Dünyanın 4,5 milyar yıl yaşında olduğu tahmin ediliyor. Kalan ömrü muhtemelen yedi milyar civarındadır.
Dünyanın ömrünü belirleyen, bütün canlıların enerjisiyle beslendiği güneştir. Güneş yedi-sekiz milyar yıl sonra soğumaya başlayacak ve “kırmızı dev” diye tarif edilen bir yıldız haline gelecek.
Bu süreçte dünya üzerinde yaşanılmaz bir şekilde ısınacak. Okyanuslar kaynayıp uçacak. Dünya, başlangıçta olduğu gibi, erimiş bir top haline gelecek. Çevresi dünyayı yutacak biçimde genişleyecek olan güneşin içinde kaybolacak. Yoktan var olduğu gibi, vardan yok olacak.
Aklımızın kavrayamayacağı kadar çok vaktimiz var daha, kâinatın bu bahçesinde.
Ama “Yaşadığımız yerlere iyi bakmalıyız, her şeyi idareli kullanmalıyız, çünkü bu topraklarda daha milyarlarca yıl yaşayacağız” şeklinde düşünen bir tek kişi var mı?
Sınırsız büyüme hastalığı
Mehmet Emin Karamehmet Turkcell’de azınlığa düşmesine rağmen kontrolü kaybetmemek için mücadeleye devam edecek. Turkcell’in yabancı ortakların hâkimiyetine geçmesine karşı olan hükümet bu konuda onu destekleyecek.
Bayramdan önce İstanbul’da Çukurova yetkilileri ile yaptığım konuşmaların özeti bu.
Yetkililer Çukurova’nın siyasi destek için Ankara’da lobi yapmadığını savundu. “Çukurova’nın hiçbir zaman siyasilerle işbirliği yapıp avantaj sağlamaya çalışmadı” dedi Çukurova’nın en kıdemli yöneticilerinden biri.
“Bazı şirketleri devletler vermiyor. Fransa’da, Almanya’da, İtalya’da hükümetler bazı Telekom şirketlerin yabancıların kontrolüne girmesine mani oldu. Neden Türkiye olmasın? Bu bizi korumak değil. Daha çok Türkiye’nin kendini koruması. Avea ve Telsim yabancı kontrolüne girdi. Türkiye’nin Turkcell konusunda kararı bir tutumu var. (Yabancı ortaklar TeliaSonera ve Alfa) bunu görmek ve anlamak istemiyorlar.”
2023’te Turckell’in imtiyaz sözleşmesi sona erecek ve şirket bütün alt yapısıyla birlikte devletin mülkiyetine geçecek.
Geçen ay yapılan Turkcell yönetim kurulu toplantısından saatler önce hükümet kanun kuvvetinde bir kararname çıkarmış, ardından Sermaye Piyasası
İçinde kedi olan bir odanın olmayandan farkı nedir? Dün gece çok yorgundum. Saat dokuzda gözlerim kapanmaya başladı. Hemen yatarsam gecenin ileri bir saatinde uykumu almış olarak kalkacağımı bile bile soyundum ve yattım. Hemen uyudum. Tahmin ettiğim gibi iki saat kadar sonra uyandım.
Sessiz şehrin üstünde yeni doğan bebeklerin rüyaları dolaşıyor. Bir rüya görmüş ama unutmuştum ama rüya izini hoş bir ruh hali olarak geride bırakmıştı, yataktan kalkanın ardında bıraktığı sıcaklık gibi. Bir araba süratle evin yanından geçerek tepeye tırmandı. Bir sürat teknesinin denizde arkasında bıraktığı yırtığın kapanması gibi gece rahatsız edilen sessizliğinin üzerine yeniden yorganını çekti.
Bir süre gözlerim açık karanlıkta başıma yastıkların üstünde rahat bir pozisyon aradım. Bu pozisyonu bozmamaya çalışarak ışığın düğmesine dokundum. Yatağımın kenarındaki Amerikan kitap eleştirisi dergisini alıp önce Hollandalı bir yazarın son romanının pek ilgimi çekmeyen eleştirisini bitirdim. Ardından nükleer yayılma sorunuyla ilgili dört kitabı deşen bir eleştiriyi devirdim. Ondan sonra İngiliz ressam Lucian Freud hakkındaki yazıyı okudum.
Uyumaya çalışmak
Biraz daha okumak ve uyumaya
Resmi Gazete basıldıktan sonra hükümet önemli yeni kararlar alırsa bunlar için “mükerrer” Resmi Gazete yayımlanır.
Ender sayılabilecek bir şeydir bu. Yarını bekleyemeyecek kadar acil kararlar sık sık alınmaz.
11 Ekim gecesi mükerrer Resmi Gazete iki defa yayımlandı.
Bu olayı ilginç yapan, ertesi gün Turkcell İletişim Hizmetleri AŞ’nin genel kurul toplantısı yapılacak olması ve yayımlanan kararların bu toplantının ve hatta Turkcell’in kaderini etkileyecek olmasıdır.
Turkcell’de azınlığa düşmüş olan eski hâkim ortak Mehmet Emin Karamehmet’in Çukurova şirketi ile çoğunluk sahibi İskandinav TeliaSonera ve Rus Alfa arasında sekiz yıldır iktidar kavgası var.
Çukurova yüzde on dört civarında hisse ile hâlâ çoğunlukta imiş gibi şirketi yönetmeye devam ediyor. Telekom piyasasında, Ulaştırma Bakanlığı’nın bu konuda Çukurova’ya arka çıktığı, SPK yönetmenliğinin de bu desteğin bir parçası olduğuna dair yaygın bir kanaat var.
Yabancı ortaklara göre, Çukurova’nın elindeki en önemli silah Turkcell yönetim kurulu başkanı Colin Williams’dır.
Turkcell’in tarihinde biri iyi diğeri kötü iki önemli dönüm noktası var.
Bunlardan ilki şirketin 2000 yılında New York’ta halka arzıdır. Bu arzla Turkcell Türkiye’nin ilk gerçek anlamda uluslararası şirketi haline geldi.
İkincisi, 2002 ekonomik krizinden sonra ana ortak Mehmet Emin Karamehmet’in mali krize düşmesidir.
Dünyanın en zengin işadamlarından biri iken iflasın eşiğine gelen Karamehmet başını su yüzünde tutabilmek için Turkcell’deki hisselerini satmaya başladı. Azınlığa düştü. Şu anda kontrol ettiği hisse oranı yüzde on dört civarındadır. Yürümekte olan davalar aleyhinde sonuçlanırsa bunun da büyük bir bölümünü kaybedebilir. Buna rağmen, hâkim ortakmış gibi şirketi kumanda etmekte ısrar ediyor.
Kriz bitecek gibi değil
Turkcell’de sekiz yıldır süren ve bitecekmiş gibi görünmeyen krizin nedeni budur: Şirketin yarısından fazlasına sahip olan yabancı ortaklar “Turkcell’i biz yönetmeliyiz” diyor. Karamehmet “Ben yönetirim” diyor.
Gün doğmadan önceki o saatleri dün gibi hatırlıyorum. Sabaha yakındı. Ankara’da, Başbakanlığın önündeki merdivenlerde bekleşen gazeteci gurubu arasındaydım. Önce Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in özel temsilcisi Joseph Sisco koşarak indi merdivenlerden, ağır gövdesinden beklenmeyen bir süratle. Hiçbir şey söylemeden Amerikan Büyükelçiliği’nin bekleyen arabasına bindi ve hızla ayrıldı. Saniyeler sonra korumalarına Başbakan’ın dışarı çıkmakta olduğunu haber veren ziller çaldı. Başbakan Bülent Ecevit koşar adımlarla merdivenlerden indi ve o da bize konuşmadan arabasına bindi. Araba burnunu Çankaya istikametine çevirdi, sonra sağa döndü.
“Genelkurmay’a gidiyor” diye bağırdı bir gazeteci ve herkes o tarafa doğru koşmaya başladı. Olduğum yerde, Başbakanlığın merdivenlerinde kaldım. Yanı başımda Ecevit’in ardından merdivenlerden inen danışmanı Ahmet Yücekök duruyordu. Az önce gazeteci ve polis kaynayan yerde ikimizden başka kimse kalmamıştı.
Yücekök’ün yüzü bembeyazdı ve burnundan soluyordu.
“Ne oluyor?” diye sordum.
“Çıkıyoruz” dedi.
“Nereye?” dedim, herhalde hayatımda sorduğum en aptalca soruyu sorarak.
“Nereye olacak?” dedi Yücekök.
Ozanköy
Bu sabah mutfak kapısını açınca karşıma iki serçe çıktı. Evin saçaklarındaki yuvalarda yaşayan serçelerden, bunlar. Şömine bacasından aşağı düşmüşler, kapılar ve pencereler kapalı olduğu için kaçamamışlar. Beni görünce telaş içinde uçuşup kendilerini camlara vurmaya başladılar.
Camı görmüyorlardı. Camdan bakıldığında görülen manzarayı görüyorlardı: Yasemini, limon ağacını, akasyayı ve diğer kuşları.
Pencereleri açtım. Cikcikler içinde, art arda uçup gittiler. Mutfak bankosunun üzerinde, seramik bir saksının içinde, bahçedeki kuş yemliklerine koyduğum kenevir tohumları var. Baktım, ben yokken, bunların tadına bakmışlar. Tohumların kabukları duruyordu saksının çevresinde, titiz ve zevkli bir ev kadınının yemek masasına serpiştirdiği gül yaprakları gibi.
Kuşların camlarla sorunu var. Çünkü camı değil camda dış dünyanın aksini görürler, gökyüzünü, bulutları, ağaçları ve dosdoğru onlara doğru uçar. Cama çarpan kuş ya hemen ya da birkaç saat içinde beyin hasarından veya iç kanamadan ölür.
Pencere önüne ağ germek
Dünyada üçüncü en sık rastlanan ruh hastalığı veya bozukluğu nedir biliyor musunuz?
Utangaçlık.
Ama psikiyatride ‘utangaçlığın’ adı utangaçlık değildir. ‘Sosyal Anksiete Bozukluğu’dur.
Bazılarına göre bu bozukluk anksiete olarak tarif edilen bozuk ruh halleri arasında en yaygın olanıdır. Bazılarına göre anksieteler arasında en az tedavi edilenidir.
Bazılarına göre ise uydurmadır. Bir mizacı, kişilik özelliğini doğal kabul etmek yerine hastalık olarak damgalamaktır.
Utangaçlığın resmen bir hastalık olarak psikiyatriye giriş tarihi 1980’dir. Salgın haline gelmesi ise 1999’da, bir ilaç şirketinin reklam kampanyası ile başladı.
Çok uluslu ilaç şirketleri, devasa kârlarının büyük bir bölümünü pazar payı büyük, mahdut sayıda ilaçtan elde eder.