Tiyatro sahnesinde 25 yılı geride bırakan Ali Poyrazoğlu, özel bir günde, 27 Mart Dünya Tiyatrolar gününde, Fındıkzade'deki yeni ve son derece modern tiyatro binasında sevenlerinin karşısına çıktı...
"Şaka Şaka" adlı oyunun ilk gecesinde, perde inmeden az önce, coşkuyla alkışlayan izleyicilere,
- Tiyatro dediğiniz budur işte!.. Oyuncuyla seyirci arasındaki suç ortaklığı.. Birlikte yolculuğa çıkmak!.. Bu akşam hepiniz çok güzel oynadınız!..
diye teşekkür eden Poyrazoğlu söze şöyle devam etti:
- Tiyatro dediğin, bu gece yaşadığımızdır işte... Hani çocukken annelerimiz elimize yün çilesi takar ya... Başlarız açmaya... Biz açarken annemiz de karşımızda top yaparak örmeye hazır hale getirir... Tiyatro onun gibi birşeydir... Biz oyuncular da rengarenk yün çileleriyle sahneye gelir; açmaya başlarız... Bu yün çilelerinde insanla, ülkeyle ilgili binbir duyum vardır... Biz çileleri açarken ucunu aşağıya, size doğru atarız.. Siz alır, sarmaya başlarsınız... Biz açarız - siz sararsınız, biz açarız - siz sararsınız.. Çok çekerseniz yün kopar, biz de çok çekersek yine kopar... İki taraf da uyum içinde, birbirinin kalp ritmini dinleyerek bu işi sürdürür... Oyunun sonunda bizim elimizdeki çileler biter, siz o rengarenk yün toplarını alıp, bilincinizde güzelim kazaklar örmek için evlerinize gidersiniz... İşte burada... Fatih'te de "yün sarma" işi için tiyatro açacağımı duyan kimi arkadaşlarım, "Ne işin var orada! Taksim ya da Şişli'de bir yer bulamadın mı?.." dediler. Oysa eskiden burada çok tiyatro vardı; Nejat Uygur buradaydı, Vahi Öz buradaydı, Gazanfer Özcan buradaydı. "Kentleştikçe" azaldı salonlar.. Sonra da yok oldu gitti.. Umarım bu, yeniden başlamak için vesile olur; bu "oyun"u hep birlikte ve birçok başka arkadaşımızın da katılımıyla oynamaya devam ederiz...
Fenerbahçe Kulubü Başkanı Ali Şen ve arkadaşlarının Kıbrıs'da Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş tarafından kabulünü Ankara büromuzdan arkadaşımız Cemal Ersan da izledi. Ersan'ın anlattığına göre... Cumhurbaşkanı Denktaş konuklarını çok sıcak bir ilgiyle karşıladı. Konuklar, henüz koltuklarına oturmuşlardı ki, kendilerine döndü;
- Ne içersiniz beyler, diye sordu.
Ali Şen ve arkadaşları, önemli değil, ne olursa içeriz, diye yanıt verince, Denktaş, ayakta hazır bekleyen garsona döndü;
-Evladım dedi, bize ISINACAK! birşeyler getir.
Ve hemen peşinden ekledi:
- Ha, ISINACAK şeylerin yanında biraz da ISIRACAK şeyler getir.
Garson, emredersiniz Sayın Cumhurbaşkanım, dedi ve dışarı çıktı, az sonra da elindeki tepsiyle kapıda göründü.
Tepsinin üzerinde çay ve bisküvi vardı."
ANAP Lideri Mesut Yılmaz'ın 8 yıllık eğitim konusunda sözü fazla kıvırdığını söylemiş, partinin ilerici - çağdaş kanadının bu konudaki tavrına bir soru işareti koşmuştuk. ANAP Genel İdare Kurulu Üyesi İstanbul Milletvekili Yusuf Namoğlu aradı. Eğitim konusunu son olarak ANAP gurup toplantısında 6 saat süreyle tartıştıklarını anlattıktan sonra :
- 8 yıllık kesintisiz eğitim bizim seçimlerden önce "Taahütname" adıyla yayınladığımız seçim programımızda da yer alıyor, dedi, bundan vaz geçmemiz sözkonusu değil. Ancak Türkiye müslüman bir ülke. O yüzden isteyen öğrencinin dinini öğrenebilmesi için 8 yıllık temel eğitimin son iki yılına seçmeli "din eğitimi" dersi koymanın uygun olacağını düşünüyoruz. İmam Hatip lisesine gidecek bir öğrenci seçmeli dersleri alarak kendini hazırlayabilmeli. Ve zaman içinde İmam Hatip liseleri sadece İlahiyat fakültelerine öğrenci veren okullar haline gelmeli.
Dün ayrıca Mesut Yılmaz'ın yakın çalışma arkadaşlarından biri arayarak şu ek bilgiyi verdi:
- Bizim aramızda benimsenen model 8 yıllık eğitimin son iki yılında yönlendirmeyi öngören bir müfredat uygulanmasıdır. Yedinci sınıfta islam eğitimi verilmeli, sekizinci sınıfta imam hatip lisesine gidecek öğrencilere özel seçmeli dersler sunulmalıdır...
Dün Taha Akyol'un sütununda yer alan şu satırlar, Milli Eğitim Bakanlığında MGK'ya sunulmak üzere hazırlanan önerinin de benzer çizgiler taşıdığını gösteriyordu:
"Temel Eğitim kesintisiz 8 yıl oluyor ama imam hatip, meslek ve Anadolu liselerinin özelliğini oluşturan dersler seçimlik ders haline geliyor..."
Eğer bu çizgi izlenirse ortaya nasıl bir tablo çıkar?
Türkiye'de eğitimi en yakından izleyen isimlerden biri olan Milliyet Eğitim Servisi Müdürü Abbas Güçlü 'nün yanıtı:
- İmam Hatip ortaokullarını kapatalım derken tüm ilk ve orta okullar imam hatip okuluna döner...
Abbas Güçlü'ye göre temel eğitimin son iki yılına arapça ve din dersleri seçmelik olarak konulsa bile, okullarda inanan - inanmayan baskısı kurulur, tüm çocuklar seçmelik dersleri almaya zorlanır, mecburi din kültürü dersleri yanına din eğitimi ve Osmanlıca da katılınca eğitimde ağırlık bu yöne kayar.
Son söz: Eğitim sorununa din değil eğitim açısından bakmak gerekir...
Van Üniversitesinde erkek hastalara bakmayan kadın hekimler varmış eskiden. Profesör Türker Alkan orada görev yapan bir doçent arkadaşına sormuş:
- Durumda bir düzelme var mı?
-Şimdi bayan doktorlar erkeklerin donunun üzerinden iğne yapıyorlar Hocam, demiş karşısındaki...
Aslında bu da bir gelişme sayılır...
Geçenlerde Almanya'nın Giessen üniversitesinde bir "Tıp ağacı" gördük. Bir ailenin soyağacı gibi, tıp bilimine katkıda bulunan yüzü aşkın ünlü isim işlenmişti ağacın üstüne. Doktor Yaşar Bilgin'le ağacı uzun uzun etüd ettik. Bizim cenahtan tanıdık isim olarak yalnızca Avicenna (İbni Sina) adına rastlanıyordu ağaçta. Şimdi düşünüyoruz ki... Belki don üzerinden enjeksiyon yapan hanım doktorun adı da işlenir birgün ağaca... Ne de olsa patenti bize ait bir keşif...