Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Hükümet "Artık memuriyete girişler merkezi sınavla olacak" demişti iki yıl önce... 1999'un Ekim ayında yapılan ilk sınava 1 milyon 330 bin aday katılmıştı... Kişi başına katılım ücreti 12 milyon lira (O günkü dolar kurundan 25 dolar) idi... Adaylardan toplam 16 trilyon lira (33 milyon dolar) toplandı. Sınavlar yapıldı.
Sınavı kazanan 400 bin memur umutlu bir bekleyişe girdi... Günleri haftalar, haftaları aylar kovaladı... Aradan iki yıl geçti... Bu süre içinde 400 bin adaydan 66 bini işe yerleştirildi... 334 bini ise beklemeyi sürdürürken Devlet Bakanı Recep Önal, ekranlarda belirdi, sınavzede memurların gözünün içine baka baka şöyle konuştu:
- Yaptığımız sınavın geçerlilik süresi iki yıldı... Bu süre dolduğu için ilk sınavı kazanıp memuriyete başlatılmayanların hakları yanmıştır. Kendilerini önümüzdeki yıl açacağımız yeni sınava bekliyoruz!
Genç adam iki yıl beklediğine mi yansın? Verdiği paraya mı?
Sömürülen umutlarına mı? Kendine söylenen yalanlara mı?
Ara sıra gazetelerde tek sütun haberlere rastlanır:
- İş bulma vaadiyle adam dolandırdı...
Yalnız şahıslar mı becerir bu işi? Siyasi iktidarların da benzer marifetleri yok mudur?
Yanıt yukarıda...

Kötülüğe karşı koymayan, onu teşvik ediyor demektir.
Latin sözü

DGM'deki 10 Kasım töreninde "Vatandaşlar sistemli olarak soyuluyor. Devletin kararları emperyalist ülkelerce dikte ettiriliyor" diyen DGM Savcısı Hakan Kızılaslan hakkında Adalet Bakanlığı soruşturma açıyormuş.
Olağan...
Acizlikleri yüzünden ülkeyi krize sokup İMF'ye avuç açmak zorunda bırakanlar elbette doğruyu söyleyen, ülkesinin onurunu ve bağımsızlığını savunan insanlara diş göstereceklerdir.
Sayın Savcı'yı yalnız bırakmayalım... Destekleyelim... Barolardan da bu konuda bir çift laf rica edelim...

Türkbank çalışanları bankalarını olağanüstü bir çabayla savunuyor, dehşetli bir onur ve hukuk savaşı veriyorlar. Emel Çalışkan hanım son duruma ilişkin kısa bir mesaj göndermiş:
"Bankamızı kapattılar, müşterilerimizi zorla bizden uzaklaştırdılar, kasalarımızı tamtakır bıraktılar, çeklerimizi, kredi kartlarımızı imha ettiler. Bankayı şube ve personeli ile yok etmeye çalıştılar. Ama fayda etmedi. Hukuk pes etmedi. Mahkeme kararıyla sessizce mevduat kabulüne başladık. Bütün dostları bankamıza davet ediyoruz...

Ankara'da toplantı üzerine toplantı... Devleti küçültelim... Memurları emekli edelim.. İşçilerin ikramiyesine el koyalım... Fazla mesaileri ödemeyelim.. Telefona zam. Tekele zam. Akayakıta zam... Şekere zam...
Çalışan adamın gırtlağını sıkalım... Cebinde ne var ne yok alalım...
Peki ya hortumcular, vurguncular, soyguncular, havadan kazananalar, kayıt dışından geçinenler, komisyoncular, rüşvetçiler, kara paracılar?
Onlar iktidarda.. İktidarda oldukları için de "veren" değil "alan" pozisyonunda...
Mesela gazetelerde dün Zamcı Hükümet'in çete suçlarını DGM kapsamından çıkarmak için (yani banka boşaltanların üzerindeki DGM baskısını kaldırmak için) nasıl da canla başla çalıştığı anlatılıyordu.
Kamu bankalarındaki soygun konusunda ise Hür Denetçiler'in bildirisinde ise şu bilgiler göze çarpıyor:
"Kamu bankalarında saptanan 30 milyar dolar tutarındaki zararın mahkemelere intikal eden, soruşturulan, incelenen kısmı yüzde 1 bile degil. 15 milyar dolar zararın meydana geldigi Ziraat Bankası'nda mahkemelere 8 kredi dosyası intikal etti. Bu kredilerin toplam tutarı ise 150 milyon dolari bile bulmuyor. Yani zararın yüzde 1'i bile degil. Çoğu af yasası kapsamında degerlendirilecek olan bu dosyalardan da birşey çıkmayacak...
Namusuyla çalışan adamı cezalandıran; dolandırıcıyı, hırsızı, üç kağıtçıyı ödüllendiren sistem tam gaz yoluna devam ederken direksiyonda "Hakça düzen" in unutulmaz kahramanı oturmakta... Başlıbaşına mizah... Kara mizah...

Bush ailesi geçen pazar toplanıp Pearl Harbor’a gitmiş... Değişiklik olsun, biraz da başkalarının bombaladığı yerleri görelim diye...
Jay Leno