Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara'dan Hüsnü:
- Rüyamda İçişleri Bakanlığı'nda hademeyim. Sabah yerleri paspaslarken, İstihbarat Amiri beni odasına çağırtıyor. Gidiyorum... Kapıyı tıklatıp içeri giriyorum. İşaret parmağıyla koltuğu gösteriyor Amir: "Otur Hüsnü" diyor. "Sana önemli bir görev tevdi edeceğim..."
Oturuyorum.. Kahvelerimizi içerken, Amir Efendi fısıldayarak konuşmaya başlıyor. "Bak Hüsnü.." diyor, "Sen uzun zamandır bu Bakanlıkta hademe olarak görev yaptın. Ama bu işten kurtulmanın zamanı geldi artık.. Şu andan itibaren senin yeni görevin ajanlık... Milletin beyninden geçenleri okuyacaksın... Kod adın ise Soğan.. Anladın mı?.."
Anlamıyorum. "İyi de Amirim" diyorum, "Benim okumam yazmam yoktur ki..."
Amir sırıtıyor.. "Ulan amma da kerizsin ha..." diyerek geriye kaykılıyor. "Kafadan geçenleri okumanın alfabeyle ne ilgisi var..."
Dudak büküyorum: "Madem öyle diyorsunuz, öyledir efendim" diyorum ve ilk görev yerimin neresi olduğunu soruyorum. Önündeki dosyayı karıştırıyor bir süre... Ardından, "Meral Akşener'in odası..." diyor.
Heyecanlanıyorum. "Hangi odası?.." diyorum. Ayağa kalkıp enseme şaplak patlatıyor. "Yatak odası değil herhalde hıyar.." diyor. "Meclis'teki odası..."
Selamımı çakıp doğruca görev yerime gidiyorum. Yıldırım hızıyla Hanımefendi'nin odasına dalıyor, Akşener'in kafasını yakalıyorum. Şunlar geçiyor beyninden:
"Ulan bu Enişte'ye fazla güvendim be... Ne dedilerse yaptım anasını satayım.. Allah bilir şimdi de beni Amerika'ya götürüp çamaşır, bulaşık yıkatırlar. Tüh... Koltuktan düşmek beynimi allak bullak etti. Ne yapacağımı, ne düşüneceğimi bilemiyorum. Şu kafamı tutan herife sorsam, bana akıl verir mi acaba?.."
Bu noktada beyin okuma işlemini bırakıyorum. "Hanımefendi, haklısınız" diyorum. "Size akıl verebilirim... Pişmanlık Yasası'ndan yararlanın..."
YORUMU: Bir devir de böylece kapandı Hüsnü.. Bayağı da gençtiler...


Adamın dişi ve güzel bir papağanı varmış... Bu zarif hayvanın tek kötü tarafı küfürbaz olması, eve gelen misafirlere veya sokaktan gelen geçenlere sunturlu küfürler savurmasıymış. Çalıştığı dairede bir papağan sahibinin daha bulunduğunu duyan adam onu bulmuş. Derdini açmış. Karşısındaki:
- Benim iki papağanım var, demiş, ikisi de erkek... Sabahtan akşama kadar ikisinin de ağzından tek kötü söz çıkmaz. İkisi de sabahtan akşama kadar dua eder... Getir senin papağanı bizimkilerin kafesine koyalım. Birkaç haftada dili düzelir...
Öyle yapmışlar. Dişi papağanı götürüp erkek papağanların kafesine koymuşlar. Dışarı çıkmışlar. Erkek papağanlardan biri duaya devam ederken öteki patlamış:
- Kes mırıltıyı, demiş, görmüyor musun Allah dualarımızı kabul etti, ayağamıza bu yavruyu gönderdi. Hala ne dua ediyorsun?


Türk gazetelerinin Almanya temsilcileri ve dış haberler yetkilileriyle Alman basın kuruluşları ve haber ajanslarından "haberci"lerin biraraya geldiği; İstanbul Hyatt Regency Otel'de düzenlenen "Gazeteciler Semineri" ilginç tartışmalara sahne oldu...
Habercilerin yanısıra, basınla ilgili görevler yapan Türk ve Alman idarecilerin de katıldığı seminerde dile gelen görüşlere bakılırsa...
... Almanlar, Türk gazetelerinin Almanya baskılarının "ülkede bulunan 2 milyonluk Türk nüfusun hislerine yönelik - tek taraflı" yayın yaptığına inanıyorlar. Sözgelimi, Federal Basın ve Enformasyon Müdürlüğü temsilcisi Hannelore Dodenberg bakınız ne diyor:
- Almanya'yı yalnızca Almanya'daki Türk medyasından izleseydim tir tir titrerdim. "Katil - tecavüzcü - hırsız Almanlar"la ilgili, temcit pilavı gibi tekrarlanan bu haberler rüyalarıma giriyor, bazen kabusum oluyor...
...Seminere katılan Türk gazeteciler de, Alman basını ve hükümet yetkililerinin Türklere yönelik "tek taraflı - aşağılayıcı" yaklaşımından şikayetçiydi. Sabah Gazetesi Almanya temsilcisi Ahmet Özay, Türkleri "sokak çetecileri", "hayvan" veya"köpek" diye niteleyen, Alman gazete ve dergilerinde çıkmış haber ve karikatürlerden örnekler gösterdi; "Bu yaklaşım Alman toplumunun demokratik karakteriyle de çelişiyor" dedi.
Milliyet Almanya Bürosu'ndan Mehmet Aktan da.. Alman basını ve TV'lerinde bugüne dek "köşebaşındaki dükkanında keyifle çalışan; neşeli - şakacı bir tek Türk tipi" görmediğini; Türklerin ve Türkiye'nin "sorunlu" mizansenler içinde yansıdığını anlattı...
***
Uzun sözü kısası... Türkler ve Almanlar 30 küsur yıldır "birlikte yaşamaya mecbur iki toplum" yerine "maça çıkmış iki milli takım" psikolojisi içinde yaşayıp gidiyorlar. Belki de ulusal ve dinsel değerlere aşırı bağlılık onları kaynaşmaktan alıkoyuyor. Yukarda anlatılan sıkıntılara yol açıyor...


Milliyet Spor sayfasındaki haberin başlığı:
"Hakemler rezalet çıkardı"
Habere göre Antalya'daki seminerde hakemler bayanlara cinsel tacizde bulunmuş, bazıları ise erkek personelden kendilerine kadın bulmalarını istemiş.
Bandırma'dan okurumuz Fethi Duru bu durumun tahlilini şöyle yapıyor:
"Ömürleri boyunca tribünlerden (İ... HAKEM) tezühüratı işiten hakemlerimiz herhalde bu sıfatı çürütmek ve erkekliklerini ispat için bu olayı çıkartmışlardır. Yoksa hepsi delikanlı adamlar. İsteseler kendi başlarına kadın bulurlardı..."
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr