Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Gazetecilerin yılda ikisi şeker, üçü kurban bayramında olmak üzere 5 gün tatili vardı... Gecesi gündüzüne karışmış bir mesleğin sahibi olan gazeteciler her iki bayramda yakınlarını ziyaret etmek, bir parça nefeslenmek, dinlenmek imkanı bulurdu. Bu beş günde sadece gazeteci cemiyetleri gazete yayımlar, meslek kuruluşları da böylece biraz gelir elde ederdi. Bu yıllardır uygulanan bir yasa ve gelenek idi...
Gazetecilerin tatili, Sabah gazetesinin Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu ve sahibi Dinç Bilgin'in marifetiyle ortadan kaldırıldı. Zafer Mutlu'nun isteği üzerine Metin Münir tarafından kaleme alınan "Sabah Olayı" adlı kitapta durum şöyle anlatılır:
- Bayram'da çıkma düşüncesi Mutlu'nundu. Sabah günde 7 milyar lira civarında ciro yapıyordu. Beş günlük geliri bayramda tatil var diye kaybetmeleri için ne sebep vardı? Milyarlarca liralık makine niye yatsındı? Ve niye milyonlarca kişi bayram boyunca gazeteci derneklerinin çıkardığı berbat gazeteleri okumaya mahkum olsundu. Dinç Bilgin bu sorulara muhatap kalınca karşı argüman düşünemedi ama hukuki mütalaa alıp ondan sonra yürümek istedi..."
Peşinden kanun delinmiş, Sabah ve onu izleyen diğer gazeteler bayramda yayımlanmaya başlamış, gazetecilerin beş günlük bayramı badem edilmiştir.
10 yıla yakındır bu böyle süregidiyor...
Ancak tamah edilen bayram günlerinin hasılatı da Sabah'a ve patronajına pek yaramış görünmüyor.
Diyoruz ki.. Hiç değilse şu gazetecilerin gaspedilen bayram tatili geri verilse... Bayramı gazeteciler de görse... İyi olmaz mı?

Parantez Yayınları, meşhur Saatli Maarif Takvimi'ne rakip olarak "Saatsiz" Arif Takvimi'ni yayımlamış... Bugüne dek gördüğümüz takvimlerin en iyisi... Takvimden bir yaprağı birlikte okuyoruz:
Ön yüzünde.. "Af Kanunu kabul edildi - 14 Temmuz 1950..."
Arka yüzde rahmetli Oğuz Atay'ın şu satırları:
"...Kolay mı albayım?.. Akıl insanın yakasını bırakıyor mu? Fakat, afla birlikte şartları da düzeltmek gerekiyor albayım. Yoksa serbest bırakılanlar ümitsizlikten, yapacak başka bir şey olmamasından, bir şey yapmak gerektiği için, bir şey yapmadan yaşanamayacağı için, iyi bir şey yapmasını öğrenmedikleri için ve kötü bir şey yapmaktan başka çareleri olmadığı için aynı suçu tekrar işlerler. Başka çareleri yoktur albayım. Genel af aslında değişik bir işkence yoludur. Yoksa affederler miydi? Dünyada bedava hiçbir şey yoktur albayım."

Bizce devlet cezaevi operasyonları sırasında koyduğu sansürü genişletmeli.
Ekonomi haberlerine de aynen sansür koymalı.
Medyada devleti ve hükümeti acz içinde gösteren haber yayımlanmamalı.
Mesela dün gazetelerden biri "IMF'ye teslimiyet mektubu" diye manşet atmış.
Ülkeyi IMF'ye teslim olmuş gibi gösteriyor.
Bir münafık yazar diyor ki:
- Ekonomiyi önce krize düşürdüler sonra krizden kurtarıyoruz bahanesiyle IMF'ye teslim ettiler...
Nedir bu? Medya terörü...
Hükümet DGM'den karar çıkarmalı. Hükümeti ve IMF'yi eleştiren haberlere sansür uygulamalı...
Cottarelli, Selçuk Demiralp, Gazi Erçel'in demeçleri tek doğru olmalı.
Ne diyor Selçuk Demiralp:
- Türk ekonomisi güven tazeledi...
İşte tek doğru bu... Devlet ne diyorsa o....
Gazeteci başka doğrular aramamalı. Yani görevi oysa da şimdi sırası değil.
Devletin vatandaşı oyma operasyonunu sonuna kadar desteklemeli.
Devleti ele geçirmiş beceriksiz adamların bütün hatalarını halka ödetmesine kimse taş koymamalı...
Kimse "Neden bu noktaya geldik, devlet daha önce neredeydi?" diye sormamalı.
Zammın adını fiyat düzenlemesi, devalüasyonun adını kur ayarlaması koymalı...
Karamsar haberleri pembeye boyamalı...
Sansür uygulamalı, sansür... Alıştık iyi gidiyor...

Bir hayat kurtarma öyküsü de bizden...
Acemi doktor doğuma girmiş... Doğumdan sonra neticeyi soran hocasına durumu anlatıyor:
- Anneyi ve çocuğu maalesef kurtaramadım hocam; o anda üzüntüden elimdeki bisturiyi kapıya fırlattım. Alet kapıda duran babanın kalbine saplandı, o da öldü.
Hoca bir süre sonra öğrencisini tekrar doğumdan çıkarken görmüş:
- Netice bu sefer nasıl oldu?
- Bu sefer babayı kurtardık hocam, diye şişinmiş genç doktor...

Erzurum'un ünlü şahsiyetlerinden Gullebi Turan'ın bir macerasını, şehirde yayımlanan Temmuz dergisinden aktaralım:
Gullebi caddede kendi halinde yürümektedir. Birden ense köküne bir tokat iner. Hışımla geri döner. Gözlerinde şimşekler çakmaktadır.
- Ula, der, doğruyu söyle: Şakadan mı vurdun, essahdan mı?
Karşıdaki çam yarması gibi bir adam. Gullebi gibi iki tane eder.
- Essahtan vurdum. Bi diyeceğin mi var?
- Yooo, der Gullebi, ben şakadan hoşlanmirem de abey..

Marmara Üniversitesi İktisat Bölümü öğrencisi Can Güzel'in hocalarına sorup bir türlü yanıtını alamadığı bir sorusu var. Okurlarımıza aktaralım bakalım, yanıt veren olacak mı?
- Birinci sınıfta "İktisada Giriş" dersi var da neden son sınıfta "İktisattan Çıkış" dersi yok?

Uygulanan programın adı "istikrar programı" mı?
Yoksa F tipi yaşama geçiş projesi mi?
Haldun Ertem