Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih Aşık


Ankara Barosu avukatlarından Harun Güngör, geçtiği faks notunda "Yargı" mekanizmasının içler acısı halini aktarıyor... Okuyoruz:
"Refahyol iktidarına kadar ağır aksak işleyen Yargı, bugün bu iktidar ve onun Adalet Bakanı Şevket Kazan eliyle ağır aksak bile işlemekten alıkonulmuş, tamamen felç edilmiştir... Bugün adliyelere işi düşen vatandaşlardan yüzde 5'lere varan `harç'lar kesilmektedir. Sadece bu `harç'lar bile hiçbir ödeneğe gerek kalmadan neredeyse tüm adliyelerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek düzeydedir. Hal böyle olmasına rağmen, "ödenek yokluğu" gerekçe gösterilerek bir kısım masraflar adliye personelince, avukatlar ya da vatandaşlarca karşılanmakta, bir kısım işlemler hiç yapılamamakta, bir kısmı ise aylarca gecikmeli olarak yapılmaktadır...
...Örneğin: Mahkemelerce (özellikle Ceza Mahkemeleri'nce) re'sen karşılanması gereken talimat, tebligat, davetiye vs. giderleri karşılanamadığından, sanıkların ifadeleri alınamamakta, sanıklar cezalandırılamamakta ya da aklanamamakta, cezalandırılan sanıkların cezaları da infaz edilememektedir..
...Size 13 mayıs günü Ankara 9'uncu İcra Ceza Mahkemesi'nde yaşadığım ilginç bir olayı anlatayım: Müşteki vekili olduğum davada mahkeme, Sivas İcra Ceza Mahkemesi'ne sanığın ifadesinin alınması için talimat yazdı. Sivas'taki mahkeme, aldığı talimat üzerine duruşma günü tayin etti. Ancak "pul parası" (yani 300 bin lira) bulunamadığından sanık duruşmaya çağırılamadı. Bunun üzerine Sivas İcra Ceza Mahkemesi, Cumhuriyet Savcılığı'ndan sanığın polis marifetiyle çağırılmasını istedi. Bu işlem de Valilik emriyle yasaklanmış olduğundan sanığa davetiye çıkarılamadı ve evraklar işlem yapılamadan Ankara'daki mahkemeye iade olundu.
...Sivas'taki İcra Ceza Mahkemesi, "pul ve ödenek yokluğu" gerekçesiyle sanığa davetiye çıkaramadığını, "gerçekleştiremediği" hukuki işlemle ilgili olarak yazdığı tutanakta açıkça belirtiyor...


S34>Acil tedavi!..
Erbakan Hoca, son inciyi RP grup toplantısında döktürdü:
- Milletini seviyorsan, Refah Partisi'ni seveceksin. Sevemiyorsan, kendini tedavi ettireceksin...
Dün "kara" dediğini bir zaman sonra "ak"layan siyaset erbabından usanmış, aydınlığı özleyen yurttaş çoğunluğu "ruhsal" sıkıntılar içinde kıvranırken söylüyor bunları Hoca...
Böylesine "sıkıntılı" bir yurttaş, RP Genel Merkezi'ne geçtiği faksın bir kopyasını da Açık Pencere'ye iletti dün:
"Sayın Profesör Necmettin Erbakan,
Halkımı seviyorum, ülkemi seviyorum, RP'yi sevemiyorum. Bu nedenle tedavi olmak istiyorum. Tedavinin yapılabilmesi için; tedavi olabileceğim kurumun adı ile tahmini masrafın tarafıma bildirilmesini arzederim. Saygılarımla.
Fikret Kemal Yıldırım"


Tansu Çiller, Kütahya'da vatandaşı "coşturuyor":
- Kütahya'ya bundan sonra "Demokrat Kütahya" diyelim mi?.. Ne dersiniz, diyelim mi?..
Okurumuz
Muzaffer Kılıçoğlu da telefonda, "Tamam!" diyor, "diyelim!" Ve ekliyor:
- Gaziantep, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş'tan sonra Demokrat Kütahya'nın da serhat şehrimiz olmasına okey!.. Ama benim de bir önerim var; Ankara'ya da bundan sonra "Bahtsız Ankara" diyelim!.. İs it okey?..


Rumelihisarı'ndan Hamdi:
- Rüyamda meczubum. Sabah uykudan uyanıp traşımı oluyorum. En yeni takım elbisemi giydikten sonra su tabancamı belime yerleştiriyorum. İstikamet, Bağcılar... İkitelli'ye vardığımda yol kenarından bir papatya koparıp papatya falı açıyorum. Hürriyet Gazetesi çıkıyor faldan...
Binanın girişinde bir sürü koruma görevlisi var... Yanlarına yaklaşıp "Günaydın beyler!" diyorum, "İzninizle gazeteyi basmaya geldim. Hırsızlara, çetelere ve şeriata karşı yayın yapmanın ne kadar fena bir iş olduğunu kanıtlamak istiyorum..."
Korumaların hepsi bu girişimime karşı çıkıyor. "Olmaz kardeşim" diyorlar, "İçerideki gazetecilerin işi - gücü var, rahatsız edilmek istemiyorlar.."
Israr ediyorum. "Yemin billah kimseye zarar vermeyeceğim. Sadece gözdağı vereceğim" diyorum.
Israrım karşısında fazla dayanamayan korumaların başı yumuşar gibi oluyor. "Peki" diyor, "işini çabuk bitirmek kaydıyla izin veriyorum..."
Adamın elini sıkıp teşekkür ediyorum. Zemin kattaki resepsiyona yaklaşıp görevli hanıma, "Afedersiniz bayan, yukarıda biraz gürültü patartı olacak. Bu nedenle sizden özür dilerim" diyorum. Asansöre biniyor, uğurlu rakamım olan 13. kata çıkıyorum...
Önceden tahmin ettiğim gibi, orada bulunan gazeteciler bilgisayarının başına oturmuş memleketi kurtarmaya çalışıyorlar. Kızgın bir şekilde su tabancamı çekip, "Beyler, siyasi tansiyon yüksek.. Biraz soğuk duş yapın da sinirleriniz gevşesin" diyorum.
Memleketi kurtarmaya çalışan gazeteciler, bu hareketim karşısında kendilerini kurtarmaya çalışıyorlar. İçlerinden biri, masanın altından benimle röportaj yapıyor:
"Meczup Bey.. Siz hangi çeteye mensupsunuz acaba?.."
YORUMU: İlkel politikacıların bol olduğu ülkelerde meczuplar da bol olur Hamdi. Ama sen barışçıl yollardan ayrılma; protestolarını mektup yoluyla dile getir...


Cezayir'in Türkiye Büyükelçisi Rabah Hadid, geçenlerde bir toplantıda anlattı:
Büyükelçi'nin oğlu ortaokula birkaç yıl önce Cezayir'de başlamış. Aradan kısa süre geçince çocukta ani bir değişim başgöstermiş: Önce annesinin televizyon izlemesine karşı çıkan ufaklık, ekranda kadın göründüğü zaman da babasına dönüp,
- Sen içeri git, seyretme, diyormuş.
Sonra yurtdışına çıkmışlar. Çocuk düzelmiş...
Büyükelçi, bu olayı çocukların dinsel eğitimden ne kadar çabuk etkilendiğini izah için anlattı...
Yazara Emailm.asik@milliyet.com.tr