Petrol aramaya var mısınız?

30 Haziran 2006

Seçimlerin ardından üç yıldan fazla zaman geçti geçti ama ki jeton hâlâ düşmedi. Millet AKP'den kurtulmak istemiyor, hanımefendi. Sizden kurtulmak istiyor. Ve geçen seçimlerde kurtuldu. Neden geri istesin? Neden teker teker midesini bulandıran bu partilerin bir araya gelmesinden meydana gelecek kokteyli içmek istesin? Kocası ölüm döşeğinde yatıyor. O, karalar bağlayacağına, kaknem bir gayretle bunun medya hasadını biçme peşinde. Ankara'nın sıcağında kapı kapı dolaşıyor. AKP'den kurtulmak için sağda ve solda ittifak arıyormuş. Bayan Ecevit'in koalisyon arayışının Türk siyasi tarihinde görülmüş en absürd ve, Ecevit'in durumu düşünüldüğünde, en kaknem girişimlerden biri olduğu kesin.Gene de yüzünü televizyonlarda göstermek için sağ kolunu kesmeye hazır, kenarda köşede kalmış ne kadar politikacı varsa "Rahşan beni ne zaman arayacak?" diye tırnaklarını kemiriyor.Ama Bayan Ecevit'in girişimi tamamen faydadan ari değil. Ümitsizler ordusunun ekranlardan resmigeçidini yaptırarak Türkiye'de siyasetin ve siyasetçilerin düzeyinin ne kadar yürekler acısı olduğunu gösteriyor. Bunun bir daha öğrenmeye ihtiyacımız var mıydı, o başka mesele.Süleyman Demirel. Bayan Ecevit'le tarihi görüşmesinden

Yazının Devamı

Limanlar kapalı, kriz açık

28 Haziran 2006

Limanları ve havaalanlarını açmadınız. Kıbrıslı Rumlara posta koydunuz. Brüksel'e de nanik yaptınız.Ama küçük bir sorun var. Yaptığınız iş onlardan çok bize zarar veriyor ve yasal değil. Limanlarını ve havaalanlarını bütün Avrupa Birliği üyelerine açmak Türkiye'nin anlaşmalardan doğan yükümlülüğüdür. Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Avrupa Birliği üyesidir. Türkiye, sevemese de, diğer AB ülkelerine sağladığı kolaylıkları Rumlara da sağlamak zorundadır. Bu yükümlülük pazarlığa açık değildir. Ortadan kaldırılamaz. Annan Planı'nı referandumda kabul ettikten sonra AB'nin Kıbrıslı Türklere içinde bulundukları izolasyonu, yani tek başına bırakılmışlığı sona erdirmek için çalışacağına dair söz verdiği doğrudur.Ancak, kapı aralığında öpüşmek ile nikâh ne kadar ayrı ise, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne karşı olan taahhütleri ile Avrupa Birliği'nin Kıbrıslı Türklere verdiği söz o kadar ayrıdır. Biri, iki tarafı ilgilendiren özel bir iştir. Diğeri, taraflar için hukuki sonuçları olan bir sözleşmedir. Ayrıca AB izolasyonlar konusunda hiçbir şey yapmadı da denemez. Rumları es geçerek Türklere 139 milyon euro'luk yardım tahsis etti. Birkaç gün sonra AB Lefkoşa'nın Türk semtinde ofis açıyor. Çok güzel

Yazının Devamı

'IMF'den yeni kredi gelmeden olmaz'

26 Haziran 2006

Bankacıların tahminlerine göre Türk özel sektörünün döviz borçları 60-70 milyar dolar arasındadır. Dövizin keskin bir biçimde yukarı seyrindeki en büyük etken ise şirketlerinin can havliyle dövize hücum etmesidir.Türkiye birçok şirketin borçlanırken kendi parasını kullanmadığı, garip bir ülkedir. Şirketler dövizi tercih ediyorlar çünkü dövizle borçlanmak Türk lirasıyla borçlanmaktan ucuzdur. İstikrar varken bu iyi bir politikadır. Şimdi olduğu gibi aniden istikrar bozulduğunda ise şirketler şemsiyesiz yağmurda kalır.Son üç yıl içinde döviz fiyatlarının düşük seyretmesi ve istikrarın süreceğine olan inanç döviz cinsinden borçlanmaları artırdı. Buna ek olarak birçok şirketin defterlerinde back to back diye tarif edilen krediler var. Bu sistem şöyle çalışıyor. Diyelim ki patronun Deutsche Bank'ın Londra şubesinde 10 milyon dolar parası var. Bunu teminat olarak bloke ettirerek 10 milyon dolar "kredi" alıyor ve yatırım yapıyor. Geçen defaki ekonomik kriz bankaları vurdu. Bu defaki (Başbakan'ın hoşuna gitmese de artık kriz kelimesini kullanabiliriz sanıyorum) özel şirketleri. Türkiye'nin eski günlerine ebediyen veda ettiğine inanan birçok patron bu şekilde parasını geri getirdi. Ve

Yazının Devamı

Kemal Baba'nın bir çiftliği vardı

25 Haziran 2006

"Görmedim.""O halde orada biraz duralım. Yolumuzun üstünde. İngiltere'nin muhakkak görülmesi gereken yerlerinden biri" dedi ve öyküsünü anlattı. Blenheim (Blenım okunuyor) Sarayı adını 1704'te Tuna Nehri'nin kuzeyindeki küçük Blindheim veya Blenheim adlı köyün yanında yapılan bir meydan savaşından alıyor. İngilizlerle Fransızlar arasında yapılan bu muharebeyi İngiliz güçleri kazandı. İngiliz ordusunun komutanı Birinci Marlborough Dükü John Churchill'di (1650-1722). Marlborough (Marlbra okunuyor) İngilizlerin en büyük komutandır. Yaptığı bütün muharebeleri kazandı, kuşattığı bütün şehirleri zaptetti. Ama kazandığı 10 zaferden en büyüğü Blenheim'dır. Savaş Fransızların Avrupa üzerinde egemenlik kurma hayallerini yıktı. İngilizlerle aynı safta çarpışan Avusturya ve Hollanda'yı Fransız istilasından kurtardı. İngiltere'nin yükselişi başladı. Hafta sonunu arkadaşımın İngiltere'nin güneyindeki evinde geçirecektik. Yolda sordu: "Blenheim Sarayı'nı gördün mü?" Kraliçe Anne minnetini göstermek için Marlborough'ya Oxford yakınlarında büyük bir arazi bağışladı ve içine bir saray yapılması için parlamentodan tahsisat çıkardı. Birkaç saat sonra sarayın önünde durduğumuzda ağzım şaşkınlıkla

Yazının Devamı

Turkcell'e Çukurova kültürü hâkim oluyor

24 Haziran 2006

Turkcell uzun zamandan beri oybirliğiyle, iyi yönetişim kurallarının hâkim olduğu bir şirket olarak yönetiliyordu. Çukurova'nın patronu Mehmet Emin Karamehmet ekonomik krize düşünce dengeler değişmeye başladı. Karamehmet devlete olan borçlarından kurtulduktan sonra da genel müdürün üstünden şirketin günlük yönetimine doğrudan müdahale etmeye başladı.Akpınar'ın birkaç ay ertelediği istifasının nedeni bu müdahaleler, Karamehmet'in şirketin üst mevkilerine tayin ettiği kişiler ve uygulanmaya başlanan politikalardır.Çukurova kültürü derken, patron kültürünü kastediyorum. Bunun nasıl çalışıyor olduğunun bir örneğini vereyim. Turkcell son birkaç ay içerisinde kendine servis sağlayan bazı şirketlerden ödeme yapmadan hizmet yapılmış gibi fatura almaya ama ödemeleri geciktirmeye başladı. Bu, şirketlerin genellikle nakit sıkıntısı çektikleri zamanlarda uyguladıkları bir yöntemdir. Ama Turkcell nakit sıkıntısı içinde değil. Tersine, nakit içinde yüzüyor.Akpınar, yakınlarına, mayıstaki Turkcell Genel Kurulu'ndan sonra yapılacak ilk yönetim kurulu kararını bekleyip ondan sonra karar vereceğini söylüyordu. Orada gerekli desteği bulamadığı için istifa etti. Öyle sanıyorum ki davulun boynunda,

Yazının Devamı

Vergi olacaktı, vergi kaçırmak için teşvik oldu

23 Haziran 2006

Nihayet be kardeşim!Yılbaşında yürürlüğe giren bu vergi hiç konmamalıydı veya çok önceden kaldırılmalıydı. Çünkü toplanması mümkün değildi ve kârdan çok zarar getireceği kısa zamanda ortaya çıktı. Ama kondu, çünkü Ankara hâlâ dünyaya dikte edebileceğini sanıyor. Çünkü piyasayla görüş alışverişinde bulunmadan tepeden emirlerle ekonomiyi yönetme alışkanlığını terk etmemekte ısrar ediyor. Ve, ısrarla anlatılmasına rağmen, son ana kadar yanlıştan dönmüyor.İşin, benim de fazla anlamadığım teknik ayrıntılarına girmeden, bu % 15 vergiyle ilgili olarak şunlar söylenebilir: Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, dün yurtdışından, Türk finansal enstrümanlarına yatırım yapanlardan alınan % 15 verginin kaldırılacağını açıkladı. Vergi konmadan önce "Hedge Fund" olarak tanımlanan yabancı yatırımcılar İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'ndan (İMKB) işlemlerini yerli aracı kurumlar aracılığıyla geçiriyorlardı. Hedge Fund'lar dünyaya vergi ödemek için gelmediklerinden Kemal Bey'e vergi ödememek için çare aramaya başladılar. Swap adlı bir yöntem buldular. İşlemlerini Londra'daki kurulu, Türkiye ile çifte vergilendirmeyi önleme anlaşması bulunan ülke vatandaşı büyük yabancı aracı kurumlar üzerinden geçirmeye

Yazının Devamı

Yas tutma, çünkü bunlar kaçınılmazdır

21 Haziran 2006

Sıralar sırtı dönük, çoğu kır saçlı, erkek ve kadınlarla doluydu. Merasim başlamıştı. Papaz İncil'den bir bölüm okuyordu. Bir önceki taksi beni yanlış kilisenin önünde bıraktığı için gecikmiştim. En arka sıraya, beyaz saçlı başına siyah, hareket ettikçe üzerindeki siyah-yeşil kuş tüyleri sallanan bir şapka giymiş bir kadının arkasına oturdum. Kilisenin damına yağmur damlaları düşüyordu. Devam eder, sırtıma çökmüş, kalbini sızlatan sıcak ve rutubeti dindirir diye umdum ama çok geçmeden durdu. Hava daha sıcak oldu. Papaz cemaati ayağa kaldırdı ve bir ilahi söylemeye başladılar. Ben de ayağa kalktım. Rahlenin üstünde törende okunacak ilahilerin, şiirlerin ve şarkıların sözlerinin bulunduğu bir kitapçık vardı.Kapağından John David Bierman kırışık alnı, yandan taranmış kır saçları, asık yüzü, iri burnu, çok şey görmüş hüzünlü gözleriyle bana bakıyordu. Resmin altında Ocak 26, 1929; Ocak 4, 2006 yazıyordu. John'la, ikimiz de BBC muhabiriyken, 1970'lerde Ankara'da tanıştık. Sınıfsız, sert, kızgın, başına buyruk, tuttuğunu koparan, iri yarı bir adamdı. Kenya'dan İrlanda'ya birçok ülkede çalışmıştı. İran Şah'ı tarafından sınır dışı edilince bir süre İstanbul'u mesken edindi. Emekliye

Yazının Devamı

Yılanbalığının yolculuğu

18 Haziran 2006

Aynı mekânda 1797'den bu yana faaliyet gösteren Hatchards Londra'nın en eski kitapçısıdır.Yeni çıkan Nuclear Renaissance (Nükleer Rönesans) adlı kitabı arıyorum. Girişteki dikdörtgen masanın üzerinde teşhir edilen yeni çıkan kitaplara göz gezdirdikten sonra birinci kattaki küçük bilim bölümüne gidip kasiyerin önüne dikildim. Kitabın adını bilgisayar yazdı.Londra'da bir tek nüsha var dedi. British Museum'un yanındaki Gower Street Waterstone kitapçısında. Ama bulurum diye gitmeyin, çünkü muhtemelen bir müşteri için ısmarlanmıştır. Fiyatı 45 sterlin (135 YTL civarında). Bu tür fiyatta kitaplar stokta tutulmaz.Geri bilim bölümünün raflarına döndüm, çünkü orada ilgimi çeken bir kitap görmüştüm. The Book of Eels. Yılanbalığı Kitabı. Kitabın eleştirisini bir gazetede okumuştum. Raftan alıp kasiyere götürdüm ve parasını ödedikten sonra Panton Street'teki sinemaya yürüdüm. Sinemanın kapıları yarım saat sonra açılacaktı. Leichester Square meydanına yürüyüp oradaki banklardan birinde beklemeye karar verdim.Güneş çıkmış, havayı ısıtmaya çalışıyordu ama zaman zaman kıpırdayan serin rüzgâr İngiliz havasının her an değişmeye aday olduğunu hatırlatıyordu. Çevresinde Londra'nın en büyük

Yazının Devamı