Melih Aşık
Caddebostan'dan
Naci:
- Rüyamda Esenboğa Havalimanı'ndayım. Suudi Arabistan'a gidecek tarifeli uçağa binmek için salonda bekliyorum. Etrafımda beyaz giysilere bürünmüş kalabalık bir grup var. Yanımdaki görevliye, "Ne o... Hayır derneklerinden biri havaalanında toplu sünnet mi yaptırıyor?" diye soruyorum. Görevli ters ters bakıyor; "Ne sünneti kafir" diyor, "Bunlar bizim hacca giden milletvekillerimiz..."
Az sonra Başbakan Erbakan da salona geliyor. Hep beraber uçağa doluşuyoruz. Tekbir sesleri ve dualar arasında Arabistan'a uçuyoruz. Kutsal topraklara vardığımızda Başbakan, bakanlar ve milletvekilleri son derece lüks Amerikan arabalarına binip Mekke'ye doğru yola çıkıyorlar. Ben aynı yolu zavallı bir deveyle katediyorum...
Kabe'ye vardığımda blucinimi çıkarıp herkes gibi ihrama bürünüyor ve doğruca Erbakan'ın yanına koşuyorum. Şeytan taşlama işlemi bittikten sonra Kabe'nin etrafında dönmeye başlıyoruz. Erbakan'ın okuduğu duaları tekrarlayıp görevimi layıkıyla yerine getirmeye çalışıyorum. Şöyle diyor Başbakan:
"Ey yüce Rabbim.. Bu yaştan sonra bana nasip ettiğin koltukta oturmak uğruna, saçı bitmemiş müslüman hakkına el uzatanları şu mübarek ihram gibi tertemiz yaptığım için affeyle beni ne olur..."
Başbakan'ın sözlerini ben de yüksek sesle tekrarlayınca Sakarya grubu üzerime çullanıp beni paldır küldür Kabe'den uzaklaştırıyor. Kendimi Arafat Dağı'nın zirvesinde buluyorum. Ve bağırıyorum:
"Ey büyük Allah'ım... Sen insanların söyledikleriyle yaptıklarını bir eyle yarabbim..."
YORUMU: Din önemli bir konudur
Naci.. Öyle birtakım çıkar hesaplarıyla yorumlanamaz. Sen sen ol, inancını pazarlama, kendine sakla...
Temel'in doktora gitmesi gerek; arkadaşı Dursun'a dert yanıyor:
- Muayene olmam lazım ama çok pahalı, parayı gözden çıkaramıyorum.
Dursun, yol gösteriyor:
- Dert etme, çok iyi doktor. Hem sonra sürekli müşteri olduğunda aldığı para gerçekten düşüyor. İlk vizite pahalı, gerisi yarı fiyatına...
Temel, bu temel bilgiyi aldıktan sonra doktorun karşısına çıkıyor:
- Merhabaaa doktor bey, ben yine geldim!
Uyanık doktor hemen karşılık veriyor:
- Verdiğim ilaçlara aynen devam!..
(Murat Birsel'den)
Her Kurban Bayramı'nda "kurbanlık" olarak arkadaşlarıyla birlikte Ağrı'dan İstanbul'a getirilen, fakat her defasında bir yolunu bulup paçayı kurtarmayı beceren Kurban Hulki, son notlarıyla Açık Pencere'de:
"...Elazığ - Malatya yolundayız. Yanıbaşımızdan bir otobüs geçti, içi tıka basa yolcu dolu. Gözleri bize ilişti, birden hüzünlendiler. Kurbanlığız ya! Ben ise otobüsün süratine baktım, onlar için hüzünlendim. Nasıl hüzünlenmeyeyim be birader, neresinden bakarsan bak, en azından 130 km. per hour!. "Bunların eşek cennetini boylamaları garanti bizden öncedir.." diyordum ki, demez olaydım! Otobüsün az ilerimizde şarampola yuvarlanmasıyla gözden kaybolması bir oldu. Ne diyeyim, Allah taksiratlarını affetsin!..
***
Şoförümüz
Necati Abi yemek molasını her zamanki benzinlikte verdi. Baktım, az ilerimizde yanyana sıralanmış üç otobüs; içleri hacı adaylarıyla dolu, ihramları da üzerlerinde.. Şov meraklısı şeyler, n'olcak! Onlar da bizi farketti, acıyarak bakmaya başladılar. Güler misin, ağlar mısın? Yahu bize acımak kiiim, siz kim?.. Anladım ki, dolandırılacaklarının henüz farkında değiller. Havaalanında yaşayacakları şoku düşündüm, kahroldum!..
***
Ve nihayet İstanbul.. Bizim arkadaşlar ayran budalası gibi etrafı seyrediyorlar, ben ise yol kenarında bir Ziraat Bankası şubesi görebilir miyim diye bakınmaktayım. Görsem.. maaş kuyruğunda bekleşen memurları, emeklileri göstereceğim ki, bizim çocukların morali düzelsin. Seyahatimizin tek yönlü olmadığına emin olsunlar. Nitekim az sonra gördüm. Heyecanla haykırdım; "Şu kuyruğa bakın çocuklar" dedim, "Bunlar önce kuyrukta sağ kalmayı başarabilsinler, sonra da paraları alabilmeyi.. Bunları becerirlerse, helal olsun, gelsinler bizi satın alsınlar!.." Üç gündür kamyon kasasında kara kara düşünmekten karalar bağlamış arkadaşlar manzarayı görünce bir neşelendiler, bir keyiflendiler ki, anlatamam... İçimizdeki en gösterişli, dolayısıyla geri dönüşten en umutsuz
Besili Hayati bile birden neşelendi, başladı kuyruktakilere tuhaf tuhaf me'lemeye;
-Sus meee! Sustukça sıra sana gelecek! Sus meee...
Vay be!
Hayati de bizdenmiş de haberimiz yokmuş. Gittim, alnından öptüm keratayı!..