Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih Aşık


Deniz bitti, Refahyol rotayı erken seçime çevirdi.
Erken seçim demek yarı yarıya "baskın seçim" demek...
Böyle bir seçim, TBMM'nin yapısını ve ülkenin kaderini değiştirebilir mi?
Adil bir sonuç için nüfus sayımı yapılması, kütüklerin yenilenmesi gerekiyor. Bunun için en az bir yıla ihtiyaç var. Nüfus sayımına göre seçmen listelerini yeniden düzenlemenin de üç - dört ay alacağı söyleniyor.
Ekim, aralık veya martta yapılacağı söylenen erken seçim açık ki, böyle düzenlemelere zaman bırakmayacak.
Partilerin, erken seçime kadar, siyasi partiler ve seçim yasalarının elini yüzünü düzeltmeleri de çok zor... O zaman erken seçimin ortaya çıkartacağı parlamentonun kimyası da kendiliğinden ortaya çıkıyor. 5 liderin iki dudağı arasından çıkmış, bugünkünden farklı olmayan bir çözümsüz yapı...
Çözüm?
Muhalefet partilerinin dürüst ve demokratik bir seçimin koşulları için bayrağı açmasıdır... Yoksa yeni bir seçim yeniden zaman kaybı demek olacaktır...


Küba konusunda kendisini muhatap addederek tartışmaya girme isteği ve nezeketi gösteren ağabeyimize not... Bir ülke için "Fakir ama onurlu" yaşamanın bir bedeli, gururu ve keyfi olduğunu düşünmüyorsanız, Küba halkının fakirliğine üzülmeniz, Castro'nun 38 yıllık liderliğine anlam verememeniz olağandır. Bu konuda bizim yapabileceğimiz birşey yoktur. Baki selam...


Söz gençlikten ve aşktan açılınca Ali Sirmen şu öyküyü anlattı...
Ressam ve Yazar Elif Naci, 80'ine merdiven dayadığı yıllarda Cumhuriyet gazetesinin arşiv müdürlüğüne getirilmişti. Bir gün İlhan Selçuk araştırma yapmakta olan genç ve güzel bir hanımı arşive götürmüş. Elif Naci'den genç hanıma yardımcı olmalarını istemiş. Peşinden genç hanıma dönüp espri yapmış:
- Elif Naci Bey çok çapkındır ona göre dikkat edin..
Gülüşülmüş. Genç hanım gazete kolleksiyonları üzerindeki çalışmasını akşama doğru bitirmiş. Elif Naci Bey genç kızın toparlandığını görünce sormuş:
- İşiniz bitti mi?
- Bitti çok teşekkür ederim..
- Hadi şimdi İlhan Selçuk'u yalancı çıkartmayalım...


Alman işadamının üç kağıtçısı var mıdır? Elbette vardır. Üstelik fırsatını bulurlarsa bizim işadamlarını oyuna bile getirirler...
Örnek... Alman "Focus" Dergisinden...
Dergiye göre... Mönchengladbach savcılığı 600 bin bozuk prezervatifin Almanya'da önce kaybolup sonra tekrar ortaya çıktığını saptamış...
"Just 4 Fun" marka prezervatifler 1994 sonunda piyasadan geri çekilmiş... Ve bundan beş ay önce Almanya'da ortaya çıkmış...
Prezervatifi üreten Londan firması yetkilisi Frank Kientz, "Biz hepsini imha edilmesi için Kerpen'de bir firmaya vermiştik" demiş...
Anlaşılan o firma da prezervatifleri imha etmek yerine Türkiye'ye kakalamış. Ve beş ay önce bir Türk işadamı bu prezervatifleri yeniden Londan firmasına satmaya kalkışınca olay ortaya çıkmış.
Mallar Türk firmasının elinde kaldı... Yakında bizim piyasaya sürülürse hiç şaşmayın... Denize atacak değiller ya...


RP'li İstanbul Belediyesi, yandaş kuruluş ve vakıflarla birlikte neredeyse bir haftadır İstanbul'un fethinin 544'üncü yılını kutlama etkinlikleri düzenliyor. "Fetih" etkinliklerine bakınca... Tarih bilinci ve saygısı "had" safhada bir toplum kesitiyle karşı karşıya olduğumuz fikri uyanıyor: Caddelerde kadırgalar yürütülüyor, stadyumlar doluyor, tarihi konuşmalar yapılıyor. Ancak bazı gözler de bu kutlamalara kuşkuyla bakıyor. Mimarlar Odası'nın dün düzenlediği "alternatif" toplantıda Oktay Ekinci bakınız bu "manzara"yı nasıl değerlendirdi:
- Tarihsel bir olayın kutlanması için stadyumlar doldurabilen bir anlayışın tarihe karşı yüksek sorumluluk duygusu içinde olduğu düşünülür, değil mi?. Peki gerçekten de öyle mi?. Bunu anlamak için İstanbul'daki son gelişmelere bir bakalım: Stadyumda Mehter Marşı'yla fethi kutlayan bu insanlar, İstanbul'un 2700 yıllık mirasını barındıran Tarihi Yarımada'nın değerlerini korumak amacıyla alınan SİT kararına müthiş tepki gösterdiler. Öylesine bir tepkiydi ki bu; ağırlıklı olarak Osmanlı mirasını korumak amacıyla alınan bu SİT kararı yüzünden Koruma Kurulu'nu bastılar. Basanlar kimlerdi? Fatih'in Çarşamba semtindeki eski Osmanlı evlerini yıkıp yerine apartman yapmakla geçinen sarıklı - şalvarlı - cübbeli birtakım insanlar..
Sonra.. Tayyib Erdoğan ve ekibi, tarihi mirası koruma uğruna gerçekten alkışlanacak bir çaba gösteren Fatih Belediyesi'ne destek vermek yerine, engel olmaya çalıştı ve çalışıyor.. Ayrıca biliyorsunuz, yine aynı insanlar, Tarihi Yarımada ve Taksim bölgesini korumakla görevli Koruma Kurulu'nun üyelerinden Profesör Semavi Eyice'yi kapı önüne koydular. O Eyice ki; korumak istediği, bir Osmanlı yapıtı olan Taksim'deki su sarnıcıydı. Daha sonra aynı Koruma Kurulu'na hayatında hiçbir mimari proje çizmediği ve bir dönem Saray Muhallebicisi'nin kasasında çalıştığı anlaşılan aktif RP'li Kadir Topbaş'ı üye yaptılar. Bu da yetmedi; aynı Kurul'a ihtisas alanı hala belirlenememiş, tek özelliği "RP'ye yakınlık" olan Van Üniversitesi'nden bir yardımcı doçent atadılar. O da yetmedi: Dünya çapında ödüller almış İstanbul Arkeoloji Müzesi'nin Müdürü Alpay Pasinli'nin aynı Kurul'daki görevine son verdiler. Bunları yapan insanların bence... Tarihe saygıları sahtedir.

Trabzon Maraş Caddesi'ndeki telefon kulübesi önünde kuyruk oluşmuş. Millet yağmurun altında sabırsızlanarak bekleşiyor. İçerdeki Mehmet Çınar konuşmayı bitirmek bilmiyor. En sonunda kalabalıktan biri patlamış:
- Ula çıksana tişarı. Taha ne kadar konuşacasun orda?
İçerden cevap:
- Yağmur turuncaya kadar daa...
( Haşim Albayrak'ın "Konuşan Karadeniz" kitabından)

Yazara Emailm.asik@milliyet.com.tr