İngilizlerin ciğerini okumuş ve gerçek kimliklerini anlatan çok güzel kitaplar yazmış olan Macar asıllı gazeteci George Mikes'ın bir anısı...
İkinci Dünya Savaşı günleri.. George Mikes bir İngiliz'le barda çene çalarken birden sirenler öter, patlama sesleri duyulur. O anda Mikes'in yanındaki İngliz kendini yere atıp boylu boyunca masalardan birini altına uzanır. Sirenler tekrar çaldığında yerine döner. Hiç kıpırdanmadan manzarayı seyreden Mikes'e doğru yılışır:
- Ne o? Korkudan yerinden kıpırdayamadın değil mi?
***
Almanya'da görevli bulunan Amerikalı er, sevgilisinden bir telgraf alır. Telgraf oldukça kısadır:
"Seni bekleyemedim. Stop. Babanla evlendim. Stop. Sevgiler. Stop. Annen"
***
Amerikalı bir gazeteci her sabah işine gidip gelirken Kudüs'te ağlama duvarının önünde dua eden bir adam görürmüş. Bir gün dayanamayıp sormuş:
- Sizi hergün burada dua ederken görüyorum...
- Evet ben 30 yıldır hergün burada barış için dua ederim...
- 30 yıl ha.. Peki nasıl bir duygu var içinizde?
- Duvara konuşuyormuşum gibi bir duygu...
***
Komutan bir sabah yeni emirleri tebliğ ederken hanımların renkli iç çamaşırı kullanmamalarını da emretti. Herkes siyah külot ve sutyen giyecekti... Kadın askerler itiraz ederek sebebini sordular:
- Unutmayın ki eğlence yerleri de karartma kapsamındadır hanımlar...
Beyinsizlik sadece politika mesleğinde özür sayılmaz
Napolyon
İtalya'nın Parma takımına transfer olan Galatasaray'ın unutulmaz kalecisi Taffarel, bir gazeteye "İslam bir hoşgörüsüzlük dinidir. Müslümanlar herkesten iyi olduklarını düşünürler" demiş.
İşte bu sözlere dünkü gazetelerde birkaç tepki:
"Taffarel kin kustu", "Vay Taffarel vay!", "Taffarel ikinci yüzünü gösterdi", "Taffarel saçmaladı"
Olağan bir eleştiri karşısında bu başlıkları atarak Taffarel' i doğrulamış mı olduk yoksa yalanlamış mı olduk? Ne dersiniz?
Emekli Albay Emin Değer'in Türk Amerikan ilişkilerini inceleyen "Oltadaki Balık Türkiye" adlı bir kitabı vardır. Başlığın öyküsüne gelince...
50'li yılların ikinci yarısında Amerika'nın dünyaya yapacağı yardımlar tartışılmaktadır. Kore savaşında büyük yararlılık göstermiş ve ABD'nin bir dediğini iki etmemiş Türkiye'ye de yardım sözkonusudur. 1956 yılında, Amerikalı işadamı Rockfeller, dönemin Cumhurbaşkanı Eisenhover' e bir mektup yazar. Türkiye'ye ekonomik yardım yerine askeri yardım yapılmasını önerir. Ve mektup şu unutulmaz cümleyle noktalanır:
"Oltadaki balığın yeme ihtiyacı yoktur."
Amerika'nın Türkiye'ye bakışı, teslimiyetçilikte sınır tanımayan siyasetçiler işbaşında kaldıkça değişmeyecektir.
Girme şu alçakların hizmetine
Konma sinek gibi pislik üstüne
İki günde bir somun ye ne olur
Yüreğinin kanını iç de boyun eğme
Dış politika muhabirliği 1950'lere uzanan Orhan Karaveli ağabeyimizin anlattığı şu olay, Türk - Amerikan ilişkileri konusunda bilgi ve fikir sahibi olmak isteyenler açısından ilginçtir...
... Yıl 1958... ABD'den 500 milyon dolar borç kopartmak amacındaki Adnan Menderes, CENTO Bakanlar Konseyi toplantısını fırsat bilerek ABD'ye gitmiştir. Konsey toplantıları sırasında elçiliğimizde verilen bir resepsiyona tekerlekli sandalyeli Dışişleri Bakanı Christian Herter de katılmıştı. Menderes bu fırsatı değerlendirmek istemiş olmalı ki, iade-i ziyarete rahmetli Zorlu'yu göndermek yerine, Dışişleri Bakanı'nı yanınına alarak bizzat gideceğini söyledi.
Türk heyeti tam saatinde bakanlıktaydı. Rahmetli Abdi İpekçi ile ben, Menderes'in yaptığı anlamlı protokol jesti karşısında Mr. Herter'in kapılara çıkacağı sanırken iki suratsız görevli tarafından "bakanın biraz meşgul olduğu!" gerekçesiyle bekleme odasına alındık. Soğuk savaştan Cezayir'e Bandug'dan Kore'ye kadar, Batı'nın ve özellikle Amerika'nın sözünden hiç çıkmamış olan Menderes, uğradığı bu aşağılanma karşısında bozulmuş, Fatin Rüştü Zorlu ise bembeyaz olmuştu. Mr. Herter'in makamına açılan kapı zaman zaman aralanıyor ve dışarı çıkan sıradan ziyaretçilerin yerine - üstelik bizden sonra gelen - yenileri alınıyordu. Çıkanlar, yanımızdan geçerken, "Bunlar da kim?" der gibi Türkiye Başbakanı ve beraberindekilere bakıyordu.
Washington Büyükelçimiz deneyimli devlet adamı Suat Hayri Ürgüplü, birden Abdi ile bana dönerek ve ancak ikimizin duyubileceği bir sesle "Bu iş tamam çocuklar..." dedi, "Adamlar bizimkini gözden çıkarmışlar!.."
İktidarı süresince Amerika'nın sözünden hiç çıkmamış ve kendisinden her isteneni fazlasıyla vermiş olan Menderes'in Washington'la yaşadığı tek taraflı aşk böyle bitmişti... Benzer diğer aşklar gibi...