Melih Aşık

Melih Aşık

m.asik@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Melih Aşık

Kadıköy Türkiye'nin eğitim ve kültür düzeyi en yüksek ilçelerinden biri, diye söze başlıyor okurumuz, ve devam ediyor:
- Sabahları işime Kadıköy'den deniz otobüsü ya da normal vapura binerek gidiyorum. Dikkat ediyorum vapurda halkın ancak yüzde üçü veya beşi birşey okuyor. Eskiden gazete pahalı o yüzden okuyamıyorlar diye düşünürdüm. Oysa artık bir bardak su fiyatına da gazete var. Ve bu gazetelerin en kötüsünden bile insan birşeyler öğrenir. Ancak halkımız vapur yolculuğu süresince boş boş etrafa ve karşısındakine bakmayı tercih ediyor. Biz neden böyleyiz?
Okurumuzun mektubu Profesör
Mehmet Ali Kılıçbay'ın Radikal gazetesndeki yazısıyla çakışıyor. Prof. Kılıçbay yazısında halkımızın neden okumadığını şöyle yorumluyor:
- Paradoksal bir durum olarak okul ve aile eğitimi bu insanlara herşeyi öğretmektedir, tıpkı bir kedinin herşeyi annesinden öğrenmesi gibi. Bu ülkede bilgi tamamen değişmez ve sonlu gerçekler halinde aktarılmaktadır. Yani insanlara aktarılanlar hem doğrudurlar, bu yüzden değişmezler hem de bunların bir sonu vardır, bu yüzden yeni bilgi olmaz. Orta öğrenim kimya ders kitaplarında hala maddenin bölünmeyen en küçük parçasının atom olduğu yazılıdır. Oysa atom daha 1905 yılında bölünmüştür...
Kılıçbay'
a göre halkımız bilmesi gereken herşeyi ailede ve okulda öğrendiği kanısında olup bu yüzden daha fazlasını öğrenmeye çaba göstermemektedir. Dolaysıyla Sokrates'in "tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir" sözü bizim buralarda bir cehalet itirafından öte anlam taşımamaktadır. Bu kadar basit.

Gaziantep Barosu Başkanı Bahattin Bozgeyik'in ilginç bir önerisi var: "Hukuk sigortası..."
Gerekçesi de şu:
- Ülkemizde her 10 yurttaştan 1 veya 2'si idareyle ya da diğer yurttaşlarla davalı. Bu "davalı" ve "davacı" vatandaşların çoğu da, avukata gidecek para bulamadıkları için sorunlarını istidacıya anlatıyor ve dilekçe yazdırıyorlar. Çoğu zaman, hukuka uygun olmayan, sorunu ifade etmekten aciz bu dilekçeler vatandaşı haklı olduğu konularda dahi "haksız" çıkarabiliyor. Bu açıdan bakınca... "sigortalı avukatlık hizmeti"nin aynı zamanda adaletin daha sağlıklı gerçekleşmesine de katkıda bulunacağı çok açık...
- Peki
"Hukuk sigortası" nasıl uygulanacak?
- Maaşlardan yapılan cüz'i kesinti Baro'lara aktarılır... Barolar da sigortalılara ihtiyaç duyduklarında bir hukuk danışmanı veya avukat tahsis eder. Olur biter...

Hikaye Yaşar Hadi Önder'den...
Sakıp Ağa, yanında çalışan Temel'i çağırtmış:
"Bak Temel'ciğim," demiş, "bizim aileden bir çocuğu sünnet ettireceğiz. Sabancı ailesine layık, Türkiye'nin tanıdığı bir ünlü sünnetçi bul."
Düşünmüş Temel:
"Bir milletvekili var ağam,"
demiş. "Her tarafta nam salmıştır: Kendisi Sivaslı, burnu Karadenizli, hanım tarafından Ispartalı, ikamet ettiği yer bakımından Ankaralı, kendisi Bursa milletvekili..."
Şaşırmış Sakıp Ağa. Elini kolunu sallayarak konuşmuş:
- Yapma yavu... Böyle bir milletvekili mi var? İyi kesebiliyor mu bari Temelciğim?
- Orasını ben bilemem ağam. Çağıralım kendisi hünerini göstersin. Adı İlhan Kesici'dur daa...

Doğan Türkiye'de özel kolejlerden birinde okuyan vasat bir öğrenciydi. Lise ikinci sınıfta "Türkçe Matematik" bölümüne girmiş, ancak matematiği özel ders almasına rağmen kıvıramayınca ayrılıp Sosyal bölüme geçmişti. Geçen yıl üniversite sınavlarına istediği gibi bir fakülteyi kazanamadı. Aynı günlerde İngiliz üniversitelerinin temsilcileri İstanbul'a gelmiş bir fuar açmışlardı. Onlarla konuştu... İngiltere'nin en iyi 10 üniversitesinden biri olan "Warwick" öğrenciyi kabul edecekti. Ancak yapacakları matematik ve İngilizce sınavından yeterli not alması şartıyla... İngiliz Kültür Merkezinde sınava girdi... Üniversite giriş sınavına hazırlık amacıyla öğrendiği matematik, bu sınavı kazanmasına yardımcı oldu. İngilizce'si de yeterli bulunmuştu.
Öğrencimiz geçen yıl Eylül'de İngiltere'nin yolunu tuttu. Warwick Üniversitesi'nin 25 kişilik hazırlık sınıfına yerleşti.
Sonrasını şöyle anlattı:
- İlk günler müthiş zorluklar çektim. Biz lisedeyken dersimizi ezberleyip A,B,C,D şıklarından birini işaretleyerek sonuca varıyornduk. Orada apayrı bir sistemin içine düştük. Her dersin hocası verdiği ödevin birkaç ayrı kaynaktan hazırlanmasını istiyordu. Bu yüzden hemen hergün kütüphanenin yolunu tutuyorduk. Kütüphanede çalışmayı öğrendik. Bir konuyu birkaç kaynaktan araştırıp senteze varmasını öğrendik. Öğrendiklerimizi anlatmayı ve tartışmayı öğrendik. Sonunda bu sisteme uyum sağladık.
Warwick'in ekonomi bölümüne girmek için Doğan'ın biri matematik olmak üzere en az iki dersten pekiyi alması gerekiyordu. Doğan üç pekiyi aldı. Kendi umduğunun da ötesinde bir başarı gösterdi. Sorduk:
- Matematikte zayıf olduğun halde orada nasıl başarı gösterebildin?
- Türkiye'de okutulan matematiği sevmemiştim. İngiltere'de dersi sevdim. Hem sanıyorum Türkiye'de bize gereksiz yere ağır bir matematik okutuyorlardı. Orada ise bir ekonomi öğrencisinin ihtiyaç duyacağı kadar öğretiyorlardı. Çok zorlanmadım..
Son söz... Çocuklarımız, onlarla ilgilenmeyen, gerçek yetenek ve bilgilerini ölçmeyen bir sistem içinde yuvarlanıp gidiyorlar. Bu hengamede adı "başarısız"a çıkan birçok öğrenci uygun kulvarı bulduğunda çok başarılı olabiliyor. Doğan bunu ispatladı. Velilere ve gençlere önerimiz... Türkiye'deki sınav sonuçlarına bakarak kendi hakkınızda kesin karar vermeyiniz... Kendinizi moralsizleştirmeyiniz. Her an bir başka kulvarda başarı sizi bekliyor olabilir. Yılmadan çalışmaya ve uygunkulvarı aramaya devam...

Yazara EmailM.Asik@milliyet.com.tr