Melih Aşık
CHP Lideri
Deniz Baykal gazete manşetlerine nasıl çıkılacağını keşfetti. Bu zor işi tek bir sözcükle hallediyor. Canı sıkıldıkça DSP'ye "birleşme" teklif ediyor; medyanın çok sevdiği bu tek ve sihirli sözcük
Baykal'ın manşet olmasına yetiyor.
Baykal, böylece Ecevit'i köşeye sıkıştırmanın zevkini yaşarken karşı taraf da birşey kaybetmiyor. Kafasını CHP'ye takmış olup bu partiyi yok etmekten başka birşey düşünmeyen
Bülent Bey bu öneriyi her defasında vahşi bir zevkle reddediyor. Karşılıklı rahatlıyorlar.
Ülke sorunları üzerine kafa yormak her iki lideri zora sokuyor çünkü...
Sabah gazetesinde
Ruhat Mengi, Deniz Baykal'a enflasyon ve işsizlik sorunlarını nasıl çözeceklerini soruyor.
Deniz Bey'den yanıt:
- Türkiye'de enflasyonun nasıl indirileceği bilinmeyen bir sır değildir ki. İhtiyaç bunu uygulayacak siyasi kararlılıktır. Bu sorunların hepsini çözecek kararlılık bizde var.
15 yıldır yüzde 60 - 70'lerde seyreden enflasyonu indirmek ve toplumu kasıp kavuran işsizliği önlemek bu kadar basitmiş meğer. Biz de sanırdık ki bunları çözümlemek için askeri harcamalar ve iç borçları azaltacak formüller geliştirmek, vergi politikasını gözden geçirmek, sosyal güvenlik sistemlerini güçlendirecek önlemler araştırmak, kayıt dışı ekonomiyi kontrola almak, yatırım ve üretim politikalarını yeniden gözden geçirmek gibi bir dizi köklü önleme ihtiyaç var. Meğer çözüm basitmiş...
RP'nin adil düzen projesi çöktü. Gelir adaletsizliğinin dibe oturttuğu yüzde 20'lik seçmen topluluğu yeni arayışa yöneldi. DYP ve ANAP'ın laikliği taşıyamayacakları anlaşıldı. DSP'nin iktidar istemediği açık. Rüzgarlar CHP'ye doğru esmekte.. Ama... CHP de yelkenleri bir türlü açamıyor. Yelkenler nerde?
Şevki'ye fena takıldık. Biraz da fazla takıldık. Neyin ne kadar ciddiye alınacağını iyi kestiremezsek hepten gayriciddileşiriz. Nitekim o yoldayız.
Mustafa Somersan dostumuz geçtiği faks notunda bu konuyu çok güzel irdeliyor. Doğru mesajlar veriyor. Bakınız ne diyor:
"... Gün geçmiyor ki özel TV kanallarında, bir takım RP'lilerin hezeyanlarını dinliyoruz. Bu adamlar, tiksinerek dinlediğimiz konuşmalarını geçmişte yapmış iseler, bu söylemleri onların Meclise girmelerini engellememiş, aksine neden olmuş olmalı. Cehaletin, alternatifsizliğin sayesinde... Bir takım şer yuvalarında, kısıtlı sayıda bir dinleyici topluluğuna hitaben yapılan bu konuşmaları, o inlerden çıkarıp, en çok izlenen kanallarda, çok geniş kitlelere, tekrar etmenin anlamı ne? Ülkenin eğitim seviyesinde bir değişiklik, tepki oylarında bir farklılık mı oldu? Neden RP'nin ekmeğine yağ süren bu propogandaya alet olunuyor?
Bu tür söylemleri duydukça, laik cumhuriyetin prensiplerine bağlı kesimlerin kızgınlıkları artıyor, ama oy sayıları artmıyor... Oy sayısına, oy sayısı ile cevap vermek gerek. Biz enerjimizi buna yöneltelim, buhar kazanı gibi kendi içimizde fokurdamaya değil...
Medyadan ricam...
Ne olur, bir araya gelin,
"Rating" uğruna, bu tür söylemleri bu kadar gürültülü biçimde yayınlamayın. Adamları muhatap kabul etmiş oluyorsunuz, onlara çok önem veriyormuş gibi görünüyorsunuz. Tehlike Şevki'nin küfürlerinde değil. Çok daha derinlerde.
Afyon'dan
Halim:
- Yıl 2020... Rüyamda arzuhalciyim. Adliyenin önündeki tezgahıma oturmuş, mahkemelerde işi olan vatandaşların dilekçelerini yazıyorum...
O günkü ilk müşterim, dişleri dökülmüş beyaz saçlı bir kadın... Yanıma yaklaşıp
"Good morningtir Arzuhalci Bey" diyor.
"Mümkünse bana bir dilekçe yazar mısınız?"
Kadını bir yerlerden gözüm ısırıyor. Ama çıkaramıyorum...
"Vazifemiz hanımefendi, başlayın lütfen" diyorum. Başlıyor:
"Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığına...
Ben anadan doğma, Baba'dan olma, Bilkent'te ikamet Şaibe Bakhalime... Kendi kendimden davacıyım. Eskiden sarışın güzel bir kadınken, hırsımın rüzgarına kapılıp muhtelif hırsızlıklar yaptığımı yüce mahkemeniz önünde resmen kabul ediyorum. Türk halkının birtakım zaaflarını kişisel çıkarlarıma alet ettiğim için de kendimi suçlu hissediyorum. Gereği yapılsın..."
Dilekçe bittikten sonra kadına bir kez daha bakıyorum. Aaa, o!..
Hemen ayağa kalkıp elini sıkıyorum.
"Tebrik ederim hanımefendi, ilk defa saçmalamadınız" diyorum. Çaycıyı çağırıp iki çay söylüyorum. Diz dize muhabbete koyuluyoruz.
"Ulan amma da ihtiyarlamışsınız haa..." diyerek, hayretimi vurguluyorum.
"Zaman ne kadar da çabuk geçiyor değil mi?.."
Çayının şekerini karıştırıyor
Şaibe Hanım.
"Haklısınız beyefendi" diyor.
"Zaman gerçekten çabuk geçiyor. Bakın, daha dün gibi hatırlıyorum: Gençtim, güzeldim, insanlar çevremde fır dönüyorlardı.. Tapılıyordum adeta.. Yolsuzluk yaptım, ses çıkaran olmadı.. Memleketi karanlığa gömecek davranışlarda bulundum, `Helal sana bu yollar yavrum',
dediler.. Bir anda kendimi dünyanın en güçlü insanı gibi hissetmeye başladım... Ama ne oldu sonra... Beni pohpohlayan, sırtımı sıvazlayan insanlar, başka bir çıkar kapısı bulunca teker teker tüymeye başladılar... Yalnız bıraktılar beni. O an anladım ki, sahte dostlukların gerçek yüzünü görmek, şanı, şöhreti ve parayı anlamsız kılıyor..."
Acıyorum kadına...
"Peki çaldığınız paralar ne oldu?" diye soruyorum.
Gözleri yaşarıyor.
"Eski eşim hepsini çaldı" diyor;
"Duyduğuma göre kumara başlamış. Paraları Las Vegas kumarhanelerinde tüketiyormuş.."
Gözlerinin yaşını sildikten sonra ayağa kalkıyor.
"Kusura bakmayın, dertlerimle sizi de üzdüm Arzuhalci bey" diyor.
"Gerçi bu anlattıklarımı tarih kitaplarında da okumuşsunuzdur ya..."
YORUMU: İleri görüşlü bir insansın Halim... Bugünün pisliklerinden kaçıp, geleceğin aydınlık yarınlarına yelken açıyorsun...
Yazara Emailm.asik@milliyet.com.tr