Türk halkının yüzde 80'i... Silahlı Kuvvetler... Emekli generaller.. Barolar... Sol partiler... Sivil toplum kuruluşları... Amerika'nın Afganistan'da giriştiği savaşa Türkiye'nin bulaştırılmasına topyekun karşı çıkıyor. Ne var ki medyada kimden güç aldığı belli olmayan (veya belli olan) birileri Türkiye'yi savaşa itelemek için her türlü haber atraksiyonunu yapıyor. Bir televizyon kanalı da birkaç gün önce Kore gazilerini konuşturdu. Gaziler ilginç biçimde Türkiye'nin Afganistan'daki savaşa katılmasını savunuyordu. Savaşı bizzat yaşamış, doğurduğu acılara bizzat tanık olmuş insanlar savaştan yana olabilir mi? Türkiye Muharip Gaziler Derneği'nin telefonunu çevirdik, derneğin Emekli Albay Başkanı Gültekin Alpugan' ın görüşünü aldık:
- Biz gaziler olarak savaşa karşıyız. Hele hele Kurtuluş Savaşı'mızda bize yardım etmiş sayılı uluslardan Afgan halkına yöneltilen bir savaşa kesinlikle karşıyız. O arkadaşlara gelince... Ekran deneyimleri yok ama televizyonda görüneceğiz diye çıktılar. Biraz da sunucunun oyununa gelerek, sanki savaştan yanaymışlar gibi konuştular. Örneğin Kore gazisi arkadaşımızın, bize Kore Hükümeti yardım ediyor ama kendi devletimiz bizimle ilgilenmiyor şeklindeki sözleri çok yanlıştı. Savaşı bizzat yaşamış insanların, eğer akıllarını oynatmadılarsa, ülkelerine bir saldırı vaki olmadıkça savaşı savunmaları mümkün değildir...
Düşünce: Zekâ artı tecrübedir...
E.Fawler
Yeni ihale yasasının 15 Ekim'e hazır olması gerektiği halde Bayındırlık Bakanlığı bu görevi yerine getirmemiş. Ayak sürümüş... Haklı da... Çünkü "ihale" ekonomik ve siyasi hayatımızın tam orta yerinde yer alan ve tüm sistemi ayakta tutan en önemli kavram. Neden "ihale" konusu hayati?
Çünkü devlet hazinesi yönetenler tarafından direkt olarak boşaltılamıyor. İhale şart... Siyasi parti ihale verecek, parayı Hazine'den müteahhit tahsil edip siyasetçinin ve bürokratın soygundaki payını verecek. Sistem böyle işleyince "ihale" de çok ama çok önemli bir kavram oluyor tabii ki...
Kasaptan et alırken gözü camdaki;
"Kesimlerimiz islami esaslara uygundur" yazısına takılan Ali Müfit Gürtuna, birden uyanmış.
Ve hemen bir tabelacı bularak, tüm İGDAŞ veznelerinin önüne şu yazıyı yazdırmış:
"Soygunlarımız islami esaslara uygundur!"
Türklerin Almanya'ya göçünün 40'ıncı yılını yaşıyoruz... Romanlara, filmlere, acılara, ayrılıklara ve pek seyrek olarak mutluluklara konu olan "Göç", Türkiye ile Almanya arasında 31 Ekim 1961 yılında imzalanan anlaşmayla toplamıştı bavullarını. Gidenler şöyle üç beş kuruş kazanıp tez zamanda dönecekti. O zamanlar Alamanya'da misafir işçi olarak İtalyan, Bulgar, Yunan, Yugoslav, İspanyol... yetmiş milletten adam çalışırdı. Yıllar geçti. Hepsi döndü geri. Bütün ülkeler gurbete çıkmış vatandaşlarını doyuracak kadar ilerleyip kalkındılar. Biz ise yerimizde saydık. Geri kaldık. Gurbetçimiz çaresiz.. Oralarda kök saldı... Türkiye Araştırmalar Merkezi göçün 40 yılı nedeniyle Almanya ve Türkiye'de karşılıklı toplantı düzenlemeye hazırlanırken Başkan Profesör Faruk Şen diyor ki:
- Bir dönem için Türkiye'ye geri dönme planları yapan birinci kuşak Türk göçmenlerin bile bugün Avrupa'da kalacakları kesinleşmiştir. Almanya'da toplam 175.462 emekli Türk göçmen yaşamakta, emeklilerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Türk göçmenlerin yaklaşık yüzde 80 emekli maaşlarını Almanya'da almaktadır. Bu oran, birinci kuşağın bile Almanya'yı uzun dönemde yaşamının merkezi olarak seçtiğini gösteriyor.
Ne kaldı söylenecek.. Güle güle oturun, bizleri unutmayın, canınız çektiğinde buyrun şöyle bir memleket havası alın, birkaç kuruş döviz bırakın, ve yatın kalkın, Türk politikacılar tarafından yönetilmediğinize dua edin...
Tayyip Bey başkanken çalışanları fişlenmiş...
Şu doğalgaz yolsuzluğuna bulaşır, şu bulaşmaz diye mi fişledi acaba?
Cihan Demirci
Merkez Bankası’nda görevli bir okurumuz şu notu göndermiş:
"Ekonomideki daralma, bankacılık kesiminde de etkisini gösterecek gibi... Bu gidişle banka sayısında gözle görülür azalma olacak, sektörde tutunacak bankalar: 1- Merkez Bankası 2- Göz Bankası 3- Kan Bankası...