Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Rektörler önce edep adap öğrensin" çıkışı ile ilgili olarak bir dostumuz:
- Başbakan önünde yazı olmadan konuşurken hele de kalabalık önündeyse coşuyor, ölçüyü kaçırıyor, dedi, bence mutlaka yazılı metin kullanmalı...
Türkiye'de 53'ü devlet 23'ü özel üniversitede olmak üzere toplam 76 rektör görev yapıyor. Devlet üniversitesi rektörleri bilindiği gibi seçimle işbaşına geliyor, bütün üniversiteyi temsil ediyor. Hadi diyelim ki birkaçına kızdınız. Hepsini aynı kefeye koyup "edepsiz" diye nitelemek üniversitece hazmedilir şey mi? Ayrıca rektörleri "çıkarcılık"la suçlamak da neyin nesi?
Merak ettiğimiz bir soruyu dün Üniversitelerarası Kurul üyesi Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Prof. Süheyl Batum'a yönelttik:
- Acaba YÖK yasasını destekleyen tek bir rektör var mı?
- Özel konuşmalarda bile tek bir rektörün bu yasayı desteklediğini duymadım, dedi Prof. Batum...
Çoğu rektör belki mevcut YÖK yasasını beğenmiyor. Ancak YÖK'ü tamamen hükümete bağlamayı öngören yeni yasayı da hiçbiri hazmedemiyor.
Bu arada bir "siyasallaşma" tartışmasıdır gidiyor. Tartışılan durum aslında siyasallaşma değil "partizanlaşma"... Adını doğru koyalım...
Başbakan, rektörlere "edepsiz" demiş! Clinton öyle bir gaz verdi ki, artık tut tutabilirsen.
Televizyonlarda haberini izledik... Belediye zabıtaları korsan kitapları toplayıp yakıyor... Bilgi Üniversitesi öğrencisi Dinçer Kavraal diyor ki:
- Bu kitaplar ortaöğretim okullarına verilse de tozlu raflar kitapla dolsa daha iyi değil mi? Nasıl olsa o kitapların orijinal baskıları asla okullara ulaşmayacak. Korsan baskıların okul kütüphanelerine girmesinin ne sakıncası olabilir?
Özgen Acar Cumhuriyet'teki sütununda "Irak'a asker gönderme" lafına daha gerçekçi bir deyim yakıştırdı: "Niyazi sevkiyatı"...
Prof. Baskın Oran ise Agos'ta yayımlanacak yazısında iki soru soruyor:
- İktidar madem 8.5 milyar dolara yatacaktı, neden 1 Mart'ta evet deyip 26 milyar doları kapmadı...
- Niye Osmanlı Devleti bile Birinci Dünya Savaşı'na girmek için Goeben ve Braslau'yu borç değil hibe almışken, bunlar savaşa girmek için hibe değil borç alıyor...
Devlet Bakanı Ali Babacan 8.5 milyar dolarlık borç anlaşması için diyor ki:
- ABD Kongresi kararında Irak'ta işbirliğinin şartının detaylı bir tanımı yok.
Bugün sorduğumuzda ABD'li yetkililer, "Şu an bütün koşullar yerine gelmiş durumda" diyorlar. Bu işbirliğinin tanımını yapmak zor...
Ali Babacan'ın itirafıyla Türkiye tanımı yapılmamış bir işbirliğine imza atmış bulunuyor. Dışişleri Bakanı Colin Powell anlaşmadan hemen sonra Türkiye'den bir tümen asker istedi. Göndereceksiniz. Aksi takdirde ABD Dışişleri Bakanlığı "işbirliği aksıyor" raporu verir ve siz krediyi alamazsınız.
8.5 milyar dolar karşılığı yapılan anlaşmanın onursuzluğunu görüyor musunuz?
Deniz Baykal "Edepsiz" tartışmasının neresinde? Tamamen dışında... Çünkü o feyzini Şeyh EDEBALİ'den alıyor...
Hortumculardan alacaklarını tahsil edemeyen (etmeyen mi demeli yoksa?) hükümet ve BDDK sonunda çözümü! bulmuş. Alacakların tahsili bu işe talip olacak özel şirketlere devredilecekmiş. Şirket, tahsil etmeyi taahhüt ettiği miktarın yüzde 10 ya da 20'si oranında parayı devlete ödediği takdirde bakiyeyi kasasına atacakmış. Sorunlu kredileri satın alan şirketler, kredilerle birlikte bütün yasal yetkileri de alacak, tahsilatı o yetkilerle yapacakmış.
Alacağı, çek - senet mafyası aracılığıyla tahsil etmenin daha incesi, daha kibarcası... Aradaki en önemli fark tahsilatçıların bu kez tahsilatı yaparken devlet gücünü kullanmaları...
Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener'e yazılı soru önergesi veren Emin Şirin bakınız ne diyor konuyla ilgili:
- Neresinden bakarsanız bakın tam bir skandal. Devlet, ben kendi gücümü kullanmama rağmen alacaklarımı tahsil edemiyorum, ey özel şirket gel, sen tahsil et, 100 liralık alacağım için bana 10 - 15 lira ver, gerisi senin olsun, diyor. Ayrıca da bunun için kendisine ait olan pek çok yetkiyi Anayasa'ya aykırı bir şekilde özel sektöre devrediyor. Sonuç çok ilginç olabilir...
- Ne gibi?
- Diyelim ki A. adında biri devletten 10 milyar dolar hortumladı. Bu kişi paravan bir şirket kurup, sonra da BDDK'ya başvurup, "A.'dan alacağını tahsil etmeye talibim" diyebilir. Hortumladığı paranın yüzde 10'unu, 15'ini ödediğinde onun için mesele bitmiştir...
New York Times yazarı William Safire, Dışişleri Bakanı Gül için "Gerçek bir devlet adamı" demiş. Hangi devletin?
Dilimizin ucundaki konuyu Haluk Şahin Radikal'de yazdı... Malumunuz... Her gazete kendi grubunun televizyonunu öne çıkarıyor. Orada oynayan dizileri haber yapıyor. Kendi televizyonu izleyici ölçümlerinde birinci olmuşsa haberi büyütüyor. Yoksa görmezden geliyor.
Okur bu durumda ne düşünür?
Gazetelerin diğer haber konularını da aynen böyle, yakın kuruluşlara kıyak geçerek değerlendirdiğini düşünmez mi?
Ufak tefek kıyakçılıkların zararı büyük olabilir. Görmek zorundayız...