Pirelli 2013 takvimi için Steve McCurry’ye poz veren modellerin tamamı, sosyal yönü ağır basan, insani yardım projelerinde aktif olarak yer alan isimler
2013’te 40’ıncı yaşını kutlayacak Pirelli Takvimi’nin formülü üç aşağı, beş yukarı bellidir. Piyasanın en çok kazanan, en güzel mankenlerini toplayan Pirelli, onları tematik bir mekana götürüp çırılçıplak soyar; dünyanın en iyi fotoğrafçılarından biri de gelir, güzelleri kendince ama kışkırtıcı pozisyonlarda görüntüler.
Pirelli takviminin seks dozu yüksek fotoğrafları hep Mario Sorrenti (2012), Karl Lagerfeld (2011), Terry Richardson (2010), Mert Alas/Marcus Piggot (2006), Annie Leibovitz (2000) gibi isimlerin objektifinden çıkar.
McCurry’nin ölümsüzleştirdiği Şerbet Gula’nın, 1984 ve 2002 hali.
İki caninin Facebook hesabı olmamasından yola çıkanlar, bu sosyal ağda yer almayanların psikopat olabileceğini düşünecek kadar ileri gidiyor
Tam Facebook hesabımı kapatıp, bu sosyal ağda sırra kadem basmayı düşündüğüm bir dönemde, okuduğum bir iki yazı fikrimi askıya almama neden oldu.
İş başvurularında, çalışan adayının önce Facebook hesabının kontrol edilmesi insan kaynakları cephesinde artık rutin bir uygulama. İşe alacağı kişinin sosyal hayatındaki eylemleri, patronları ilgilendiriyor. 1 milyar üyeli Facebook’ta hesabı olmayanlarsa, bir çırpıda ‘olağan şüpheli’ diye bile yaftalanabiliyor.
Aurora, Colorado’da Batman gösterimi sırasında sinemayı basarak 12 kişiyi öldüren James Holmes’la geçen yıl Norveç’te 77 kişiyi katleden aşırı sağcı Anders Behring Breivik’in Facebook profillerinin olmaması Batı medyasında şöyle bir argümanı tetikledi: Facebook’ta yer almamak, psikopatlığın bir işareti olabilir.
Alman Der Taggspiegel dergisi, Holmes’la Breivik’in Facebook profili olmayışını, iki caninin tek ortak noktası olduğunu vurguladı.
Forbes’un internet sitesinde yer alan bir haberdeyse, ABD çapında işverenlerin, Facebook’suz iş adayları hakkında bir şüphe refleksi
Başlık kendini dezenformasyon girişimlerini ifşa etmeye adayan New Yorklu kuruluş ‘Disinfo’nun sloganı. Bırakın Suriye’yi Türkiye’de bile haber yoluyla ne olduğunu tam olarak kavrayamadığımız bir ortamda bilgi kirliliği zirve yapmış durumda. İşte örnekler:
Avusturya’nın en büyük gazetesi Kronen Zeitung’un, hareket halindeki Suriyeli bir ailenin fotoğrafıyla Photoshop’la yıkılmış binalar ekleyerek okuyucularında kentin enkaza döndüğü algısı yaratmaya çalıştığı ortaya çıktı. Günde 3 milyon kişinin okuduğu bulvar gazetesinin fotoğraf editörü, dünyanın en büyük haber fotoğrafı ajanslarından EPA’nın servis ettiği fotoğrafı bir çırpıda Photoshop tezgahından geçirip, Halep’i yanmış, bitmiş, kül olmuş şekilde göstermişti.
‘Fotomani-pülasyon’ diye bilinen bu yönteme, Photoshop’ın icadından bu yana başvuruluyor. Daha çok oyuncu ve modellerin sürreel şekilde cilalanması amacıyla yapılan fotomanipülasyon ne yazık ki, toplumun gerçekle en önemli bağlarından haber medyasında da yapılıyor.
Reutersgate
“Resim dünyasında devrin artık bir koyup, 3, 5, 10 alma devri olduğunu” söyleyen ressam Barış Sarıbaş, “Resim borsadaki bir kağıttan, sanat dünyasındaki çoğu figürse bir emlakçıdan farksız” diyor
Parlak ressamlardan Barış Sarıbaş’la geçen hafta muhabbet dolu iki saat geçirdim. Barış Sarıbaş’ın anlattıkları hem bir ressamın aklındakileri hem de resim sanatının dinamiklerini anlamama yardımcı oldu. Engellilerin eğitiminde önemli bir rolü olan Vodafone sponsorluğundaki Düşler Akademisi’nin de kurucularından biri olan Sarıbaş ne düşünüyor, bir bakalım:
Türkiye’de nasıl bir sanat iklimi var?
Sanatın iklimi, rüzgara, güneşe, buluta, dağa, taşa, sıcaklığa göre yer değiştirip dursa bu doğal olurdu. Sanat, sanatçılar ve tüketicileri dünyada ne modaysa ona ayak uydurmaya çalışıyor, ya tutarsa.
İsrailli modelle geçen hafta CADDE’de çıkan röportajın ardından önüme çıkan tanıdık/tanımadıkların sorularını yanıtlamak ayrı bir zevkti.
Bu fotoğrafı Facebook’ta Timeline’ıma almamın ardından Bar Refaeli’yi sevgilim sananlar, hatta evlenip de balayına çıktığımı düşünenler oldu.
Geçen hafta bir gazetede “Hafta sonunu Bar Refaeli ve Milla Jovovich’le geçirdim” başlığını görünce şaşırdım. O gazeteyi gösterdiğim arkadaşım, “Haberi ne güzel vermişler. Keşke sen de öyle verseydin” deyince, bu dünyanın gazetecisi olmadığımı anladım.
Eğer aynı havayı teneffüs etmekten hafta sonunu birlikte geçirme sonucunu çıkarıyorsak, evet ben de hafta sonunu Bar ve Milla’yla geçirdim. Üstüne Bar’la 13 dakika 26 saniye süren bir röportaj da yaptım. Başta yalnızca tek bir kare fotoğraf çektirebileceğini söyleyen Bar’ı ikna çabaları ve fazladan geyiği de hesaba katarsak Bar’la -bire bir-25 dakika muhabbetim oldu.
Her neyse röportaj yayımlandıktan sonra yolumu kesen tanıdık ve tanımadık kişilerin, “Yakından daha mı güzel?”, “Öptün mü? Ben olsaydım öperdim”, “Nasıl kokuyordu?” gibi sorularını büyük zevkle yanıtladım.
Eksik kalmasın; tek gram makyajsız Bar Refaeli, bebek gibi kokuyordu. Ve
Cep telefonlarını üstün bir dalış bilgisayarına dönüştüren Divephone’u, İstanbul Akvaryum’da köpekbalıklarının arasında dalarak test ettik. Divephone’u geliştiren Murat Egi ve arkadaşları mekanizmayı yakında piyasaya sürüyor
Galatasaray Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’nden Doçent Dr. Murat Egi liderliğindeki 19 kişilik ekip, dünyada ilk kez cep telefonlarının dalış bilgisayarı olarak da kullanılabilmesini sağlayan bir mekanizma geliştirdi. ABD’den patent de alan Egi ve arkadaşları, ‘Divephone’ adını verdikleri buluşlarını önümüzdeki günlerde ‘Innovasub’ markasıyla 420 euro’ya piyasaya sürecek.
Ve sıkı durun, piyasadaki dalış bilgisayarlarını hesap makinesi kıvamına indirgeyecek ‘Divephone’u CADDE, İstanbul Akvaryum’un büyük tankında köpekbalıklarının arasında dalarak test etti. Egi ve ekibiyle gerçekleştirdiğimiz adrenalin yüklü dalışa Milliyet’in dalgıç muhabiri Gökhan Karakaş da eşlik etti.
Dalışa geçtiğimiz ilk dakikalarda ait olmadığımız bir dünyaya misafir geldiğimizi anladık. Boyları üç metreyi bulan 6 köpekbalığı (5 kum kaplanı, 1 limon), 2 gitar balığı, 3 dev vatoz ve 2 orfoz okyanustaki doğal denge hakkında ipuçları veriyordu. Küçük
Dünyanın en liberal kentlerinden San Francisco, eğilimler ve sınıfların bir arada mutlu mesut rahatça yaşabildiği bir vaha
1970’lerin kült dizisi ‘San Francisco Sokakları’, üyesi olduğum kuşağın TV’yle tanışma dönemine denk düşer. Ki o kuşak daha İstanbul sokaklarını tanımadan Karl Marlden’la Michael Douglas’ın hayat verdiği iki polisin azılı suçluların peşinde koşturduğu San Francisco’nun bol dik yokuşlu sokaklarını tanıyıp sevmiştir.
Aşağıdaki satırlar San Francisco’yu ayrıntılarıyla anlatan bir yazıdan çok, Google’ın I/O konferansından kalan zamanımda, kente 25-30 kez gelen Yurtsan Atakan’ın rehberliğindeki yürüyüşlerdeki gözlemlerime dayanmaktadır.
Dünyanın en renkli ‘Eşcinsel Onuru’ yürüyüşünün düzenlendiği günün maalesef akşamında ulaştığımız kentte en çok dikkatimi çeken evsiz ve dilencilerin fazlalığıydı. Para, sigara isteyen herkese cebimde ne varsa çıkarıp vermek, bir San Franciscolu’nun duasını almak zevkti. Evsizlerin fazlalığıyla ilgili şöyle bir hikaye duydum; 1950’li yıllarda ABD’yi sert bir kış vurunca, evsizler yönetim tarafından toplanıp Alaska’dan uzanan rüzgarların vurmasına rağmen iklimi kışın daha ılıman olan San Francisco, Los Angeles gibi
Google, geçen hafta San Francisco’daki Moscone Center’da 5 bin 500 geliştiricinin katılımı, 500 gazetecinin tanıklığıyla gerçekleştirdiği geliştiriciler konferansı I/O’da, ekosisteminin yeni unsurlarını ilan etti. İlgimi çekenlerden yola çıkarak I/O’nun bir bilançosunu çıkarıyorum.
NEXUS 7:
TABLETTE FiYAT DEVRiMi
Google ekosisteminin damarlarından yeşil Android kanı akıyor. İşletim sisteminin yeni sürümü 4.1’le (Jelly Bean), önceki sürüm 4.0’a (Ice Cream Sandwich) ‘ince ayar’ çekilmiş. Google’ın sosyal hizmetlerini sömürmek için yaratılmış Android 4.1, Asus üretimi tablet Nexus 7’nin fiyatıyla tezat gücüyle uyumlu.
Ucuz Eee PC’nin birkaç yıl önce bilgisayar dünyasında yarattığı etki potansiyeline sahip 199 dolarlık tablet Nexus 7, testlerde şaşırtıcı şekide kendisinden birkaç yüz dolar daha pahalı tabletlere yakın, bazen daha iyi sonuçlar alıyor. Ön yüzünde 1.2 MP tek kamerası olan Nexus 7’nin yalnızca wifi tek modeli, 8-16 GB kapasiteli iki seçeneği var.