Kürt sorununda kimlik ve ekonomi

28 Temmuz 2011

Geçen sene eylülde Van, Bitlis, Muş ve Hakkâri’de üç-dört gün geçirdim. Uzun bir aradan sonra ilk defa gittiğim bu yerlerde en çok dikkatimi çeken şey Doğu’da bildiğim o klasik uykulu ve uyuşuk havadan çok değişik bir enerji olmasıydı.
Altyapı ve kamu hizmetlerine ciddi yatırımlar yapılıyordu.
Bir zamanlar Türkiye’nin en geri kasabalarından biri olan Bitlis modern bir kente dönüşüyordu.
Ankara sadece kesenin ağzını açmamış oralara yolladığı bürokratları da değiştirmişti. Asık suratlı, otoriter valilerin koltuklarında genç, bir şeyler yapmak için içten gayret sarf eden insanlar oturuyordu.

Aynılaştırma nafile...
Terörün sona ermesi halinde buraların büyük bir atılım yapacağını, bunun Türkiye’nin bütününe büyük bir katkı yapacağını gördüm.

Yazının Devamı

Bir usta bir memleket

27 Temmuz 2011

Kürt sorununu çözmenin siyasi bir bedeli var. Soruna taraf olanlardan hiçbiri bu bedeli ödemeye hazır değil. Bu nedenle, kısa bir ümit arasından sonra, eski pozisyonlarına avdet ettiler, kavga yeniden alevlendi.
Savaş ve sertlik direği boş kalmıştı. Şimdi, bakacak olursanız, ilgili bütün tarafların -Hükümet, Barış ve Demokrasi Partisi, Öcalan, Kandil ve diğerleri- bayrağının gene o direkte dalgalanıyor olduğunu göreceksiniz.
On üç askerin öldürülmesi ile sonuçlanan PKK baskını sanki herkesin işine geldi. Öldüler, herkesi barışa giden dik yokuşa tırmanma zorunluluğundan kurtardılar.
Artık kabul edelim. Ne hükümette ne de Kürt tarafında bu sorunu çözecek niyet ve irade yok; sabır ve olgunluk, cesaret ve öngörü yok.
Hükümet ne Öcalan’ı serbest bırakabilir, ne istisnasız af getirebilir, ne de Kürtlerin taleplerini tatmin edebilir.
Üç başlı Kürtlerin durumu daha beter. Seçimden sonraki gelişmeler bu cephede bir izan kaybına işaret ediyor. BDP’nin takıma kızıp duvarla top oynayan çocuk havasında Diyarbakır’a kaçması, Silvan’daki olaylar sırasında demokratik özerklik ilan etmesi (o her ne ise) siyasi zekâsının patlak lastik gibi oturduğunu gösteriyor. Tarihte bundan daha

Yazının Devamı

Satın alıyorum o halde varım

23 Temmuz 2011

Berberde saçlarımı kestiriyorum. Son gelişimden bu yana önünde tıraş olunan aynaların arasına küçük, yassı, dizüstü bilgisayarlarınkini andıran televizyon ekranları yerleştirmişler. Görüntüler şaşırtıcı derecede berrak. Bir posta reklam gösteriyorlar. Ardından çoğumuzun hiçbir zaman bulunamayacağı yerlerden, görmeyeceğimiz manzaralar. Uçarken yakından çekilmiş kuşlar, sularda yürüyen flamingolar, suya ağ atan koyu derili balıkçılar, yavaş yavaş yürüyen filler, rüzgârda eğilen buğdaylar, ayak değmemiş kumlara vuran narin dalgalar.
Bulunduğunuz yerden daha güzel, havası daha temiz yerler. Doğaya yakın. Ayağınızın kumları, ılık suları tadabileceği sahiller. Biraz önce içinden geçerek geldiğiniz ve çok geçmeden içine geri döneceğiniz kalabalık, dar, sıkışık, sinirli pis, egzoz dumanlı, yerlere zıt yerler.
Niye bize bunları gösteriyorlar? Yumuşayıp satın alma havasına girelim
diye mi?
“Telefon hattı üzerinden yayın yapıyor,” diyor berber gururla.
Sanki dünyaya tüketici olmak için geldik. Satın alıyorum o halde varım. Ne aldım deme, ne alacağım de. Kurda sormuşlar ensen niye kalın, kendi alışverişimi kendim yaparım demiş.

Yazının Devamı

Üçüncü köprü: Gecikme bildiriyorum

22 Temmuz 2011

Karayolları Genel Müdürü Cahit Turhan, içinde Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün de bulunduğu 400 küsur kilometrelik yol projesi ihalesinin ertelendiğini açıkladı.
Anadolu Ajansı’na konuşan Turhan, ertelemenin şartname satın alan 16 şirketin isteği üzerine yapıldığını söyledi.
Neden şartname satın alan şirketler böyle bir talepte bulundu? Turhan bu konuda bir şey söylemedi.
Onu da ben söyleyeyim.
Çünkü emrindeki Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı şartnameye göre şirketlerin teklif vermesi imkânsızdı. Şartnamede eksikler, doğru mu, değil mi kontrol edilmesi gereken rakamlar vardı. Yani şartname dandikti.
Proje milyarlarca dolara mal olacak. Bunun için yabancı bankalardan finansman bulmak gerekecek.
Yabancı bankaların bu finansmanı sağlamaları için ileri sürdüğü koşullar var. İnşaatın ne kadar zamanda gerçekleştirileceğine, ne kadar gelir getireceğine dair sağlam bilgiler görmek isterler.

Yazının Devamı

Cep’te dünya uyanıyor T.C. uyuyor

21 Temmuz 2011

Eğer on yıldan beri sigara içen on bin kişi üzerinde araştırma yapılsa büyük bir olasılıkla hiçbirinde akciğer kanseri bulunmayacak.
Ama bu sigaranın kanser yapmadığı anlamına gelmez. Sigaranın içindeki kanserojen maddelerin küçük dozda olduğu, öldürücü etkilerini 20-30 yıllık bir dönemde göstereceği anlamına gelir.
Cep telefonları elektromanyetik dalga yayıyor ve aynen sigarada olduğu gibi bunlar da uzun vadede kanser yapabilir. Bu konuda değişik ülkelerde birçok araştırma yapıldı. Ancak hiçbirinde şüpheleri ortadan kaldıracak kesinlikte sonuç alınamadı.
Bilimin bu konuda bildiklerinde büyük boşluklar var. Kesin olan tek şey, uzun süre kullanımın kansere yol açabileceğinin ihtimal dışı olmaması.
Dünya Sağlık Örgütü WHO, bugüne kadar yapılan bütün araştırmaları uzmanlarına inceletti ve cep telefonunu kanser yapması olası şeyler listesine aldı.
Bu konuyu araştırırken Rusya’dan ABD’ye kadar birçok ülkenin sağlık bakanlıklarının ve kurumlarının tüketicileri cep telefonu konusunda uyardıkları, en sağlıklı kullanımın ne olduğunu anlattıklarını öğrendim.
Ve bizim bu ülkeler arasında olmadığımızı.

Yazının Devamı

Cep telefonu ve kanser

20 Temmuz 2011

Cep telefonu kanser yapar mı? Bu sorunun kesin bir cevabı yoktur ve olamaz. Çünkü zararlı şeylere küçük dozlarda maruz kalmanın etkisini ölçecek alet yoktur.
Şunu demek istiyorum: Bir nükleer santral patladığında yakınında olanlar çok yüksek dozda radyasyon aldıkları için ölürler veya ağır bir biçimde hastalanırlar.
Devamlı çok küçük dozda radyasyona maruz kalanlara ne olur? Bu sorunun cevabı bilinemez, çünkü günlük bazda alınan radyasyonun sağlık üzerindeki etkisini ölçecek aletlere ve yöntemlere sahip değiliz.
Ama sağlığa verdikleri zarar kısa vadede ölçemeyeceğimiz kadar küçük oldukları için radyasyon, toksik madde ve elektromanyetik dalga gibi şeylerin insan için zararlı, hatta öldürücü olmadığı da söylenemez.
Sigarayı düşünün: Sigara tiryakiliği akciğer kanserine yol açar ama ilk içilmeye başlandığından 20-30 yıl sonra.

Kimse ‘yapmaz’ diyemez

Yazının Devamı

Nükleer: Sıra Fransızlara geliyor

16 Temmuz 2011

Nükleer santral görüşmeleri yaptığı Japonya ay sonuna kadar masaya dönmezse, Türkiye, muhtemelen, Fransa’yla görüşmelere başlayacak.
Sinop’ta, Türkiye’nin planlanan ikinci santralini yapmak üzere sürdürülen müzakerelere Japonya’daki Fukuşima kazası nedeniyle, Tokyo’nun isteği üzerine ara verilmişti. Ama Japonya’nın Fukuşima’nın yarasını bir türlü saramadı. Japon Başbakanı ise birkaç gün önce nükleer enerjiyi terk etmekten bahsetti.
Enerji Bakanlığı aslında sonbahara kadar beklemeye hazırdı. Ama öyle anlaşılıyor ki, seçimlerden sonra yerini koruyan bakanlardan biri olan Taner Yıldız sabırsızlanmaya başladı.
Ankara’daki Japon büyükelçisi birkaç gün önce Bakanlığa davet edildi, “Görüşmelere devam edebilir miyiz, ay sonuna kadar bilgi verin. Ağustostan itibaren kendimizi serbest hissedeceğiz,” mesajı verildi.
Ay sonuna kadar Japonya’dan bir heyetin gelmesini bekliyor. Ne olabilir?
Bir kaynağımın değerlendirmesi şu: “Muhtemelen devam etmekte zorlanacaklar. Bununla birlikte kapıyı açık bırakmamızı isteyecekler.”

Yazının Devamı

Facebook mu, o da ne?

14 Temmuz 2011

Facebook arkadaşım olmak için davet yollayanlara bir mesajım var: Davetinizi kabul etmedim çünkü facebook’la uğraşmak istemiyorum.
Twitter, Linked-in, YouTube, PayPal ve buna benzer şeylerle de ilgilenmiyorum. Skype’da işim yok.
Zaten iş dolayısıyla günümün büyük bir bölümü bilgisayarın önünde geçiyor. Geriye kalan zamanı bilgisayarın önünde değil onunla arama mümkün olduğu kadar çok mesafe sokarak, prize sokulu veya pille çalışan şeylerden uzakta yaşamak istiyorum.
Cep telefonumun internet hizmeti yok çünkü acelem yok.
Tenha bir hayat istiyorum. Özel hayatım özel kalsın istiyorum. Sohbet değil sessizlik istiyorum.
An be an ne yaptığımı, kimle olduğumu veya ne düşündüğümü anlatmak, gerçek zamanlı yorum yapmak ihtiyacında değilim. An be an ne yaptığımı, kimlerle olduğunu veya ne düşündüğünü rapor edenler de beni hiç ilgilendirmiyor. Bunu aşırı derecede narsist, saçma ve gereksiz buluyorum.

Yazının Devamı