On yıl kadar önce idi. Kalp krizi geçirmiş, evde dinleniyordum. Bir gün bir arkadaşım aradı.
“Ablam reiki biliyor. İstersen seni ona götüreyim. İyi gelebilir” dedi.
Birkaç gün sonra, birlikte, ablasının Sarıyer’de babası ile birlikte yaşadığı eve gittik. Boğaz’a tepeden bakan iki katlı ev çardağı, çiçekleri, meyve ağaçları ve bostanı ile insana huzur veren bir yerdi. Çardağın altında çay içtik. O kadar sakin ve yavaştı, kaç yüz yıl öncesinin İstanbul’unda olabilirdik.
Abla hiç evlenememiş, orta yaşlarında bir kadındı. Beni evin ütü yapılan ve bahçedeki sebze ve otların kurutulduğu odaya çıkardı. Bir saat kadar reiki yaptı.
Kendimi çok daha iyi hissettim. Reiki’den mi, ortamın sükûnetinden mi, evden uzaklaşmış olmaktan mı, bilmiyorum. Belki her ikisinden.
İşe geri dönme zamanı
Geçen gün mayın konusunda araştırma yaparken Poltek adlı bir Türk şirketinin geçtiğimiz temmuz ayında Hırvat mayın şirketi HCR-CTRO ile anlaşma imzaladığını öğrendim.
Poltek? Böyle bir şirketin varlığını ilk defa duyuyordum.
Araştırınca Poltek’in Polis Bakım ve Yardım Sandığı Polsan’a bağlı bir şirket olduğunu öğrendim. Biraz daha araştırınca, hayretle, sandığın büyük bir holding olduğunu öğrendim. Sessiz, derin ve biraz da gizli bir dev.
Polsan 1952’de kuruldu, uzun yıllar küçük ve uykulu bir yardımlaşma sandığı olarak yaşadı, AKP iktidara geldikten kısa bir süre sonra atağa kalktı. Şirketin öz varlıkları halen bir milyar lira civarında. Ödenmiş sermaye 500 milyon lira. Sekiz iştiraki var.
İnternet sitesinden (http://www.polsan.com.tr/) öğrendiğime göre Polsan’ın 97,000 üyesi var. Emniyet teşkilatı mensuplarının yüzde 45’ı sandığın üyesi. Brüt maaşlarının yüzde sekizi her ay aidat olarak kesiliyor.
Sekiz iştiraki var
Türkiye’ye ilk aşamada 527 kilometre karelik bakir tarım arazisi kazandıracak olan mayın temizleme işine, muhtemelen, gelecek yılın ilk üç ayı içinde başlanacak.
Konuyu yakından izleyen kaynaklar Türkiye-Suriye hududundaki mayınlı sahaları temizlemekle görevli Savunma Bakanlığı’nın ihale tarihini kısa zamanda açıklamasını bekliyor.
“Çok az bir zaman kaldı” diye konuştu bir kaynak. “İhale dosyasını satın almak üzere bu ay içinde davet edilmeyi bekliyoruz. En geç martta iş başlar.”
Başlangıçta elliyi aşkın ortaklık ihaleye ilgi göstermişti. Sakıncalı bulunan veya sakıncalı addedilen ülkelere ait şirketler elendi. Bunlar arasında Kuzey Irak’ta ve Ermenistan’da iş yapan şirketlerin bulunduğu haber veriliyor.
Halen 15 civarında aday var. Kaynağıma göre, “işi alabilecek güçte aday sayısı yedi-sekizi geçmez.” Bunların arasında Türk, Rus, Azerbaycan, Hırvat ve İngiliz şirketleri bulunuyor.
Mayında rant şüphesi...
Yaşasın! Başbakanlık Diyanet İşleri Başkanı da çevrecilere katıldı. Geçen hafta sonu, “Helal Gıda” konusunda Afyon’da düzenlenen toplantıda konuşan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez GDO, aşırı tüketim ve çevre talanı konusunda radikal söylemlerde bulundu.
Görmez “Tüketim ekonomilerinin nimete müdahale eder hale gel(diğini)” bunun sonucunda “yeryüzünün, çılgınca bir tüketimin körüklediği bir talan ve tezvirat (yalan) ile karşı karşıya” bulunduğunu söyledi.
“Fıtratı (yaradılışı), sağlığı ve nezaheti (temizliği) dikkate almaksızın, tabiatın dengesini bozacak müdahalelere girilmektedir” dedi.
Görmez, genetiği değiştirilmiş organizmalara değinerek, “Nimetlerin yapısı ve safiyeti ile oynanmakta, tohumlar değiştirilip asli hüviyetlerinden uzaklaştırılmaktadır. Bu tahrifatın meydana getireceği akıbet ve etkiler ise şimdilik tahminlerin ötesinde kalmaktadır” diye konuştu.
“Tükenişimizi hızlandıran bu hoyratça üretim ve tüketim, sektörel örgütlerle, reklam ve propagandanın bütün çeşitleriyle teşvik edilmektedir. İnsanı, varlığı ve kainatı değerlerden arındırma siyasetleri, bunalımlarımızı daha da derinleştirmiştir.”
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek
Suni gübrenin babası, John Bennet Lawes adlı bir İngilizdir. Asında Lawes için suni gübrenin amcası demek belki daha doğru olur. Çünkü bazı maddeleri toprağa katmanın verimi artırdığını ilk Justus von Leibig isimli bir Alman keşfetti. Ama Leibig ne buluşunun patentini aldı ne de ticari olarak geliştirdi.
Lawes ise Leibig’in önerdiği maddeleri (ezilmiş kemikti bunlar) kendi topraklarında kullanıp olumu sonuç alınca, 1841’de dünyanın ilk suni gübre fabrikasını kurarak çarçabuk zengin oldu.
Lawes’ın Londra’nın kuzeyindeki Hertforshire eyaletinde ailesinden kalan toprakları vardı. Burada bir laboratuvar kurdu ve toprak verimini yapay maddelerle artırmanın başka yöntemlerini de keşfetti.
Aynı yerde dünyanın ilk deneme çiftliğini kurdu. Arazisini iki parsele ayırdı. Birine beyaz şalgam diğerine buğday ekti. Parselleri 22 parçaya böldü ve her birinde yeni gübre bileşimleri kullandı.
Buğdaylar sarardı, döküldü
Azot ve fosfatın faydalarını ortaya çıkardı ama bir sonuç bunlardan fazla ilgisini çekti: Azot bitkileri azdırıyordu. Ama azot kullanan tarlalarda bitki çeşitliliği azalıyordu. Azotla gübrelenmiş parsellerde sadece üç tür bitki büyürken gübrelenmemiş olanlarda
Pilot Amerika Birleşik Devletleri’nde, Nevada’daki Nellis Hava Üssü’ndeki kumada odasında oturuyor. Uçurmakta olduğu uçak Afganistan semalarında dolaşıyor.
Tetiğe dokunursa binlerce kilometre öteden aşağıdaki Taliban güçlerine bomba yağdıracak.
İnsansız hava araçlarının dünyasına hoş geldiniz.
Nevada’da gündüz. Afganistan’ın karlı dağlarında ise çoktan gece oldu.
Ama Predator adlı insansız hava aracının video kameraları o kadar güçlü ki, zifiri karanlıkta bile görüyor ve kaydettiklerini anında uydu aracılığıyla Nevada’daki pilota naklediyor.
Sigarasını yakan, tuvalete gitmek için nöbet yerinden ayrılan, hatta hayvanlarla aşk hayatı yaşayan savaşçılar, farkında olmadan, binlerce kilometre ötedeki gözler tarafından gözlenmekte.
“Pencereden bakınca baraj kapaklarını açmış olduklarını gördüm” diye anlattı.
“Önümden nehir gibi su akıyordu. Suyun kenarından aslanlar, filler, gergedanlar, maymunlar, ceylanlar, zürafalar geçiyordu. Kedi hayvanları görünce heyecanlandı. Kucağımdan ağaca atladı ve kayboldu. Akan su pencerenin pervazını ıslatmaya başladı. Eve su dolacak, dedim. Annem merak etme, ne yaptıklarını biliyorlar dedi. Bir bez al pervazı sil. Dışarı çıkıp kediyi bulmalıyım, onu parçalayacaklar diye düşündüm.”
Günümüz, çoğu zaman, bana gördüğü rüyayı anlatmasıyla başlardı. Hemen hemen her gece rüya görürdü. Rüyaları beni şaşırtacak kadar uzun ve ayrıntılıydı. “Geceleyin ikinci bir hayat yaşıyorsun sen” derdim ona.
Rüyalarını dinlemekten ne kadar zevk aldığımı bilirdi. Bu nedenle, başlangıçta bazen, “Acaba beni eğlendirmek için uyduruyor mu” diye düşünürdüm. Artık düşünmüyorum. Bir defasında, birkaç hafta sonra ona bir rüyasını hatırlattığımda ilk anlattığı gibi anlattı. Uydurmadığını bundan anladım.
Hafızanın doğru ile doğru olmayanı hatırlama gücü eşit değildir. İnsanlar doğru söylemediklerinde, genellikle, üstünden biraz zaman geçtikten sonra uydurduklarını ayrıntılarıyla hatırlamazlar.
Ozanköy
Şehirlerarası yemek tarif servisi mi, diye sordum? “Evet” dedi telefona çıkan kadın. “Bekâr erkeklere telefonda yemek tarifleri veriyoruz. Çok küçük bir ücrete” Güldü. “Para kazanmak için her fırsattan faydalanmalıyım artık.”
Tamam, dedim. Borcuma ilave et.
“Bugün ne pişirmeyi düşünüyorsun?”
Bahçede artık küçük bir bostan vardı. Karpuz, kavun, biber, domates, salatalık, nane, maydanoz ve bir sıra mor beyaz patlıcan.
Büyümelerini hayretle izliyorum. Pazardan alındıklarında kalem gibi ince ve ufaktılar veya tohum olarak ekildiler. Gözlerimin önünde küçük bir mucize meydana geldi. Yıllardır, sadece manavlarda gördüğüm sebzeler, kararlı ve emin bir biçimde büyüdü, çiçek açtı ve süratle ürün vermeye başladı.