgan’a.
Babası Nergis’e tüfek almış ve “oğlum” diye hitap etmeye başlamış. Av arkadaşı olmuşlar. Nergis Arnavutköy Amerikan Kız Koleji’nin son sınıfında iken, bir cumartesi, Belgrad Ormanı’na tahtalı avına gidinceye kadar. (Evet o zaman Belgrad Ormanı’nda av serbestmiş!)
İkisi ayrı yerlerde kuş beklemeye başlamışlar. Babasının tarafından “bam bum sesler gelirken”
Nergis bir kuş vurmuş.
“Biraz sonra ikinciye ateş ettim, biraz ilerime düştü. Düştü ama oturuyor ve bana bakıyordu. Sanki de yaralanmamış, kendi isteğiyle konmuştu oraya. Karnının alt tarafı paramparça, kanlar içindeydi, ölmek üzereydi ve sanki bunu niye yaptın der gibi o yuvarlacık güzel gözlerle, büyük bir korku içinde bana bakıyordu.”
O an bütün hayatını etkiledi. Tüfeği çalılıkların içine fırlattı. Yanında küçük bir tahtalı tepesi oluşmuş olan babasının yanına koştu. Avaz avaz bağırmaya başladı.
Doğa korumacılarından biri
Avcılık macerası böylece biten Nergis Yazgan Türkiye’nin öncü ve en büyük doğa korumacılarından biri oldu. Babası ise eli tüfek tutamayıncaya kadar avlandı.
Şadi Yazgan geçen yıl 104 yaşında öldü. Nergis Yazgan ise Türkiye’nin can çekişen doğası için savaşmaya devam ediyor.
Doğa ve yaban hayatta dünyanın en zengin ülkelerinden birinde yaşıyoruz ama çoğunluk ya farkında değil ya da umursamaz. Çevre ve Orman bakanlıkları bile sahip olduğumuz bu servete sahip çıkmıyor.
Bu önemli kitap, hem ilginç ve zıt iki kişinin hayatını anlatıyor hem de ülkemizin doğası için alarm veriyor.