Melih Aşık
Yaratılan toz duman arasında eğitimin neden kesintisiz 8 yıl olması gerektiği gözden kaçırılıyor. Eğit-Sen Genel Başkanı
Mustafa Gazalcı, Açık Pencere'ye gönderdiği açıklamada, 8 yıl kesintisiz eğitim projesinin yararlarını bir kez daha anımsatıyor:
1) İlkokuldan sonra çeşitli nedenlerle okula gidemeyen 1 milyon 700 bin çocuk, bir üst basamakta öğrenim imkanına sahip olacak. Böylece küçük yaşta iş sömürüsü de bir ölçüde önlenecek.
2) "Zorunlu eğitim" yasalarımıza göre parasız olduğu için bu çocuklar bu eğitimden parasız olarak yararlanacak.
3) Bugünkü koşullarda çocuklar, ortaokuldan itibaren Öğretim Birliği Yasası'na aykırı olarak iki ayrı anlayışla (Bilimsel - Dinsel) yetiştiriliyor. 8 yıl kesintisiz eğitimle program birliği sağlanacak.
4) Çok küçük yaşta meslek seçimi, çocuğun da bilinçli tercihiyle 9'uncu sınıfta gündeme gelecek.
5) İlkokulda okutulan (O yaştaki çocuğa göre ağır olan) konular 8 yıla dağıtılacak; böylelikle aynı konuların ilk ve ortaokulda yinelenmesi önlenecek, çağa göre eğitim verilecek.
6) İlkokuldan sonra sınav stresiyle benliği örselenen, yarış atı haline getirilen çocuklar bu bunalımdan kurtulacak.
7) Eğitimin, kişisel ve toplumsal gelişmeye etkisi nedeniyle demokrasimiz, ekonomimiz, kısacası toplumsal hayatımızın her alanı olumlu etkilenecek.
CHP İzmir Milletvekili
Ali Rıza Bodur'un Meclis'e ilk geldiği günlerde,
"Kiramı ödeyemedim", "Memlekete dönecek param yok" diyerek kendisine gelen kimi sahte seçmenlere nasıl para kaptırdığını kendi ağzından aktarmıştık geçenlerde.
Meğerse DSP İzmir Milletvekili
Hakan Tartan da bu konuda hayli muzdaripmiş, o da benzer bir yöntemle epey paradan olmuş. Nasıl mı?
- Beni de ilk günlerimde çok dolandırdılar. Ancak benim müşteriler! biraz farklı bir yöntem kullandılar.
- Neydi o yöntem?
- "Cüzdanımı çaldırdım!" yöntemi.
- Peki, nasıl kurtuldunuz bu insanlardan?
- Bizim Gaziantep Milletvekili Mustafa Yılmaz'ın verdiği taktikle...Meğer aynı yöntem zamanında ona karşı da kullanılmış ve o da çok para kaptırmış. Ama sonunda uyanmış ve karşı taktiğini geliştirmiş.
- Nasıl birşey o karşı - taktik?..
- Sağ pantolon cebinde iki tane birer milyonluk banknottan başka para bulundurmayacaksın. Birisi senden para mı istedi. Hemen bu iki banknotu çıkaracaksın, bak gardaş diyeceksin, bütün param bu... Aha al, biri sana, biri bana, deyip birini ona uzatacaksın. Allah Mustafa Yılmaz'dan bin kere razı olsun. Verdiği bu taktikle beni büyük bir dertten kurtardı.
DSP Genel Başkan Yardımcısı
Cevdet Selvi, geçen hafta Grup toplantısında,
"parti içinde demokratik işlerliğin sağlanabilmesi" isteğini dile getirmek amacıyla söz istemişti ki.. Bilinen olay oldu:
Kendisine söz verilmedi. Bunun üzerine "Genel Başkan Yardımcılığı"ndan istifa etti
Selvi...
Okurlarımızdan
Nilgün Uz, bu olay dolayısıyla yıllar öncesine dönüp ilginç bir anımsatma yapıyor:
- Sayın Ecevit, 6 Eylül 1980 tarihinde Cevdet Selvi'nin Genel Başkanlığını yaptığı Petrol - İş Sendikası'nın genel kuruluna katılmış; "tribündekilerin
`aşağı' inip, düdük çalmaları gereğini"
vurgulayan o "tarihi"
konuşmasını yapmıştı. O gün Ecevit'e o ünlü konuşmayı yapma olanağını sağlayan Cevdet Selvi'nin bugün Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlendiği "Ecevit Partisi"
nde konuşturulmaması ne hazin...
***
Arkadaşımız Aydın Arıcıoğlu, dün telefonda bu "tarihi çelişki" üzerine düşüncelerini sordu
Cevdet Selvi'ye. Ve bakınız ne yanıt aldı:
- Sayın Ecevit, 1980 yılında,
"Halk tribünden inmeli!" derken çok haklıydı. O dönem her toplantımıza onurla, zevkle davet etmiştik kendisini.
- İstifanızla sonuçlanan Grup toplantısında ne hakkında konuşmayı planlıyordunuz?..
- Ülkenin içinde bulunduğu bu durumda DSP milletvekillerinin sadece TBMM çatısı altında mücadele yürütmesinin yeterli olmadığını, milletvekili arkadaşlarımızın seçim bölgelerine gidip, halkla güçlü diyaloglar kurma zamanının geldiğini söylemeyi düşünüyordum. Ayrıca parti içi karşılıklı iletişimin, demokratik işleyişin mutlak gerekli olduğunu hatırlatıp çözüm önerilerimi sıralayacaktım. Ama fırsat verilmedi.
- Konuşturulmamanıza Sayın Ecevit nasıl bir tepki gösterdi?..
- Hiç ses çıkarmadı...
- Ama DSP milletvekillerinin de artık "tribünden"
inmeleri gerektiğini söyleyecektiniz siz?..
- Evet. Partinin demokratik işlerliğe sahip olması ve halkla bütünleşmeyi daha etkin yapmamız gerektiğine dikkat çekmekti arzum. Ama olmadı...
- Bu koşullarda parti tribünlerinden inmek mümkün mü sizce?..
- İnilmezse milletvekili arkadaşlarımız sonuna kadar tribünde kalırlar. Halk da bunu oylarıyla takdir eder.