Melih Aşık
Bundan önceki Emniyet Genel Müdürü
Alaaddin Yüksel emniyet örgütünü düzeltmek için ciddi bir çaba içindeydi. Yapıdaki hastalıkları teşhis etti, reform programları hazırladı. Ne var ki, hala tam bilinmeyen kimi sebeplerden
Çiller hükümetinin hışmına uğradı. Çabası yarım kaldı.
Alaaddin Yüksel'in Türk Polis Teşkilatının yeniden yapılandırılmasına ilişkin raporunun pekçok aksaklık ve bunların tedavi yöntemleri sıralanıyor. Raporun bir yerinde şunlar söyleniyor:
... kabul edilmesi gerekir ki polis eğitiminde üst seviyede bir kalite ve standart maalesef sağlanamamıştır. Bunun başta gelen sebeplerinden birisi polis okullarında eğitim sürelerinin çeşitli fiili ve hukuki sebeplerle kısa tutulmasıdır. Polis okullarındaki eğitim sürelerinin 6 ile 9 ay arasındaki sürelerde sık sık değişikliğe uğratılması hali izahtan varestedir. Özetle polisini 6 ayda yetiştiren ve göreve çıkaran dünyada hiçbir çağdaş polis örneği yoktur..."
Polis örgütü bugün bu ve benzer sorunlarla başbaşadır. Acaba mevcut hükümet bu sorunlara neşter vurma cesareti gösterebilecek mi? Eğitimi arttırabilecek, iç disiplini sağlayabilecek mi? Devlet Bakanı
Eyüp Aşık dün Yeni Yüzyıl'da
Bilal Çetin'in sütununda yer alan sözlerinde bu kararlılığın karşısına dikilmesi muhtemel tehlikeyi şöyle belirtiyordu:
- Hükümetin her döneminde bir zaafı oluyor, dün Mesut Beyin açıklamalarında onu hissettim. İçişleri Bakanları üzerinde hemen (aman polise dokunursak zaafa uğrarız, sonra bir daha terörü önleyemeyiz, anarşi hortlar, mahvoluruz) baskısı kuruluyor ve sonuçta hiçbir şey yapılamıyor.
Teşhis doğrudur. Ancak tedavi zor olsa da imkansız değildir. Türk polisi dün Ankara'da gazetecilere gösterdiği nezaketi yaygınlaştırdığı gün tüm halkın güvenini ve sevgisini kazanacaktır...
Zarif bir adamdı
Feyyaz Tokar... Yüzeysel olmayan, içten, az bulunan ve her koşulda korunan bir zarafetti bu... Dostluğu ve sevgisi de o zarafetle süslüydü. Gönül adamıydı.
"İyi adam" tanımını hakeden bir kişiliğin sahibiydi. Radyo ve Televizyon sohbetlerinde diğer insanlara verdiği iyilik öğütlerini hiç kuşku yok kendi yaşamında da uygulardı. Kendisindeki yetenek ve iyilikleri başkalarına üstünlük taslayarak kabul ettirmeyi değil sevgiyle aşılamayı denerdi. Son yıllarda tanıştık.
Aydın Boysan, Metin Akpınar, Necati Doğru ile birlikte küçük bir gurup oluşturduk. Zaman zaman buluşur, birkaç kadeh rakı eşliğinde siyasetten, basından ve aklımıza gelen ne varsa ondan konuşurduk. Gülüşürdük. Siyasetin zirvesindekilerin, büyük patronların, gazete sahiplerinin de dostuydu. Bizim de... Dostluğu ölçülere vurmazdı. Yakın dostu
Hasan Pulur ağabey dün O'nun niteliklerini anlatırken dedi ki:
- Bir adam zirvedeyken onunla ne kadar dost ise o adam birgün aşağı yuvarlanıp yerin dibine geçtiğinde Feyyaz aynı dostluğu sürdürür... Sevgi ve saygısında hiçbir eksilme olmazdı...
Herkesin "iyi" bildiği, ardından "iyi" konuştuğu bir dostu yitirdik. Nur içinde yatsın. Geride kalanların başı sağolsun.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı
Güneş Taner'in kulaklarını çınlattığımız gelir adaletine ilişkin dünkü yazıya ondan değil ama önceki ekonomi bakanından yanıt geldi...
Aykon Doğan bu konuda bildiklerini ve düşündüklerini bize aktarma nezaketini gösterirken dedi ki:
- Gelir adaletsizliğinin, enflasyonun, işsizliğin en büyük sebebi nedir biliyormusunuz? Kamu harcamalarının çok yüksek oluşu... Türkiye'de kamu harcamaları milli gelirin yüzde 38'i gibi çok yüksek bir orandadır. Ülke potansiyelinin büyük bölümünü devlet yutmaktadır. Başlıca hastalık budur...
Aykon Doğan örnekler verdi... 1975'te devletin memur sayısının 500 bin olduğunu, o günden bu yana nüfus yüzde 50 oranında arttığı halde memur sayısının 4 katına yükselerek 2 milyonu bulduğunu anlattı. Bankalardaki toplam 6 katrilyon mevduatın yüzde 52'sini devletin kullandığını anımsattı.
Devleti küçültelim diye diye büyüttüğümüzü kaydetti...
İlk ele alınması gereken konuları, özelleştirme, kamuda tasarruf ve personel indirimi olarak sıraladı... Bir küçük örnek verdi:
- Bakanlığım sırasında Başbakan'la birlikte Fransa'ya gittiğimizde merak edip bizlere tahsis edilen araçların sahibini sordum. Şoförler ve araçlar bir özel firmadan kiralanmıştı. Sadece korumalar devletindi. Birçok ülkede kamu taşıması özelleştirilmiş durumda. Hesapladık. Aynı şeyi biz yapsak kamuda taşıma masraflarını üçte bire indirmek mümkün olacaktı...
Kamuda tasarruf... Her iktidarın ilk ele aldığı konulardandır... Ancak birkaç göstermelik tedbir alınır sonra unutulur... Ya da küçük memurlar dosya kağıdından tasarruf için kağıdı ikiye bölüp kullanırken bakarlar ki genel müdür iki mersedese birden biniyor ya da devlet büyükleri helikopterden inmiyor. Herkes hep birlikte ipin ucunu koyverir... Sen sağ ben selamet.
Böyle işler ciddiyet ister. İktidar kararlılığı ister. Toplu fedakarlık hatta toplumsal seferberlik gerektirir. Herşeyden önce iktidarın bu yönde ciddi bir niyet belirtmesi gerekir. Gerisi gelir.
Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr