Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Melih Aşık


Başbakan Erbakan Paşa, Askerlerle girdiği her toplantıda önüne uzatılan kararları paşa paşa imzalıyor. Seçmenine "imzalamadım" diyor. İmzaladığı ortaya çıkıyor. Mahçup oluyor.
Oysa kolayı var. Yol gösterelim...
Efendim yakın tarihimizde bir "Aydınlar Bildirisi" davası vardı. Darbe dönemiydi. Bildiriyi birçok aydın imzaladı. Derken haklarında dava açıldı. Mahkemeye çıkartıldılar. Orada sözünün eri kişiler "Evet imzaladım" diye beyanda bulundu. Bazıları da imzalarını reddedemedikleri için hoş yalanlar icad ettiler. Mesela birisi:
- Kahvede okey oynuyorduk, arkadaşlardan biri geldi, şu kira kontratına kefil olarak imza atar mısın dedi. Attım. Ben bunun aydınlar bildirisi olduğunu bilmiyordum, dedi...
Bir diğeri:
- Ben bunu konut kooperatifine giriş bildirisi zannederek imzaladım, böyle olduğunu bilsem imzalamazdım, diye kıvırdı...
Sayın Erbakan da... İmza atmadım, diyeceği yerde... 161 ordu mensubunun ihracı gibi kararlar konusunda:
- Borç senedi zannederek imzaladım...
- Radyodan hafif müzik parçası istemek için imza topluyorlar sandım, imzamı attım,
gibi hoş ve minik senaryolar icad etse... Daha az güç duruma düşmez mi?


TBMM'de Susurluk raporu konuşuluyor. Oturumun ANAP'lı Başkanvekili Hasan Korkmazcan daha önce konuşma yapmış olan Fikri Sağlar'a yönelik olarak diyor ki:
- Sayın Fikri Sağlar Paul Henze'nin kimi sözlerinden bahsetti. Ben bir süre önce Paul Henze ile birlikte olmuştum. Kendisi o sözlerini yalanlamıştı. Bu yalanlamayı böylece zabıtlara geçiriyorum...
Herkeste bir şaşkınlık...
Fikri Sağlar da çok şaşırmış olmalı ki... "Ben o sözleri bir kitaptan aldım" diyebildi sadece... Siz Henze'nin vekili misiniz? CİA ajanı bir şahsın sözlerinin doğruluğuna nasıl bu kadar kesin inanıyorsunuz da beni yalanlar şekilde zabıtlara geçiriyorsunuz, diyemedi. Bu sözleri ancak dünkü telefon konuşmamızda dile getirdi...
Mesele ne midir? Şu...
Paul Henze, 12 Eylül ihtilalini zamanın Başkanı Carter'a duyururken Kenan Evren ve arkadaşlarından "Our boys..." diye söz etmiş, bu sözler Mehmet Ali Birand'ın 12 Eylül'le ilgili kitabına girmişti.
Paul Henze'den, aradan geçen yaklaşık 15 yılda, bu konuda açık bir yalanlamayı biz duymadık. Ancak bir görüşmelerinde Hasan Korkmazcan'a "Ben o lafı söylemedim" diyor, Korkmazcan da eski CİA Ajanının kendinden başka tanığı olmayan bu sözlerini TBMM zabıtlarına geçiriyor.
Demek ki bundan sonra TBMM kürsüsünde suçlanan bir şahıs Meclis Başkanı'nı bulur ve "Hakkımda söylenen sözler yalandır" derse... Başkan ertesi gün gelir, bu yalanlamayı zapta geçirir ve suçlamayı yapan milletvekilini de, daha önceki suçlamasını izaha ve ispata davet etmeden "yalancı" durumuna düşürebilir.
Böyle şey olur mu? Oldu işte...

Fıkrayı Sinan Bayraktar'dan dinledik...
İtalyan Cumhurbaşkanı bir tarihte İngiltere'ye gelmiş. Kraliçe trafından karşılanmış. Kraliçe ve konuğu altın yaldızlı kraliyet arabasıyla Buckingham Sarayı'na doğru yola çıkmış. Kraliçe yolda İtalyan konuğuna güzel şeyler anlatmaya çalışırken atlardan biri "prrrrrııtt" diye yellenmez mi? Kraliçe hiçbirşey olmamış gibi durumu idare etmeye çalışmış. Ama at yanlışlıkla fasülye yedi anlaşılan. Biraz sonra tekrar "prrrt"... Biraz sonra tekrar. Kraliçe artık birşeyler söylemesi gerektiğini düşünmüş. İtalyan Cumhurbaşkanına:
- Çok özür dilerim bu nahoş sesten ötürü, demiş...
İtalyan Cumhurbaşkanı da nazik adam:
- Ziyanı yok hanımefendi, demiş, ben zaten at yaptı zannetmiştim...

Meclis kulislerinde iki gündür "YAŞ"lı espriler üretilip duruyor. İşte ikisi...
- Ordu'ya 200 tane dinci subay alınacakmış, duydun mu?
-Nedenmiş o?
- Neden olacak, orduda atılacak dinci subay kalmamış da...
x x x
YAŞ'ın asker üyelerinden biri, ordudan atılacak dinci subayların isimlerinin bulunduğu listeyi
Erbakan Hoca' nın önüne getirip koymuş, Hoca da isimlerin karşısına teker teker imzayı basmaya başlamış. Birara subay dayanamamış, listeyi Hoca' nun önünden çekip almış. Bunu yaparken ne diye mi bağırmış?
-Yeter be kardeşim! Bırak da birazı öteki Şura'ya kalsın!


Hakkınızda bugüne dek hiçbir savcı dava açtı mı? Mutlaka açmıştır.
Peki o anda sizin aklınıza, aleyhinize dava açan savcının aleyhine dava açmak geldi mi?
Gelmemiştir... Çünkü ateş olmadan duman çıkmaz, bir savcı bir kişi hakkında durup dururken dava açmaz. Bir savcı, ortada suç belirtisi veya suç duyurusu olduğunda dava açar... ki bu da onun görevidir.
Gelin görün ki Refah Partililer hukuka böyle bir mantıkla bakmıyor. RP'nin kapatılması savıyla dava açan Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş aleyhine 20 milyar liralık tazminat davası açmış bulunuyorlar. Aynı zamanda Refah yanlıları Başsavcı'ya yönelik türlü çeşitli tehditleri sürdürüyor ve ne yazık ki ne muhalefet partileri, ne kitle örgütleri bir hedef tahtası haline getirilen Başsavcı'yı yeterince savunmuyor.
RP, Başsavcıya neden bu kadar kızıyor?
Önce bunu anlamak zor...
Başsavcı RP'nin laiklik aleyhtarı faaliyetlerini mi sayıp dökmüş iddianamesinde?
RP'nin yapacağı da, her zaman yaptığı gibi "En büyük laik biziz" sözleriyle başlayan bir savunma hazırlayıp Anayasa Mahkemesine göndermektir.
RP'nin laikliği yıkmak gibi bir niyeti olmadığına göre "kapanmaktan" bu kadar korkması nedendir?
Savcı kapatma kararı vermiyor ki... Sadece iddiaların açığa çıkması için dava açıyor. Yargı yürür... Gerçek ortaya çıkar. Eğer laikliği yıkmak gibi bir niyeti yoksa RP de aklanır. Pırıl pırıl olur.
RP'nin öfkelenmesi bu konuda "açığı varmış" havası veriyor ki, kamuoyu doğrusu giderek daha çok ikircikleniyor. Kafalara ister istemez küçük de olsa bir kuşku giriyor! Yoksa RP'nin gerçekten laikliği kaldırmak, şeriatı getirmek gibi bir niyeti mi var?..
Eğer öyleyse Savcı'nın dava açmasına neden kızıyorlar? Savcı neden yargılanacak? RP'nin demokrasiyi yıkmasına seyirci kalmadığı için mi?
Gelin de çıkın bu mantığın içinden?

Yazara Emailm.asik@milliyet.com.tr