Liman kentleri, denizcilere sunduğu eğlence imkanlarıyla ünlüdür. Hamburg’un St. Pauli bölgesiyse, yer yer rezillik sınırlarını aşan gece yaşamıyla birçok kenti gölgede bırakıyor
St.. Pauli, 16’ıncı yüzyılda, gürültüleri ve kokuları yüzünden istenmeyen işletmelerin, atölyelerin sürüldüğü bir bölge. Semt, zamanla Avrupa’nın en renkli eğlence merkezine evriliyor.
Bir semt düşünün; 16’ncı yüzyılda, gürültüsü, veya yaydığı pis kokular yüzünden merkezde istenmeyen işletmeler, atölyeler oraya sürülmüş olsun. Hatta cüzzamlılar için gözden ırak karantina alanlarına, hastanelere de ev sahipliği yapsın.
Yüzlerce yıl sonraysa, bugün kulüpleri ve barlarıyla Avrupa’nın en renkli gece yaşamının döndüğü, Amsterdam’dakini bile gölgede bırakan rezillikteki kırmızı ışıklı sokağıyla bir eğlence merkezine evrilsin.
Hamburg’da geçen hafta düzenlenen Panasonic Convention’da gördük ki, Japon devi ev ve ofiste kendi eko sistemini sağlam temeller üzerine inşa ediyor. Panasonic’in Avrupa’da çıkardığı ilk akıllı telefon Eluga’yla VIERA televizyonlar arasındaki etkileşim hayranlık verici
Japon Panasonic 2005’te denizaşırı ülkelerdeki cep telefonu pazarından çekilerek, teknoloji dünyasında küçük çaplı bir şaşkınlık depremine neden olmuştu. Piyasadan çekilmeden önce Türkiye’de de hatırı sayılır bir müşteri kitlesi olan Panasonic cep telefonlarıysa Japonya’da başa güreşir pozisyonunu korumuştu. İşte o Panasonic, Avrupa cep telefonu pazarına sağlam bir dönüş gerçekleştiriyor.
Geçen hafta Almanya’nın Hamburg kentinde görücüye çıkan Panasonic Eluga, 4.3 inç qHD OLED ekranı, 103 gramlık hafifliği ve her şeyden öte yarım saate kadar su geçirmezlik özelliğiyle akıllı telefon pazarında kendine pay arayacak.
EV/ofis içinde kendi eko-sistemini oluşturma yolunda akıllı adımlar atan Panasonic’in Android işletim sistemli Eluga’sı ses, video veya internet içeriğini de aynı marka televizyonlara tek bir parmak darbesiyle ışınlama özelliğine sahip.
İncelediğim telefonun ‘Elegant’ (zarif) kelimesinden
1996’da Milliyet Dış Haberler Servisi’nde stajyer olarak işe başladığım Doğan Media Center’da son satırlarımı tuşluyorum!
Milliyet, 1993’te Cağaloğlu’dan Bağcılar’daki Doğan Medya Center’a taşınmıştı. Milliyet çalışanlarının bir kısmı, DMC’ye bu fotoğrafla veda etti. Fotoğraf Ozan Güzelce
2003’te bir kış günü, ani bastıran şiddetli kar, İstanbul’u hazırlıksız yakalamış, insanlar araçlarıyla yollarda mahsur kalmıştı. Kentte ulaşımın tamamen durduğu o gün, Milliyet, Radikal, Posta ve Fanatik gazetelerinin yüzlerce çalışanı, zoraki şekilde geceyi karargahları Doğan Medya Center’da (DMC) geçirmişti. Tipide yollarda mahsur kalan sürücüler ve yolculara kapılarını açan DMC, tarihi günlerinden birini daha yaşamıştı.
Ve O DMC’de biz ne savaşlar, ne depremler, ne sevinçler, ne acılar görüp haberleştirdik... Dinçer Güner, Yalçın Çınar, Bülent Yardımcı, İslam Çupi; dinlemeye doyamadığımız büyüklerimizi de DMC’nin kapısından son yolculuklarına uğurladık.
Şimdi artık orada, DMC’de
değiliz.
Fiber internet bağlantısı, çağımızın rekabet ortamında kritik önemde. ‘Eve Kadar Fiber Konseyi’nin Münih’teki konferansında gördük ki, servis sağlayıcıların ülkeyi fiber ağlarla örebilmesi, yerel yönetimlerin bu konudaki iştahına ve altyapı paylaşımına bağlı
Mucize yaklaşık 60 yıl önce Pencaplı bir üniversite öğrencisinin, hocasının dogmasına meydan okumasıyla başladı. Narinder Singh Kapany anlatıyor; “Bir gün profesör bize ışığın her zaman düz bir hat üzerinde yol aldığını söylediğinde üniversitede fizik dersi alan büyümüş de küçülmüş bir çocuktum. Ama bu doğru olamazdı. Işığın bazen eğilip, bükülebileceğini düşündüm.”
İnternetin bugünkü formuna girmesini sağlayan fiber optik devrimi işte bu Hint öğrencinin aklına düşenlerle başladı. Günümüzün fiber optik kabloları bir saç telinden daha ince onlarca telden oluşan kümelerden oluşuyor. Bu tellerin hammaddesiyse son derece saflaştırılmış cam ya da kum. Işığın firarını önlemek için bir kaplama içindeki onlarca, yüzlerce tel, ışık sinyallerini yüzlerce kilometre öteye, ışık hızının üçte ikisine yakın bir hızda taşıma kudretine sahip. Verileri taşıyan ışık sinyalleri yüzlerce kilometre ötede başlayan yolculuklarını göz açıp
‘Seyahat Özgürlüğü’ ve ‘Sırtçantalılar’, TC pasaportunun ‘dünyanın en pahalısı’ olması gerçeğini Guinness Rekorlar Kitabı’na tescil ettirmeye hazırlanıyor
Seyahatlerimde mobilite adına sırt çantamı yüklenip yola düşmeyi severim. Bu yüzden siz bu satırları okurken bulunduğum Münih’teki basın gezisinin davetinde, bir etkinlik için takım elbiseyi işaret eden ‘business casual’ ifadesini görünce moralim bozulmuştu. Tabii ki ‘takım elbisesiz sırt çantası’ ilkemden taviz vermedim; şimdi onlar düşünsün!
Ama yurt dışı gezilerinde asıl tadımı kaçan durum, 15 TL’lik yurt dışı çıkış harcı. Yüksek pasaport ücretleri ve yurt dışı çıkış harcı bana Deli Dumrul’u hatırlatıyor.
TC, dünyanın en yüksek pasaport harçlarıyla seyahat özgürlüğünü resmen kısıtlıyor. Bir de üstüne üstlük abuk subuk uygulamalarıyla insanı çileden çıkarıyor.
2010’da süresi dolan pasaportumu yenilemek için randevumu alıp, gerekli harcı ödemek için bankaya gittim. Amacım 5 yıllık pasaporttu. Veznede, o günlerde aşağı yukarı 500 TL olan 5 yıllık harca kıyamayıp birden harcı 300 TL’lik 3 yıllık pasaporta meylettim.
Harcın astronomikliği dışında buraya kadar her şey normaldi. Üç gün sonra olansa resmen tepemi
Nüfus meselesine devam ediyoruz; saniyede kaç insan doğuyor, kaç insan ölüyor? Yanıt yazıda...
7 milyar insan Los Angeles’a ancak bu pozisyonda, omuz omuza sığabiliyor.
Geçen hafta Amerikan Nüfus Referans Bürosu’ndan bir uzmanın, ilk insandan bu yana dünyada kaç kişinin yaşamış olabileceğine ilişkin hesabını vermiştim: 108 milyar!
Kalabalıktan şikayet ederek insan nüfusu, göçler ve ırklar konusuna merak salan CADDE okuru Levent Koralp, NatGeo’nun 2011 sayılarından birini nüfus konusuna ayırdığını bildirip, beni bu konuyu sürdürmeye teşvik etti.
NatGeo’nun ilgili sayısına bakıp biraz araştırınca, National Geographic’in ‘7 Billion’ (7 milyar) isimli zengin bir iPad aplikasyonu çıkardığını gördüm. İlk yayınlandığında bedava olan ama şimdi 3.99 dolara satılan app’tan edindiğim bazı verileri aktarıyorum;
Dünyanın bugünkü nüfusu olan 7 milyara kadar yüksek sesle ancak 200 yılda sayılabilir,
‘Quartet’iyle çıkardığı albümü ‘Ümitvar Mavi’ şerefine konuştuğumuz Türkiye’nin en iyi saksafonistlerinden Yahya Dai, müzisyenlerin sıkıntılarına ışık tuttu. Dai, “Annem ve arkadaşlarım olmasaydı bu albümü yapamazdım” dedi
Yahya Dai, geçen yüzyılın sonlarındaki müzisyen göçü furyasında, 1998’te Ankara’dan İstanbul’a ‘iltica’ etti. ‘Ümitvar Mavi’, Dai’nin dahil olduğu 38’inci kayıt çalışması.
Onunla -uzaktan da olsa- ilk kez 1990’ların ortasında severek dinlediğim Asia Minor’ın albümleriyle tanıştım. Birkaç yıl önceyse Saroz’daki çadırlı bir dalış kampında elimi uzattığım üç motosikletçiden biri adının Yahya Dai olduğunu söyleyince dinleyici olarak tanışıklığım düşük yoğunluklu bir arkadaşlığa dönüştü.
Yahya Dai Quartet olarak ilk albümü ‘Ümitvar Mavi’yi geçen aralık çıkaran Dai’yle Galata’da Gündoğdu kahvesinde buluştuk; albümü ve Türkiye’de müzisyenlerin sıkıntılarını konuştuk.
* Neden ‘Ümitvar Mavi’?
Amerikan Nüfus Referans Bürosu’ndan bir uzman, ilk insandan bugüne dünyada 108 milyar kişinin yaşadığını hesapladı. Peki nasıl?
Bir ara umutsuzca İstanbul’da kaç kişinin yaşamış olabileceğine takmıştım. Sorunun kapsamını genişletip tarih boyunca kaç kişinin yaşamış olabileceğini merak ettiğimdeyse karşıma bir formülle elde edilen 108 milyar sonucu çıktı.
Dünya nüfusu bugün 7 milyar 35 milyon.
Amerikan Nüfus Referans Bürosu’nun (PRP) bir formüle dayanarak elde ettiği sonuca göreyse dünyada bugüne dek 108 milyar kişi yaşadı. 2012’deki 7 milyar kişiyse, tarihte ve öncesinde nefes alıp veren, aşık olan, nefret eden, ölen, öldürülen 108 milyar kişinin ancak yüzde 6.5’una denk düşüyor.
PRB’den Carl Haub’un hesabı iki temel faktöre dayanıyor: İnsanın yeryüzüzünde bulunduğu zaman dilimi ve farklı dönem- lerdeki nüfus.
Homo Sapiens’in atası konumundaki cinslerin M.Ö. 700 bin yılında var olduğu biliniyor. İnsanımsı hominidlerinse birkaç milyon yıl öncesinin dünyasında hayatta kalma savaşı ekseninde gelişen türden bir iş/güç sahibi olduğu düşünülüyor.