Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Melih Aşık


Oral Çalışlar arkadaşımız Cumhuriyet'teki sütununda geçen pazar günü önemli bir çağrı yaptı. Ülkesinin çocuklarını seven, bu ülkenin bir yarını olduğunu düşünen, gayri - insani görüntülülerin Türkiye'yi bütün dünyaya rezil ettiğini bilen ve buna üzülen herkesin kulak vermesi gereken bir çağrı... Aktarıyoruz:
"...Gençler, aylardır çığlıklar içinde sokaklarda dövülüyorlar. Hepimiz bu manzaraları TV ekranlarından "Vah vah!" diyerek izliyoruz. Sonra kimsenin kılı kıpırdamıyor. Bir avuç öğretim üyesinin ve yüreği yanan ailenin dışında, bu işin peşine düşen yok. Susurluk diyoruz, işte Susurluk. Gençlerin tepesine inen sopalar, Susurluk'u kapatmak isteyenlerin ürünü. Gençlerin kafası kırıldıkça, uyuşturucu kaçakçılığı sürer. Gençler, kanlar içinde sokaklarda kovalandıkça şeriat güçlenmeye devam eder. Ülkücüler, ellerinde tabancalarla polis desteğinde üniversiteleri basıp gençleri yaralayıp öldürmeye kaltıkça, Türkiye, demokrasinin yanından bile geçemez.
Siyasetçilere, gazetecilere, kamuoyunu oluşturan tüm güçlere buradan çağrı yapıyorum. Gençlerin çığlığına kulak verin! Üniversitelerde, devletin ve polisin acımasızlığı bütün şiddetiyle devam ediyor. Gençler çıldırtılmak isteniyor. Onlarca yılın demokrasi düşmanı gerici anlayışları, hiç değişmeden aynen sürdürülüyor. Bir avuç ülkücü yeniden gençlik içinde bir güç haline dönüştürülmek isteniyor.
Polislerinin; gençleri sokaklarda dövüp kovalayan bir ülkenin geleceği olamaz. Gençleri ezen bir ülkede demokrasi olmaz. Susurluk çeteleri olur, mafyacılar olur, uyuşturucu kaçakçıları olur.
Gençlerin haklı çığlığına kulak vermeliyiz. Yarın geç olabilir. Hemen şimdi, gençlerin yanı başında, onlarla omuz omuza dertlerine çare aramalıyız. Üniversitelerde ülkemizin geleceğini ilgilendiren çok önemli şeyler oluyor."


Manzara ilk bakışta pek hoş... Bursaspor maçı bitmiş, Sarı -kırmızılı futbolcular önce kendi taraftarlarının bulunduğu tribünlere gidiyor, seyirciyi selamlıyor. Hemen ardından kendilerine davet eden Bursasporlu taraftarların bulunduğu tribüne...
Ama o da ne? Birden yabancı maddeler yağmaya başlıyor üzerlerine...Hani futbolcular tehlikeyi biraz erken farkedip durmasalar, birkaçının sakatlanması işten bile değil.
Bursalı seyircinin G.Saray'la ne meselesi var? Hiç... Ama şişe atmalar, sözlü saldırılar daha maçtan önce başlıyor. Maçtan sonra sürüyor. Bursa'da yaşanan bu tür olaylar giderek artıyor. Peki acaba Federasyon bu olaylara karşı ne önlem alıyor? Örneğin son Fenerbahçe maçında Okocha' nın kafasında patlayan taşla ilgili olarak Federasyon'un tavrı ne oldu? Ankara'da Federasyona yakın bir dostumuz anlatıyor:
- Bursaspor ile Futbol Federasyonu Başkanı Şenez Erzik arasında ilginç bir dostluk var. Çünkü Federasyon seçimlerinde hep Şenez Erzik'i desteklediler. İşte bu nedenle Bursaspor'a kolay kolay ceza verilmez. Nitekim pekçok olay yaşanmasına karşın, bu sezon Bursaspor'a ne para cezası verildi ne de saha kapatma cezası... Okocha olayı da es geçildi...
- Peki, aynı tür olay Avrupa'da ya da bir Avrupa takımıyla yaptığımız bir maçta cereyan ederse? Yanıtı:
- Geçen sene İngiltere ile İzmir Atatürk Stadyumu'nda yaptığımız maçta, bir seyircimizin attığı taş, bir İngiliz'in gözünü yaralamıştı. UEFA hemen toplandı, bize 50 bin Frank para cezası verdi. Bununla yetinmedi, İngiliz'in bütün tedavi masraflarını bize yükledi. O da yetmedi, Atatürk Stadı'nı altı ay kapattı.
Keskin sirke küpüne zarar verir. Bugün değilse yarın bu taşkınlıklar Bursa kulüplerine yönelir. Bu tür seyirci kendi kentinin futbolunu batırır. Bizden söylemesi...

Ali Rıza Kardüz "Amerikan üniversitelerinde kaç Türk eğitim görüyor" başlığı altında yazdığı yazıda bu sayıyı araştırıyor. Turgut Özal bir ABD dönüşü "Ben inanıyorum ki bu sayı 50 binden az değil" demiş... Ali Rıza Kardüz'ün tahmini ise ABD'de 20 bin dolayında öğrenci okuttuğumuz yönünde...
Peki ama... Bir ülke yurt dışında kaç gencinin okuduğunu, ne okuduğunu bilmez mi? Bugün Kırgızistan'dan Avusturalya'ya, Mısır'dan Rusya'ya, Macaristan'dan İngiltere'ye... Çaresiz ana baba nerede bir uygun üniversite bulursa... Çocuğunu oraya yazdırıyor... Osmanlı savaşa erat yollarken her birini ince ince kayda geçermiş... Türkiye Cumhuriyeti okumaya giden gencin bırakın adını, sayısını bile bilmiyor... Bilmek zor mu? Yooo... Yurt dışına giden öğrencinin bir form doldurmasını şart koşarsınız... Böylece kim nerede, ne okuyor bilgilenmiş olursunuz. Ancak "devlet"in böyle kaygıları yok... Uygar dünyada eğitim gören bu gençlerden yararlanmak yönünde bir projesi de yok.
Ali Rıza Kardüz devam ediyor:
"İyi bir ABD üniversitesine öğrenci göndermenin yıllık faturası 40 bin dolardır (5 milyar TL)... Orta sınıf bir aile tasarruflarını eritmeden, bir gayrimenkul satmadan bu bedeli ödeyemez. O yüzden Türk genci bu fatura ile yaptığı eğitimden sonra Türkiye'ye dönüp maaşla işe girecek olsa bu harcamayı geri ödeyemez... İşte bu nedenle Türk gençlerinin çoğu yurda dönmüyor. Bir yabancı firmada işe giriyor..."
Özetle... Türkiye'nin en kaliteli beyinlerini... Kendi cebimizden para verip okutarak... Yabancı firmalara eleman yetiştiriyoruz... Devlet bu gençlerinin sayısını bilmediği gibi.... Yurda çekip yararlanmanın yolunu da aramıyor...
Osmanlı'nın devşirme sistemini, parasını da bize ödeterek, tersine uyguluyor eloğlu... Çoğu aile de bu sisteme "çocuğun hayatı kurtulsun" diye severek katlanıyor... Ne günlere geldik...


Yazara Emailm.asik@milliyet.com.tr